Erdoğan çözer mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomiyi kendisinin düzelteceğini söylüyor. Söyleyecek tabii. Hele seçimlere giderken kim ‘ben düzeltemem’ diye konuşur ki?..
Erdoğan’ın, Şanlıurfa’daki sözleri şöyle:
“Ekonomik sıkıntı ve hayat pahalılığını yine biz çözeceğiz.”
Fakat İstanbul’da Finans Merkezi açısında ““Ekonomide sıkıntılar varmış, yoo… Biz gayet yolumuza devam ediyoruz” deyiverdi.
Sorunlar artan yoksulluk ve yakıcı hayat pahalılığından belli.
Erdoğan çözeceğini söylerken yaptıkları yolları, köprüleri, havaalanlarını, şehir hastanelerini örnek gösteriyor. Doğrudur, bunlar yapıldı. Elbette ekonominin gelişmesi için iyi bir alt yapı şarttır. Türkiye uluslararası sıralamalarda “alt yapı”da evet iyi durumdadır. Fakat…
Sadece “şunları yaptık” diye konuşmak ekonomideki sorunların nasıl çözüleceğini göstermez.
Asıl mesele budur: Sorunları çözecek kurumsal kapasite ve rasyonel programlar var mı?
EVET AMA YETMEZ?
World Economic Forum’un 2020 raporuna göre Türkiye alt yapı sıralamasında 67.1 puanla iyi sayılabilir bir durumdadır. Endonezya, 62.7 puanla bizim gerimizdedir… Fakat “kurumlar”ın kalitesi açısından değerlendirmede Türkiye’nin puanı 47.7’ye düşmektedir! Kurumlar sıralamasında Endonezya 62.7 puanla bizim çok önümüzdedir!
Burada, yetkileri tek elde toplamanın kurumları nasıl ezdiği görülüyor, bu bir… İkincisi, kurumları kalite kaybeden bir ekonominin başarısız olacağı da görülüyor, bu iki.
Çünkü kurumların temsil etmesi gereken istikrar, profesyonellik ve rasyonellik yerine, siyasi çıkarların ağır bastığı kişisel yönetimlerde ekonominin performansı düşmektedir.
İşte, Erdoğan, 2028’de Türkiye’de kişi başı geliri 16 bin dolara çıkacağını söylüyor. Demek ki, Türkiye 12 bin dolara çıktığı 2013 ile 2028 arasındaki on beş yılda, sadece 4 bin dolar artış sağlayacak! Bu çok hazindir!
Şeffaf ihalelerle bu tesisler daha ucuza mal edilebilirdi diyen iktisatçılar az değil. Bu bir tarafa, görülüyor ki, alt yapının gelişme düzeyi tek başına belirleyici değildir.
REFORMSUZ ÇÖZÜM?!
İstikrarlı ekonomik büyüme için bir; kurumların sağlam, bağımsız, profesyonel kalite bakamından iyi olması gerekir… İki; uygulanan politikaların rasyonel olması gerekir.
Kurumlar bakımından örnek, Merkez Bankası’nın 2001’de kanunla kazandığı bağımsızlığı CB sisteminde 3 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle kaybetmesidir. Putin bile “Türkiye gibi oluruz” diyerek bunu kötü örnek olarak gösterdi.
Kurumların “bizden” atamalarda hem kalite hem inisiyatif kaybetmesi de aynı ciddi problemin diğer unsurlarıdır.
Doğru politikalar konusuna gelince… 2015’lerde başlayan “faiz sebeptir” politikasının ve bunun bir türevi alan KKM’nin 200 milyara yakın faturası, rekorlar kıran dış açık, bütün makro dengeleri bozan enflasyon…
Şimdi, bu iktidar, ülkeyi kişi başı 12 bin dolardan 9 bin dolar civarına düşüren bu kurumlarla ve bu politikalarda “ekonomik sıkıntı ve hayat pahalılığını yine biz çözeceğiz” sözünü gerçekleştirebilir mi?! Mümkün değil elbette?
Erdoğan da bunu seziyor olmalı ki, kendisi ortalıkta gözükmeyen Mehmet Şimşek adını bir çözüm işareti gibi kullanıyor. CB sistemi ve mevcut kadrolar devam ederken Şimşek’in ismi güven yaratmada yeterli olmaz.
Çünkü, kabaca ilk on yılda iyi giden ekonomiyi, son on yılda ağır sıkıntılara sokan temel sorun, yetkilerin tek elde toplanması ve tek elin “faiz sebeptir” gibi heterodoks politikalar uygulamasıdır.
ORTA GELİR TUZAĞI
Merkez Bankası bağımsız olmadan, kamu bürokrasisinde “bizden”lerin yerine dünyaya liyakat güveni veren uzmanlar atanmadan ekonominin güven kazanması, bozulmuş makro dengelerin düzelmesi, sermaye çekmesi mümkün değildir.
Fakat gerek Erdoğan’ın konuşmalarında gerek iki Seçim Beyannamesinde hiçbir kurumsal reform işareti yok. Kamu yönetimini tamamıyla şahsileştiren CB sisteminde kuvvetler ayrılığı ve kurumlaşma yönünde değişiklikler yapma yönünde minik bir ima bile yok.
Zaten iktidarın propagandası da bir program tanıtımı niteliğinde değil, “güçlü adam”a oy istemekten ibaret…
Halbuki Türkiye’nin güçlü adama değil, kurallara, kurumlara, rasyonel politikalara ihtiyacı var. Kral değil kural yani.