‘Sorumluların’ büyük sorumsuzluğu ya da...
Ya da, evet ya da dilimizin o pek yerindeki kelimeleriyle söyleyip derece derece sayarsak, sorumluların büyük yüzsüzlüğü, pişkinliği, körlüğü, vurdum duymazlığı, yalancılığı hatta ahlaksızlığı…
O denli çok sorunun içinde yaşıyoruz ki ülke olarak bunların hiçbiri bugün doğmuş ve yarın hemen çözülecek konular değil. Ayrıca kimsenin elinde sihirli değnek de yok. Esaslı meseleler kahramanlıkla, mucizeyle, şapkadan tavşan çıkartarak değil, bilgi, akıl, yöntem ve zamanla çözülür. Böyle olduğu halde, ikide bir karşımıza çıkıp da ahkam kesen, akıl verip yol gösterenler, o vaatten bu yemine geçenleri gördükçe hayretimiz artıyor. Hayretimizi bu denli yükselten sadece konuşanların söyledikleri değil. Vaktiyle en yetkili makamlara, konumlara oturmalarına rağmen bir yol açamadan, bir sorunu çözemeden çekip gitmiş olmaları konuşanların. Yetmezmiş gibi her fırsatta konuşmayı devam ettirmeleri. Üstelik söylediklerinde yeni ve parlak bir yan da yok. Aynı eda, aynı üslup, aynı bakış, aynı düzey. Yalnız biraz temkinleri kaybolmuş. Olur da tuttuğum makam, mevki sözlerimden zarar görür mü endişesi kalmamış artık. Hatta ben demiştim, öngörmüştüm, dillendirmiştim havası daha öne çıkmış.
Sanmayın ki sadece sosyal ve kültürel meseleler söz konusu olduğunda öne çıkıyor bu yüzler. Ekonomiden tutun tarıma, siyasetten başlayın dış politikaya, orman yangınlarından çıkın denizciliğe, Türk- Yunan ilişkilerinden başlayın Kars’taki Ani harebelerinin geleceğine, Ahlat mezar taşlarına, Aspendos antik tiyatrosunun kullanımına, Aydın incirine, İğneadaya usulsüz kurulan bungalov evlere, Karadeniz’den süzülüp geçen bulutlara, altın fiyatlarına, petrol ve doğalgaz fışkırmasına kadar yok yok. Zaten futbol, terör, magazin konularında kimse ellerine su dökemez. Hayatın böylesine çetin geçtiği, sosyal, kültürel ve ekonomik kırılmaların insanı sıkıp bunalttığı toplumlarda, vaktiyle sorumlu olanların şimdiki büyük sorumsuzluğu daha bir magazinleşir sanki. Böylece bir toplumsal balon patlatılmayacak derecede şişirilir, bir süre sonra dikkatler balondan üzerindeki desenlere kaydırılır. Bir balon, bir balon daha gökte renkler, şekiller, yüzler, gözler şehrayini. Ve alttan desteklenen anlatım efektleri. Arabesk müzikleri. Pop çalgıları. Kahramanlık çizmeleri. Din ve ahlak ritüelleri alıp başını gider.
Fakat kafalar karışmasın, göz kadar algı da yanıltmasın, her önüne gelenin konuştuğu/ konuşturulduğu bir ortam değil bu. Özellikle belli başlı isimlerin, hacıyatmazların, Karagözlerin, Pazar Ola Hasan Beylerin, Yeniçeri kırmalarının, Sülün Osmanların türevleri halinde saçını başını değil sadece göbeğini şapkasını, gözlüğünü arabasını, dilinin tütününü de yenileyenlerin geçitidir sahnelenen. Somut veya sembol padişahları, vezirleri, ağaları, paşaları, şeyhleri, başkanları, abileri, liderleri, hocaları her an hazır ve nazır onları gözlüyor, her söylediklerini gördüğü gibi her konuştuklarını duyuyor havasındalar. Çünkü onlar, bir Tanrı gibi üstten kendilerini süzdüklerine inanmadıkları üstleri olmasa ortalıktan sıvışıp hesaplarını gözden geçirecekler. Yığdıkları şan şöhreti değil sadece yedi cetlerine yetecek ‘yığma’, ‘yağma’ mal ve mülkleri de deftere geçirecekler.
Nasıl olur da vakyiyle sorumlu olanlar şimdi büyük sorumsuzluk içinde konuşmayı sürdürebilirler? Malumdur ki bizde hiçbir başarı cezasız bırakılmaz. Bir adım atanlar, mini bir devrim yapanlar, her tür üleşmeyi elinin tersiyle itip de işine koyulanlar bir süre sonra çarkın çomağı sayılırlar. Sonra da bertaraf edilirler. Vasatlar, çok laf hiç iş çembercileri, Reşat Ekrem Koçu’nun Tarihimizde Garip Vakalar’da anlattıklarıyla yarışanlar, Risale-i Garibe metninden fırlamışçasına temel atılışlarında öne geçip gül dağıtanlar, o görevden bu sorumluluğa, şu akardan bu gelire, falan ödülden filan dereceye, top misali sektire sektire dolaştırılırlar. Danışman, akil adam, veli, kurul üyesi, ağabey, üstad, şeyh, patron bilinip tertemiz yaşatılırlar.
Dikkat edin, nazar kılın, kulak verin, vakit ayırın, nefesinizi tutup hafızanızı yoklayın, bu uyarıcı, bu akıl verici, bu tehdit edici, bu ben demiştim deyici, bu yol şu menzile çıkar deyici, en bilge, en bilgili, en tarafsız ve özgür konuşucu kişi, kişiler, dönüp tekrar bakın, tekrar dinleyin, onlar, şu, o, bu, dün sadece bir konumda, sorumlulukta, makamda değil, neredeyse her aşamada bu konuştuklarını halletmek durumunda değiller miydi? Veya en azından o işleri yapamayacaklarını ifade edip, öz iradesiyle çekip gitmeyi bile başaramayan onlar değil miydi? Olsun bizde, bizimkiler, cam ustalarının elmas bıçakları gibi bir çırpıda her şeyi kusursuz keserler, sorumlular büyük sorumsuzluk içinde düğün bayram ya da, iki yüzlülük, pişkinlik, sorumsuzluk balonuyla semamızda süzülüp dururlar.