“CHP’nin sesinin daha gür çıkmasını istiyoruz”
Yaklaşık 5 aydır sahadayım. Önce Ak Partili seçmene sorular sorarak başladım. Amacım tüm yorumcuların iştahlı bir şekilde konuştuğu kararsızlardaki yığılmanın altında yatan dinamikleri anlamaya çalışmaktı. Ki saha araştırması sonrasında da ortaya çıkan bulguları yazdım. Birkaç ay sonra ekonomideki kötü gidişata rağmen kararsızlardaki sıkı sıkıya tutunmada keskin bir gevşeme olmadığı için Ak Partili seçmene sorular sormak için tekrar sahaya indim.
Tabi kalabalıklara her sorduğum soru ardı sıra başka soruların da yolunu açtı. Yanlış anlaşılmasın, nihayetinde bir araştırma firması çalışanı değilim. Amacım, partilerin oy oranları ne oldu ya da ne olacak sorusuna cevap aramaktan ziyade kalabalıkların siyasi tutum ve davranışlarının altında yatan dinamikleri anlamaya çalışmaktır. Ki bunları da yazılarımda detaylarıyla belirttim.
Öte yandan, başından bu yana ‘Cumhurbaşkanı adayı olarak kime oyunuzu verirsiniz’ sorusunu da hep sordum. Ak Partili kalabalıklar ekonomiden ya da diğer sorunlardan ne kadar şikâyet de etse, genelde “Erdoğan” cevabını verdi. Ki Ak Partili seçmen nezdinde güçlü liderliğin ne kadar önemli bir faktör olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım. Ayrıca, Ak Partili kalabalıklar Erdoğan dışında kime oyunuzu verirsiniz sorusuna hiç de azımsanmayacak oranda ‘Mansur Yavaş’ı işaret etti. Ve ‘Ali Babacan’ı da bir taraftan dikkatle izlediklerini belirttiler.
Yaklaşık 1 ay önce de Cumhuriyet Halk Partisi’ne gönül veren seçmenlere sorular sormak için tekrar kolları sıvadım. Önce Beşiktaş ve Kadıköy’de CHP seçmenine sorular sordum. Tam saha araştırmasını bitirecekken Ümit Özdağ’ın Mansur Yavaş’ı aday göstermesiyle birlikte saha araştırmasını genele yaydım ve birçok ilçede otobüs durağında, metroda, vapurda, takside, markette, manavda, sokakta, anlayacağınız İstanbul’un birçok yerinde kalabalıklara ‘Cumhurbaşkanı adayı olarak kime oyunuzu verirsiniz’ sorusunu sordum.
Ayrıca Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem toplantısı için Ankara’ya gittiğim dönemde; Kızılay, Ulus, Keçiören gibi Ankara’nın kalabalık semtlerinde de ve hatta en son bayram tatilinde gittiğimiz Ayvalık’ta da birçok kişiye malum soruyu sordum.
(Gerçekleştirilen keşifsel araştırmayla ilgili olarak, örneklemin belirli bölgelerle sınırlı olması geneli yorumlamak açısından çalışmanın kısıtları olarak belirtilebilir.)
***
Cumhuriyet Halk Partisi’nin saha araştırmasının sonuçlarına geçmeden önce şu konulara değinmek isterim:
Öncelikle, 31 Mart yerel seçimlerinde uygulanan “seçim ittifakları” seçim sonuçlarını etkileyen en önemli değişken olarak belirtilebilir. Ki burada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun göstermiş olduğu liderliğin de önemli olduğu düşüncesindeyim. Öte yandan 31 Mart seçim sonuçları, siyasal partilerin başta büyükşehirleri kazanabilmek için kendi tabanlarını konsolide etmenin yanı sıra daha çok seçmene ulaşmanın gerekliliğini de ortaya koymuştur. Buradan hareketle, bu tecrübenin altılı masanın kurulmasında da etkili olduğu kanaatindeyim.
Partilerin tek başına kazandığı ya da kaybettiği bir sistem hâlihazırda olmaması sebebiyle, eskiye nazaran liderlerin yükünün daha da arttığı görünmektedir. Bu bağlamda, liderlerin hem kendi tabanını konsolide etmesi hem de ittifak içinde olduğu diğer partilerin tabanlarıyla oluşabilecek makasın azaltılması yönünde de gayret göstermesi bekleniyor. Tabanlar arası makasın azaltılmasıyla ilgili olarak kastım şudur: Tabanların aynı partiye dönüşmelerini kastetmiyorum. Tabanların birbirinin hassasiyetlerini karşılıklı olarak anlamalarının yolunun açılmasına işaret ediyorum. Tabi burada da tecrübeli liderlere hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyulmaktadır.
Kılıçdaroğu’nun helalleşme söylemiyle ilgili olarak; bu söylemin “ezber bozan bir söylem” olduğu düşüncesindeyim. Kolay bir konu değil. Açıkçası altta yatan birçok travma olabilir. Dolayısıyla, bu konuyla ilgili dünden bugüne hemen sonuç almayı beklemekten ziyade ortaya çıkan tüm faktörlerle birlikte değerlendirmek gerekebilir. Ki sahada da helalleşme söyleminin pek içselleştirilmediği söylenebilir. Bu içselleştirmenin “liderden, parti teşkilatlarına ve en son da tabana doğru” yansıması beklenir. Bunun da zaman alacağı düşüncesindeyim. Diğer taraftan Ak Partili seçmen nezdinde de henüz somut bir karşılığı olmasa da helalleşme söyleminin olumlu karşılandığını söyleyebilirim.
Gelinen bu noktada, küçük bir parantez açarak günlerdir konuşulan İmamoğlu’nun Karadeniz ziyareti üzerine birkaç kelam etmek isterim. Hâlihazırda zaten çok yorumlandığı için tek tek şöyleydi, böyleydi demeyeceğim. Yalnız ortaya çıkan tablonun sadece bir iletişim kazası olarak görülmemesi gerektiği düşüncesindeyim. Burada bir empati krizi yaşandı denilebilir. Bu durumu ortaya çıkaran ilk cümle de şuydu sanırım…
‘Biz o tartışmaları önemsemiyoruz. Topu topu 200-300 kişinin kendi aralarındaki yorumlarıdır.’ Ve sonrasındaki ‘Vız gelir tırıs gider’ cümlesi…
Şunu görüyoruz ki, Ak Parti’nin 20 yıllık serüveni boyunca endişeli modernlerin artan bir ivmeyle endişeleri giderek artmıştır. Buradan hareketle, ‘200-300 kişi’ olarak belirtilen kalabalıklar şu an birçok sebepten dolayı basınç altında hissediyor olabilir. Dolayısıyla öncelikli olan bu basıncın altında yatanların anlaşılmasıdır. Ki bu basıncın altında yatan dinamiklere biraz bakılmış olsaydı, bu cümle bu denli kolay söylenmeyebilirdi. O yüzden, içinde bulunduğumuz süreçte kalabalıklarla yani tüm kesimlerle empati kurabilecek tecrübeli liderlere, yöneticilere hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyulmaktadır. Böylelikle, tabanların birbirinin hassasiyetlerini karşılıklı olarak anlamalarının yolu açılabilir. Öte yandan tartışmalar bir tarafa, kalabalıkların İmamoğlu’nu bu denli sahiplenmesi de ayrıca dikkat çekicidir. Beklenti yüksek olunca doğal olarak tepki de aynı oranda yüksek olabiliyor. Dolaysıyla, önümüzdeki dönem için aday olmak isteyen liderlerin bu hassasiyetleri gözetmesinin önemli olduğu gün gibi ortadadır.
Erdoğan’ın, ‘Ah benim başörtülü kardeşlerim’ ya da “Ah şu Diyarbakır Hapishanesi'nin dili olsa da konuşsa, ah şu Van Hapishanesi'nin dili olsa da konuşsa…” gibi cümlelerinin birçok hassasiyeti barındırdığı görülmektedir. Liderlerin her mesajını belli bir strateji gözeterek belirtmesi beklenir. Karadeniz gezisinde farklı kesimlere seslenilmek istenilmesi olması gerekendir aslında… Yalnız böylesi sembol gezilerde stratejiyi iyi kurgulamak esastır.
***
Sahayla ilgili yorumlara bakacak olursak;
Öncelikle Kadıköy’de görüştüğüm bir apartman görevlisinin söylediklerine bakalım…
“Tokat Erbaa’lıyım. Sol görüşlüyüm. Önümüzdeki seçimde Kılıçdaroğlu’na da, Yavaş’a da, İmamoğlu’na da oyumu verebilirim. CHP’den isteğimiz halkı daha çok dinlesinler, halkın içine daha çok girsinler. Bizi bu kadar sorunla baş başa bırakmasınlar.”
Bu noktada, CHP’nin 21 Mayıs itibariyle mitinglere başlayacak olmasının olumlu olacağı düşüncesindeyim. Açıkçası CHP’ye gönül veren kalabalıklar, bir şekilde seslerinin duyulmasını talep ediyor. Sıkıntılarını birinci elden anlatmak istiyor.
Böylelikle, sahadan gelen “geri beslemelerle (know-what)” partinin aksayan yönleri, süreçleri de iyileştirilebilir, geliştirilebilir. Bu noktada, hem partiyle ilgili hem de rakip partilerle ilgili de bilgiler edinilebilir. Böylelikle, partiyle ilgili stratejilerde iyileştirmeler, yenilikler yapılabilir. Bir anlamda partinin rekabet gücü de artırılabilir.
***
Diğer taraftan, “İstanbul, Ankara gibi ciddi rekabet avantajı sağlayan belediyelere sahip olan CHP’nin” bu avantajı daha etkin kullanması beklenir. Ki partilerin başarısında belediyelerin önemli bir yerinin olduğunu belirtmeden olmaz sanırım. Bir de sahada CHP politikalarında ve söylemlerinde sağa doğru kaydığı tezini belirtenlerde oldu. Ki burada genel siyasetin de sağa doğru kaydığı da belirtilebilir.
***
Kılıçdaroğlu’nun elektriklerinin kesildiği gece karanlıkta yaptığı konuşmanın önemli olduğu kanaatindeyim. Birçok hanenin yaşamış olduğu büyük bir sıkıntıyı karanlıkta dile getirmesi elbette etkileyiciydi. Bu konuşma esnasında neoliberalizmin can çekiştiğini söyledi ve kısa bir bilgi de verdi. Aslında bu konu daha teknik, salon toplantılarında anlatılabilirdi. Diğer taraftan, bu politikanın nasıl algılandığı ayrı bir tartışma konusu şüphesiz… Açıkçası böylesi can alıcı eylemlerde daha basit cümlelerle kalabalıkların mesajdaki duyguyu algılayabilmesi sağlanabilir.
Öte yandan Kılıçdaroğlu’nun 26 Nisan tarihinde yapmış olduğu konuşmasının etkileyici olduğunu ve belirtilmek istenen duygunun kalabalıklara iletildiği düşüncesindeyim.
***
Şimdi de Beşiktaş’da görüştüğüm küçük bir restoran sahibinin söyledikleri…
“Özellikle elektrik ve kirayla birlikte şu an çift kira giderimiz var. Dükkâna aldığımız malzemelere gelen zamma yetişemiyoruz. Açık konuşalım, esnafla kimse ilgilenmiyor. Enflasyon artışı böyle devam ederse yakında burada gördüğünüz birçok esnaf dükkânını kapatacaktır. Çok acil hayat pahalılığına çözüm bulunması gerekiyor. Yoksa insanlar yakında yağmalamaya başlayacak. Her gün eksiye gidiyoruz. Buna bir çözüm bulunmalı. CHP’ye gönül vermiş bir esnaf olarak, parti yetkililerinden bizi daha çok dinlemelerini, sorunlarımızın daha çok dillendirilmesini bekliyoruz.”
***
Beşiktaş’ta görüştüğüm bir kırtasiyecinin söyledikleri…
“Şimdiye kadar hep CHP’ye oyumu verdim. Şu an siyasette seviye sorunu yaşanıyor. Eski dönem siyasetçiler daha dikkatliydi sanki. Şimdi hakaretler diz boyu. ‘Cehape zihniyeti’ diye belirtilince çok kızıyorum. Hep bir karalama kampanyası var maalesef.
Kılıçdaroğlu’nun altılı masa için uğraşlarını destekliyorum. 2018’de de böyle bir ortam oluşabilseydi, bu durumlara gelinmezdi sanki. O dönem liderler bir araya gelebilseydi keşke. O yüzden şu an Kılıçdaroğlu’nun yaptığı önemli. Bir de CHP’nin daha görünür olmasını istiyoruz. Mitingler, yüz yüze görüşmeler yapsınlar. Teşkilatlar daha hareketlensin istiyoruz. Gönlümüz CHP’den yana. CHP’nin sesinin daha gür çıkmasını istiyoruz. Bunu söylerken kavga dilini kastetmiyorum. Çözümleri daha gür belirtsinler”
***
Son olarak, Beşiktaş çarşıda görüştüğüm bir eğitmenin söyledikleri…
“Ailem CHP’li, ben de öyleyim. Seçimde sandık güvenliği çok önemli. Bu konuda tedbirlerin şimdiden alınması gerekiyor. Aday kim olursa olsun oyumu veririm. Ama CHP’den daha aktif olmasını bekliyoruz. Sahada ekipleri daha çok görmek isteriz. Çözümlerin daha çok konuşulmasını istiyoruz. Sorun sorun, bittik bittik denmesinden bıktık. Umutlanmak istiyoruz.”
Burada küçük bir parantez açmak isterim:
CHP’yle ilgili olarak; liderden ziyade özellikle partiye sadakatin yüksek olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ve görüşmelerde laiklik, sosyal devlet, kurucu değerler gibi söylemlerin altı özellikle çizildi. Bir de CHP’ye gönül veren kalabalıklar daha çok çözümleri duymak istiyor, bir anlamda umutlanmak istiyor. Özellikle hayat pahalılığından ve göçmen politikasının olmamasından şikâyet ediliyor.
Diğer taraftan kalabalıklardan gördüğüm Cumhuriyetin kurucu partisi olma özelliği taşıyan CHP’nin siyasette çok daha belirleyici olması bekleniyor. Böylelikle siyasetin kalitesinin de yükselebileceği düşünülüyor.
***
Eğitmen kardeşimizin söylediklerine devam ediyorum:
“Belediyelerin alınmasını çok stratejik bir kazanım olarak görüyorum. Kılıçdaroğlu’nun burada emeğini takdir etmek gerekir. Bir de gençlerde şu an büyük bir hayal kırıklığı var, etrafımda yurtdışına gitmek isteyen çok sayıda genç var. Gençler için de bir şeyler yapılsa iyi olur.”
***
Yazının başında da belirttiğim üzere, saha araştırmasına başladığımdan bu yana ‘Cumhurbaşkanı adayı olarak kime oyunuzu verirsiniz’ sorusunu hep sordum. Ki bu sorunun cevabından ve özellikle altta yatan dinamiklerden emin olmak için saha araştırmasını hem örneklem olarak genişlettim hem de süre olarak uzattım. Bir sonraki yazıda bu konuyu anlatacağım.
***
Son olarak, Beşiktaş’taki saha ziyareti sonrasında, eve dönerken vapurda 40’lı yaşlarda Milliyetçi Hareket Partisi’ne gönül veren Erzurumlu bir esnaf kardeşimizle konuştum. Hayat pahalılığından çok şikâyetçiydi. Şu cümlesini özellikle belirtmek isterim:
“İnsanları topraktan ayırdılar. İnşaat memleketi olduk maalesef…”
"Doğru söze ne denir?"