‘Şiir yardım edecek kadar güçlü müdür?’
Şiir yardım edecek kadar güçlü müdür?’ sorusu, şair Seamus Heaney’den yükselir. İrlanda’nın bu büyük şairinin izlerini Türkçe çevirilerden okumanın ayrıcalığı bir yana, onun bu sorusunu başka bir bağlamda hatırlatan Yabancı Büyü kitabının* yazarı Marina Warner’dır. Büyülü Anlar ve Binbir Gece Masalları alt başlığıyla M. Warner, Antonie Galland tarafından Batıya taşındığı zamandan beri sanata kaynaklık eden Binbir Gece’nin evrenine binbir akılla dalışlar yapar. Ve bir yerde, beklenmedik şekilde, Heaney’in sorusuyla buluşturur okuru. Doğu’nun bu dilsel mucizesinin Batı tarafından döne döne işlenip irdelenmesindeki tuhaflık bir yana şu veya bu yöndeki niyetli okumalara rağmen, yaratıcı atılımlar yine oradan, Batıdan yükseliyor nicedir. Warner, kültürel bağları öylesine ustalıkla kuruyor ve göndermeleri öylesine yerli yerinde kullanarak temellendiriyor ki doğu- batı geçişkenliği kadar ayrımlarını da derinden fark ettiriyor. Din ile tarih, efsane ile gerçek, hayal gücü ile yaratıcı akıl iç içe geçiyor yazdıklarında.
‘Milyonlarca yıllık toprak katmanlarını oluşturan çeşitli taş ve fosillerin toprak kaymasıyla karmakarışık bir halde sahile yuvarlanışı gibi’ her şey birbirine kavuşuyor, karışıyor, birikiyor sonra da billurlaşarak görünür oluyor kültürler arası ilişkilerde. Masallardaki, hele Binbir Gece’deki ‘nedensellik’, ‘ilim ve mantık kaidelerini yok ederken, keyfi bir mantık ışığında kaderi yürütmeye, insan suretine girmiş iyiler ve kötülerle onların cinler, periler veya sihirbazlar kılığındaki elçilerine rastlanması’ zamanlar aşarak, doğrudan veya dolaylı bugün de hayatımıza katılıyor. Sadece Binbir Gece Masalları’nın tarihini değil, masallar boyunca insani hallerin salınımlarının, sembollerden sembollere geçip süzülüşünü görmek isteyenler için de oylumlu bir kitap Marina Warner’ın yazdığı. Bağdat’tan Batıya taşındıktan sonraki tesirleri ise bambaşka bir açılımlar zinciri Binbir Gece’nin.
Bir toplumun yarattığı edebiyat değerinin başka toplumda yankı bulup etki yaratması edebi esere aracılık eden kişiye bağlı kalıyor genellikle. Bu bağlamda Galland’ın ‘traduttore- traditore ( hain çevirmen) sayılması anlamlıdır. Çünkü toplumlar daha dirençlidirler edebiyattan akacak etkilere. S. Heaney’in sorusu özellikle İsrail’in bir yılı aşkın süredir Gazze’de uyguladığı soykırım hatırda tutulduğunda ve Doğu-Batı kavramlarının bu vesileyle çatırdayıp yeniden tartışılmaya açıldığı bir süreçte daha bir anlam taşıyor. Devletler ısınan kibrit kutuları misali birbirlerine yaklaşırlarken Batı başkentlerinde sokağa dökülen aydınlar dolaylı da olsa S. Heaney’in sorusunu hem Doğu hem Batı için yükseltmiş sayılmazlar mı? Kültürler ve değerler insan acıları karşısında birbirine katılıp çoğalmayacaksa birer literatür kalıbında hapsolmazlar mı?
Maria Warner, ‘Şark Maskesi’ başlığı altında Hamilton, Voltaire, W. Beckford yanında Goethe’ye de sözü getirerek bu şahsiyetler üzerinde Binbir Gece’nin etkisini irdeliyor. Elbette, Almanya’nın en büyük şairi sayılan Goethe’nin durumu biraz farklıdır çünkü o dönem Avrupası’nın bunaltıcı ruhundan Hafız’ı keşfederek çıkmaya çalışır. Birer siyasi, dini hatta savaşçı maskı olarak değil tabii bir akış diye düşündüğümüzde insanın büyük öyküsü zaten kendiliğinden dilden dile akmaz mı? Hal böyle olduğunda, şiir ( elbette edebiyat) hala ‘yardım edecek kadar güçlü mü?’ insanlık için? Cevabını vermek kolay değil. Edebiyatın gittikçe meselesizleşip ortak kalıplara döküldüğü bir dünyada şiir anlaşılmazlığın dolayısıyla okunmazlığın çerçevesine alınmayı sürdürüyor.
Joseph von Hammer’in çevirileri vesilesiyle Hafız ile tanışan Goethe’nin kendine ‘ikinci bir kişilik icat’ etmesi sadece bir sanat açılımı değil bir dilin başka dile bir kültürün başka kültüre iştiyakı diye de yorumlanabilir. ‘Farklı var oluşlar’ şiirin sunduğu açık imkanlardır. Hatta, Goethe’nin eski yazıyı ‘ruh, söz ve yazı’ birlikteliğinin mükemmel uyumu diye yorumlaması şekiller ile sınırlar, açıklıklar ile ufuklar arasındaki kıvılcımları da müjdeler. Doğu- Batı Divanı, Goethe ile birlikte, onun sayesinde Doğu ve Batının bakışımlı armağanlarıdır birbirlerine. Hafız’ın Farsça’nın ufuklarında hiç batırmadığı şiir güneşi, Binbir Gece’de karşımıza çıkan Ebu Nüvas benzeri ‘ je est un autre ( kendindeki başkası) kavramının insandaki sürekliliğidir.
E. FitzGerald, Ömer Hayyam’ı, Borges, Binbir Gece’yi, bularak sadece maskeleri değil ruhları da keşfeder şüphesiz. En az iki yüz yıldır Batı’dan Doğu’ya dengesiz bir ruh ve kültür akımı var. Doğu, Batı’nın ve kendisinin ötekisi olmaya razı çoktan. Antidemokratik ve her tür yaratıcı hamlelere tavizsiz karşı oluşumların içinde yuvarlanmayı zevk kabul ediyor Doğu. ‘Şiir yardım edecek kadar güçlü mü?’ sorusu, en az Türkiye’de yaşayanların kendi içlerinde derdini çekmeleri gereken bir soru olarak önümüzde duruyor.
Marina Warner. Yabancı Büyü. Alfa.