Küfret içeri gir, adam vur dışarıda gez!..
“Cezaevinden çıkıp İzmir’de dehşet saçtı: Müebbet hapis cezası bulunan şahıs 2 kişiyi öldürdü 1 kişiyi yaraladı”
Birkaç gün önce birçok haber sitesinde sürmanşet olan bir haberin spot cümleleri bunlar. Haberin başlığı bile insanın içini ürpertiyor.
Müebbet hapis cezası yemiş birisi nasıl olur da sokaklarda gezebilir ki? İnsanın ilk aklına gelen şey bu kişinin bir cezaevi firarisi olduğu…
Ama ülkemizde bu kişinin sokakta olabilme ihtimalinin içeride olma ihtimalinden daha fazla olduğu ise acı bir gerçek. Hâlbuki bizlere yıllarca “şeriatın kestiği parmak acımaz” diye öğretilmişti.
Şeriatın kestiği parmak ne zaman acımaz? Herhalde kesilmesi gereken parmakları zamanında kesiyorsa, değil mi?
Ne zamandır bizde adalet sistemi tuhaf bir mantıkla çalışıyor. Bazı suçların toplam yatarı 3-5 yıl veya daha az iken bu tür davalarda insanlar içeride nerede ise cezaları kesinleşse yatacaklarından daha fazla içerde kalıp, tutuklu olarak yargılanırken tam tersi suçu sabit olan insanlar ise denetimli serbestlik/şartlı tahliye vs. ile –o da nasıl bir şeyse- dışarıda geziyorlar.
Şartlı tahliye / denetimli serbestlik denen şey çok tehlikeli ve suiistimale açık ve kriminal tiplerin çoğu çıktığı gün cinayet gibi ağır suçlar işleyebiliyor, hasmını öldürebiliyor. Bu tiplerin çoğunun ne yapacağı kolayca tahmin edilebilir ama nedense kimse umursamıyor. Hapishanelerde de yer problemi var ve yenilerini yapmak da problemi çözmüyor. Suç ve suçlu sürekli artarken, bunu besleyen ortam ise sürekli gelişiyor.
Cumartesi günü bir hakimi maç çıkışı darp eden şahıs gibi cezasını çekmemiş ve ıslah olmamış bir çok suça meyilli insan aramızda geziyor!..
B. Ş. İsimli şahıs önce bir taksi şoförünü öldürüyor. Ardından bir markette soygun girişimde bulunup bir çalışanı yaralıyor, oradan da kaçtıktan sonra ATM’den para çeken bir vatandaşı gasp edip, öldürüyor.
Sanırsınız bir Amerikan suç filmi?!..
Fakat senaryonun devamı pek Amerikan filmi gibi değil. Amerika’da olsa B. Ş. muhtemelen Amerikan polisi tarafından canlı yakalanmamak üzere bir av partisine maruz kalırdı.
Ama bizde bu şahıs sağ salim ele geçirilerek adaletin merhametli kollarına tekrar teslim edilmiş!
Adalet sistemimiz gerçekten çok merhametli ama maalesef bu merhameti çoğu kez gerçek suçlulara karşı böyle…
Peki, ya suçu daha doğrusu eylemi kabaca kabahat olarak görülebilecek ve ayıplanacak insanlara karşı nasılız?
Hep birlikte karşı mahalleden olan utanmaza(!), siyaseten çizgiyi aşana belki “ölüm cezası” istemiyoruz ama “süründürelim” diyoruz. İşe biraz siyaset karışmışsa ve bir zamanların kırmızı kitapçığının –güya artık olmayan- kırmızı noktalarına dokunan bir eylemse her şey başınıza gelebilir!
Kılıçdaroğlu veya Erdoğan’a hakaret edene hangi cenahta durduğumuza göre bir hüküm istiyoruz. Bizdense “Ne var canım bunlar ifade özgürlüğü!”
Bir ara bir vekilimiz “günah işleme özgürlüğünden” bahsetmişti. İnsanların da bazen kaba saba hal ve hareketlerde bulunma hakkı olabilmeli değil mi?
Biz kültürel olarak küfre yatkın bir milletiz. Anadolu’nun pek çok köyünde bugün bile nokta ile virgül yerine insanlar oldukça kaba bir küfürü kullanır ve pek az kimse bundan rahatsız olur. Statlarımızda küfürsüz tezahürat yok denecek kadar azdır.
Ülkemiz komedyenlerinin %90’ı küfür olmasa ortaya komik(!) bir şey koyamaz, ekmeğini de çıkaramaz. Cem Özer’den beri misafirlerini aşağılayan, onları rezil eden standapçılar nedense bu ülkede baş tacı.
Burada Cem Özer’e hakkını vermek lazım çünkü o küfür etmeden misafirlerinin eksiklerini, yamuklarını esprili ve kıvrak bir zeka ile dile getirip yüzlerine vurur hem rezil eder hem de izleyenlerini güldürürdü. Rezil olanların da popülaritesi artığı içinde herkes memnundu.
Neyse biz konuyu dağıtmayalım. Koskoca Türkiye eski Türkiye gazetelerinin 3. Sayfasına dönmüşse ülkeyi yönetenlerin “Neler oluyor?” demesi gerekmiyor mu?
Siyasilere, devletlilere –tasvip etmesem de- hakaret için insanlar tutuklanabilirken devletin varlık sebebi olan vatandaşına karşı işlenen suçlarda da devletin-adalet sisteminin aynı hassasiyeti göstermesini beklemek hakkımız değil mi?