Kılıçdaroğlu, Erdoğan?
Herhangi bir anlaşmazlık konusunda müzakerenin başarıya ulaşması için bütün tarafların müzakere sonucunu bir kazanım olarak görmeleri önemlidir.
Masada konular istişare edilirken taraflar belli konularda feragat edebilir. Ama bir taraftan da kazandıkları hususlarda mevcuttur. Önemli olan tüm tarafların birlikte başaracakları duyguya gelebilmeleridir.
Açıkçası Millet İttifakı çatışmalı bir dönemecin en önemli fazını ardında bıraktı.
Çatışmalı dönemecin altını özellikle çizmek isterim. Kolay değil. Bir tarafta farklı yapılardan gelen partiler, diğer tarafta ülkenin içinde bulunduğu olumsuz koşullar…
Olumsuz koşullardan kastım; ekonomi, adalet, yozlaşma, çürüme, liyakatsizlik, vs. Bu koşulları daha da uzatabiliriz elbette ama hepimizin bildiği konular doğrusu…
Öte yandan Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte dünya meselelerinde jeopolitiğin geri döndüğü belirtiliyor. Çoğu makalede muhtemel bir Asya jeopolitik ittifakının gelişinin yeni jeopolitik rekabetin odak noktası olabileceği vurgulanıyor.
Buradan hareketle, hem içeride hem de dünya genelinde çatışmalı bir ortamda olduğumuz söylenebilir.
Ve böyle bir ortamda kitlelerin değişim talebinin çok daha görünür olduğu belirtilebilir. Zira kitleler ekonomi gibi olumsuz koşullardan bunaldı. Pandemiden yoruldu. Ve maalesef deprem felaketiyle de yürekler yandı. Dolayısıyla seçime çok yaklaştığımız bu süreçte birçok faktörün çok daha görünür olduğu söylenebilir.
Gelinen bu noktada, Millet İttifakı’nın özellikle son günlerde yaşadıkları üzerine birkaç kelam etmek isterim.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığını aylarca kendi iletişimi üzerinden götürmesi, Akşener’in ‘noter değiliz’ çıkışı gibi konularda birçok eleştiriler mevcut.
Açıkçası şu birkaç günde yaşananlar şunu gösterdi. Karşılıklı atışmalardan ziyade sorunların masada müzakere yoluyla çözülebileceği test edilmiş oldu. Ve sağduyu kazandı denilebilir.
Müzakerenin olumlu sonuç vermesinin altında yatan en önemli faktör olarak da kitlelerin çözüm talebi belirtilebilir. Bir anlamda biraz önce bahsettiğim dinamikler sebebiyle buna ‘güçlü bir değişim rüzgârı’ da denilebilir.
En önemlisi de bu olayla birlikte, kitlelerin değişim rüzgârının masayı dengelediği, toparladığı söylenebilir.
Şimdi kısa kısa aktörlerle ilgili olarak;
Bu süreçte Kılıçdaroğlu’nun ‘ben’ dilini kullanması en çok eleştirilen konuların başında geldi. Daha başka konularda belirtilebilir doğrusu... Ama asıl Kılıçdaroğlu ile ilgili şu konuyu vurgulamak isterim:
Kılıçdaroğlu çatışmalı bir ortamda ‘liderliğini’ olumlu anlamda ortaya koymuştur. Bu denli farklılığın olduğu bir ortamda, bu farklılıkları bütün karmaşıklığıyla ve kapsamıyla anlamayı ve ilgili tarafların çözümlere doğru ulaşabilmesine ön ayak olduğu belirtilebilir.
Açıkçası bu süreçte, özellikle de şu birkaç gün sorunlar çıktı. Bazı yaralar da alındı. Ama sonuçta dünkü fotoğraf da elde edilebildi.
Akşener konusunu bir önceki yazıda detaylı ele aldığım için çok kısa şu söylenebilir.
Akşener’in böylesi önemli bir dönemeçte bazı hatalar yaptığı ve partisinin de bu anlamda yara aldığı belirtilebilir. Bu noktadan sonra Akşener’in partisindeki farklı sesler konusunda atacağı adımlar anlamlı olabilir. Son gelişmelerde gösteriyor ki Akşener’in liderlik sınavı yeni başlıyor.
Ve özellikle Ahmet Davutoğlu’nun diplomasi tecrübesini konuşturması önemliydi.
Öte yandan bu süreçte en beğendim İmamoğlu ve Yavaş oldu. İki başkan da gerçekten çözüm odaklı ve sağduyulu davrandı.
Ayrıca Mehmet Emin Ekmen ve Serkan Özcan’ın da performansları dikkat çekiciydi.
Ve masanın kriz çözme konusunda kaslarının daha da sağlamlaştığı söylenebilir.
Bu noktadan sonra yapılacak olan güçlü bir ‘takım’ olarak seçim yarışı için gerekenin yapılmasıdır.
Takım kelimesini özellikle belirttim. Bugün FOX TV'de Çalar Saat programına konuk olan Ali Babacan’ın şu cümlesi önemlidir.
“Tek bir kişiye oy istemeyeceğiz. Bir kadroya oy isteyeceğiz. Bir yıldızlar takımına oy isteyeceğiz. Altı genel başkan, iki çok kıymetli ve başarılı belediye başkanı arkadaşımızla yıldızlar takımı oluşturduk.”
Gelinen bu noktada, evet, takımın kurulması kolay olmadı. Zaman zaman yol kazaları oldu. Hele ki son birkaç gün yaşadıklarımız takıma önemli ölçüde zarar verdi.
Bu noktada, kritik konulardan biri kararsız seçmen meselesidir. Kararsız seçmenin şu birkaç güne bakıp olumlu düşündüğü pek söylenemez.
Öte yandan yukarıda belirttiğim birçok konu ve özellikle deprem felaketiyle ortaya saçılan olumsuzluklar sebebiyle de kitlelerin rahatsız olduğu aşikâr.
Kızılay, AFAD gibi kurumlarda liyakatsizlikten tutun da birçok kurumda onun tanıdığı, bunun tanıdığı gibi konuların kitleler nezdinde rahatsızlığı güçlü bir şekilde gün yüzüne çıkardığı düşüncesindeyim.
Birçok yazıda belirttiğim üzere, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği çok önemli bir faktör…
Ama hem dışarıda hem içeride böylesi çatışmalı bir ortamda seçimin sadece ‘liderlik’ faktörüyle kazanılmasının da zor olduğu düşüncesindeyim. Düşünün bir kere, Kızılay gibi önemli bir kurumun başındaki yönetici ‘bana sorsalardı, yardımcıma sorsalardı’ gibi cümleler belirtebiliyor. Açıkçası canlarımızın yandığı bugünlerde şunun tanıdığı, bunun tanıdığı gibi konularla ilgili herhangi bir önlem alınmaması ya da şu ana kadar belirttiğim birçok olumsuzluk konusunda çözümlerin tam olarak ortaya konmamasıyla ilgili kitlelerin bir bir not aldığı düşüncesindeyim.