Ceza infaz sistemimizin trajikomik hali: Hapisten izinli çıkıp soygun yapan mahkum
Medyaya yansıyan bir haber:
“Antalya'da 49 suç kaydı ve toplamda 77 yıl kesinleşmiş hapis cezası bulunan şahıs, cezaevinden izinli çıktıktan sonra kreş soyarken yakalandı.”
Halkın can ve mal güvenliğini tehdit eden polisiye ve adliyelik olaylar artık ülkemizde sıradan hayatın bir parçası haline geldi. İnsanlar, kamu düzeninin aksamasından doğan ve kendilerine tehdit oluşturan olumsuz sonuçlarla birlikte yaşamaya iyice alıştılar.
Ama bu haber konusu olay, fonksiyonları alabildiğine körelen güvenlik ve adalet sisteminin, cezalandırıcılık ve caydırıcılıkta ne derece yetersiz kaldığını göstermesi bakımından “pes” dedirtecek ölçüde dramatik boyutlar taşıyor.
Burada görüldüğü üzere, güvenlik ve yargı sistemindeki dejenerasyonun yol açtığı sonuçlar öyle çarpık bir hal aldı ki, artık ciddiyet ve makuliyet sınırlarını aştı ve kara mizah örneği oluşturacak düzeyde şaşırtıcı ve saçma sapan bir niteliğe bürünmeye başladı.
Devlet birimlerinin gözetim ve sorumluluğu altında yürütülen “güvenlik” gibi önemli bir hizmetin olağan akışı içinde böyle akla ziyan bir durumu düşünebilir misiniz?
Sen gel, 49 sabıka kaydı ve 77 yıl kesinleşmiş hapsi olan profesyonel bir hırsızı, üç aylık izinle cezaevinden çıkar, gitsin soygun yapsın.
Sistem o kadar yalama yapmış, etkisini ve caydırıcılığını o kadar kaybetmiş ki, mahkum işin suyunu çıkarıyor. Dışarıda olduğu dönemde izin programının arasına kreş soygunu sıkıştırıyor.
Ceza yargılama ve infaz sisteminin, çeşitli bahane ve mekanizmalarla caydırıcı ve cezalandırıcı olmaktan bütünüyle uzaklaştırıldığını ve dolayısıyla güçsüz ve etkisiz bir araca dönüştürüldüğünü biliyoruz. Ama bu olayda görüldüğü gibi, izin verilerek dışarıya çıkarılan suçluya, “yeni suç işlemesi için fırsat ve zemin oluşturan” bir araç haline dönüşmesi, çok daha vahim bir tablonun varlığına işaret ediyor.
Gasp ve hırsızlığı bir meslek haline getiren, tabiatıyla bu esnada saldırı, darp ve yaralamalarda da bulunan bir kişinin, mevcut ceza yargılama sistemine rağmen bu kadar çok sayıda suç işlemeye fırsat bulabilmesinin birinci derecede sorumlusu, onu gerektiği gibi cezalandırmaktan aciz kalan yargı ve infaz sistemidir.
Demek ki bu kişi, sabıkasına kaydedilen 49 suç karşılığında, içeride neredeyse hiç yatmamış ve her defasında da salıverilerek yeni suçlar işlemesi mümkün hale gelmiş.
Suçlunun mahkumiyet süresi içinde yeni suç işlemekten geri durmaması, ceza yargılama ve infaz sisteminin caydırıcılık ve önleyicilikten bütünüyle uzak, göstermelik bir mekanizma olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Cezaevinden izinli ayrıldığı süre içinde bile hırsızlık yapmasından anlaşılıyor ki, şahıs önceden yaptıklarından hiç pişmanlık duymadığı gibi, ceza kanunlarını ve kamu otoritesini hiç ciddiye almıyor.
Mevcut yargı ve infaz sistemine göre cezaevleri, zaten çok ağır suç işlemedikçe insanların fiilen içinde yatmadıkları, bazılarının bir kaç gün misafir edilerek gönderildikleri, bazılarının ise eften püften bahanelerle bir kaç kaç aylık mahkumiyetten sonra tahliye edildikleri, tabir yerinde ise “yol geçen hanına” dönmüş mekanlardır.
49 sabıkası, 77 yıl hapis cezası olan bir suçlu, nasıl oluyor da böyle bir izin hakkına sahip olabiliyor?
Sanki kamu personelinin yıllık izin hakkını kullanması veya askerliğini yapan kişinin “hava değişimi” iznine ayrılması gibi…
İnsanın aklında ister istemez, cezaevlerinin, kurumların “sosyal tesisi,” “öğrenci yurdu” veya “tatil köyü” gibi yerler haline getirildiği kanaati oluşuyor
Hadi diyelim izin verildi… Üç ay gibi uzun bir süre nasıl veriliyor? Adam sanki aynı yerde kalmaktan sıkılmış, rahatlamak ve kafayı dağıtmak için mekan değiştiriyormuş gibi…
Üç ay izinle çıktı… Bunun, cezai kontrolü, imza atma yükümlülüğü, belirli alanların ve güzergahın dışına çıkmama zorunluluğu, elektronik bileklik veya radyo frekansı ile izleme yöntemleri yok mu?
Nasıl olsa hapishanelerimiz ıslah veya cezalandırma mekanları değil, birer misafirhane olarak işlev görüyor. Cezaevi yönetimi olarak da mahkumlarla tatil kampı ortamında muhabbet kurup dostluk ve yarenlik peyda etmişiz ve ardından misafir uğurluyormuşuz gibi “yine bekleriz” modunda onları öylece salıveriyoruz.
İzin süresi boyunca neler yapacağı, geri dönüp dönmeyeceği insafına kalmış.
Suç işlemeyi alışkanlık haline getirmiş ve profesyonelleşmiş suçlular, böyle bir durumda hazır izin aldıklarına göre, fırsattan istifade, daha ağır suçlar işleyebilirler, mesela “yarım kalmış bir hesabı kapatmak” amacıyla pekala birini ortadan kaldırabilirler.
Ayrıca yakın gözetim ve denetim koşulları oluşturulmadan serbest bırakıldıklarında, polis takibine takılmadıkça veya delil bırakmadıkça, tespit edilebilenlerin dışında kaç suç işlediklerini anlamak mümkün olmayacaktır.
Nihayet ülkemizin suç tarihi verilerine baktığımızda, bir çok suçun, çok sayıda sabıkası olup genel af, şartlı tahliye, denetimli serbestlik veya izin yoluyla salıverilen kişilerce işlendiğini görüyoruz.
Bu olayda suç infaz sistemi ve cezaevi yönetiminin, alabildiğine aciz, amacını unutmuş, işlevleri körelmiş ve basiretsiz olduğu ortaya çıkmış oldu.
Suçlunun kamu güvenliği ve masum insanlar için bir tehdit oluşturma riskinin ortadan kaldırılması, adalet mekanizmasının cezalandırıcı ve caydırıcı misyonunu yerine getirmesi ve bu suretle mağdurların korunması arasında üçlü bir sac ayağı ilişkisi var.
Olaya sistemin acziyeti ve şuçlular üzerinde bir hakimiyet kuramadığı gerçeği açısından baktığımızda, aralarındaki sac ayağını oluşturan kurumsal ve işlevsel bağın ve bunun gerçekleşmesini sağlayan süreç yönetimi ilişkisinin tamamen kopmuş olduğunu görüyoruz.
Kendisinden beklenen işlevleri gereği gibi yerine getiremeyen güvenlik ve adalet sisteminin işleyişiyle ilgili bir komedi-drama filmi çekmek isteseniz, ancak yaşadığımız bu Aziz Nesin’lik olayın seyri kadar etkileyici ve çarpıcı bir senaryo yazılabilirdi.
Konunun trajikomik veya kara mizah yönünü ortaya koyabilecek pek çok espri ve yorum yapılabilir:
49 suç işleyip hâlâ dışarı çıkabiliyorsanız, ceza sistemimiz size açıkça “Elinize sağlık, devam edin” mi demek istiyor?
Cezaevinden izinli çıkıp tekrar suç işlemek, tam mahkûmluktan çok, bir "yarı zamanlı iş" gibi. Adeta bir tür “freelance suçlu” modeli…
Yine, izinde iken suç işlemeye devam eden bir kişi, adeta bir “izinli suç modeli" geliştirmiş olmuyor mu?
Bir yanda güldüren, diğer yanda düşündüren bir tablo var. Kreşe girip soygun yapan bu mahkumu bir sitcom kahramanı yapsak, reyting rekorları kırar. Ama işin komik tarafı şu ki, bu gerçek hayatta oluyor ve hepimiz bu absürt olayın seyircisiyiz.
Onlarca sabıkası gereği içeride yatan mahkum, hırsızlık ve suç becerisinin körelmemesi için kendisine egzersiz imkanı sağlamak amacıyla cezaevinden izinli çıkarak hırsızlık yapıyor. Tıpkı el reflekslerini ve becerilerini kaybetmemek için, idari pozisyonlarda veya başka görevlerde bulunan cerrahların belli aralıklarla hastanelere gidip ameliyat yapmaları gibi…
Yine mahkumiyet gereği hapiste yatarken çeşitli bahaneler uydurup dışarıya çıkan hırsızların, izinli oldukları dönemde yaptıkları hırsızlıkları bir tür “izin dönemi soygun programı” çerçevesinde
gerçekleştirdiklerini pekâla düşünebiliriz.
Bu durumla ilgili, aynı amaçla dışarıya çıkan hırsızların birbirleriyle karşılaştıklarında, hal hatır sorarken izin dönemi içinde yaptıkları soygunların verimli geçip geçmediğine ilişkin aralarında değerlendirme ve karşılaştırmalar yapabileceklerini de gözümüzde canlandırabiliriz.
Daha da ötesi, mahallelinin özellikle çoğu ailenin tatile gittiği yaz aylarında, “Dikkatli olun, evinizin kapı ve pencerelerini sıkıca kilitleyin! Malum, bu aralar cezaevinden izinli çıkan ‘nöbetçi hırsızlar’ ortalıkta dolaşıyor. Evinize dadanabilirler” diye birbirlerini uyarmaları da söz konusu olabilir.
Ne yazık ki bunlar, mizah malzemesi yapılacak kadar akla ziyan ve çarpık gerçekler…
Adamın suçu alışkanlık hâline getirmesi kadar, toplumun ve sistemin bu duruma alışması da ayrı bir ironi. Belki de en büyük sorun, bu saçma sapan tablonun bizim için normalleşmiş olmasıdır.