Halep’in düşüşünün söyledikleri…

2020’den beri yüzbinlerce kişinin öldürülmesi sonrası göreceli bir istikrara sahip Suriye, İdlib’teki muhaliflerin Suriye Milli Ordusu ile birlikte Halep’e yönelmesi ile hani neredeyse bir anda başka bir evreye geçti. Askeri hareketliliğin Halep’in ikmal yolunun kesilmesinden önce Halep’in sonra mücavir yerleşim birimlerinin kontrolüne sonra da Hama’ya uzanmasını kimse beklemiyordu. Ancak artık kanıksanmış hakimiyet haritalarının sert bir şekilde değişmesi bölgede birçok taşı da yerinden oynatmış durumda.

7 Ekim’den sonra Orta Doğu’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sözü bu gelişme ile teyit edildi. Suriye’de yaşanan tam olarak 7 Ekim sonrasının bir artçı şoku. Öyle ki artçının öncüden daha şiddetli farklı depremleri tetikleme riski de var.

Suriye’de muhaliflerin alan genişletmesi sadece sebep-sonuç bağlamında değil krizlerin tabiatı bağlamında da Gazze ile bir ilişki kurmaya izin veriyor.

Donmuş krizlerin dışarıdan bir müdahale olmadıkça ve bölge için ilave riskler içermedikçe nihayetsiz olarak sabit şekilde kalmasını beklemenin yanlışlığı iki hadisede de ortaya çıktı. Mecburi bir güvenlik sabitesinin güç parametreleri üzerinden sürdürülüyor olması ve tarafların bir süre o dengeyi değiştirebilecek kapasitelerinin yokluğu mevcut durumun hiç değişmeyeceği anlamına gelmiyor.

Siyasal çözüm bulunmamış, tarafların rızalarına dayalı bir dengenin kurulmadığı durumlarda krizin yeniden kanamaya başlaması ihtimali sürekli masada duruyor.

Orta Doğu ülkelerinin Filistin gerçeği yokmuş gibi İsrail ile ilişkilerini yeni bir çerçeveye oturtma girişimleri, Trump’un yine çözümsüz durumu görmezden gelip de facto dengeyi de jure hale getirme çabası krizi çözmedi. Çözmediğini de 7 Ekim’de Hamas’ın saldırıları gösterdi.

Suriye’de de aktörlerin yenişememesi ve ülkenin gerçeklerine uygun bir çözümün ufukta görünmemesinin getirdiği donmuşluk durumu muhaliflerin Halep saldırısı ile yeni bir safhaya geçti.

Orta Doğu’nun kaderi demografik, ekonomik, mezhepsel ve etnik haritaların siyasi haritalar ve mutabakatlarla örtüştürülememesi. Çoğunlukla ülke dışından aktörlerin kendi çıkarları için zorladıkları ya da ülke içindeki bir azınlığın çoğunluğa güç ile tahakkümü sonucu oluşan yapay dengeler kendilerini dayatan şartlar ortadan kalktığında yeni sarsıntılar üretiyor.

Gazze’de de İdlib-Halep-Hama hattında da orada yaşayan büyük kitlelerin çıkarlarını göz ardı eden askeri dayatmalar, o askeri güç zayıfladığında çatırdamaya başlıyor.

Nihayetinde işgal ya da kuşatma altında hak etmedikleri şartlarda ya da asıl şehirlerinden sürülmüş bir halde yaşayan milyonlar fırsat bulduklarında kendilerine dayatılan koşulları değiştirmek için harekete geçiyor. Elbette bu hareketin arkasında başka ülkeler ya da destekçiler olabilir ancak temeldeki insani ve sahici motivasyonu göz ardı etmemek gerekiyor.

Suriye’de İran, Hizbullah ve Rusya’nın Esad rejimi ile kanlı bir şekilde sağladıkları statüko 7 Ekim sonrasındaki gelişmeler ile sürdürülemez hale geldi. Esad’ın ülkesinde zaten bir hakimiyeti olmadığı, İran’ın ve Hizbullah’ın arazideki desteği olmadan iktidarını sürdüremeyeceğini ısrarla göz ardı edip “Esad kazandı karşısındakiler kaybetti” argümanının altının ne kadar boş olduğu da ortaya çıktı.

Heyecana gerek yok. Yarın yine benzer bir destek ve yüksek bir maliyetle de statüko ante yeniden kurulabilir. Ama siyasal bir uzlaşmaya varılamadıkça istikrar her zaman kırılgan olmak zorunda.

Halep’te yaşananların neredeyse birebir Türkiye’de duygusal izdüşümleri var. Etnik, mezhebi, ekonomik bağın bu kadar güçlü olduğu, iç politikadaki dar kavgaların kullanışlı başlığını Suriyelilerin oluşturduğu bir atmosferde bundan doğalı da yok.

Türkiye’de kim Suriye’de kimle daha yakın ve bunun sebep-sonuç ilişkileri üzerinde ayrıca durmak gerek. Ancak demografik ve ekonomik haritalara dayatılan askeri konumlanmaların uzun ömürlü olmamasına şaşırmak garip.

Necef’in Sünni bir iktidar tarafından kanla ve baskı ile kimliği inkâr edilerek yönetilmesini garipseyip hatta isyan edip Halep’in Şii desteği ve Rus silahları ile kontrol edilmesini normal görmek tutarsızlık.

Orta Doğu’da egemen güçlerin dayattığı Sykes-Picot düzenini eleştirip zaten meşruiyeti meşkuk bu sistemin alt seviyelerde gayr-i meşru dış otoriteler tarafından dizayn edilmesine sessiz kalmak da ilkesel noksanlık ile malul.

Suriye’de savaşın sona ermesi herkesin dileği. Bunun için de kimsenin mutlak kazanan olmadığı ama kimsenin de ne pahasına olursa olsun yok sayılmayacağı bir dengenin kurulması gerekiyor.

Bu denge tesis edilmeden Halep’ten 1400 kilometre uzaklıktaki Tahran’ın çıkarlarını Halep’e 50 km mesafedeki Türkiye’nin güvenlik beklentilerinin önüne koymak ya da ABD’nin sağladığı askeri imkanlarla binlerce yıldır birlikte yaşadığı akraba kitlelere savaş açmak çatışmanın sonunu belirsiz bir geleceğe ertelemekten başka bir şey değil.

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum