Gençleri çökertmek…

Tarık Buğra 12 Eylül öncesi dönemin kaotizmini ve gençlik harcama yöntemlerini yansıtmak için ‘Gençliğim Eyvah’ romanını yazmıştı. Biçim ve estetik yönden eksiklikler taşısa da amaçları bakımından ilginç bir eserdir hala. Oğlumuz, Havuçlu Pilav Meselesi öykülerinin yazarı her tür insan kırılmasına içten karşı olduğu için de yönelmişti belki de bu romana. Gençlik onun yazı dünyasının hep merkezi oldu. Zaten, Osmancık, Küçük Ağa, Yağmuru Beklerken kitaplarındaki kahramanlar da esasta gençtirler. Yaratıcı enerjilerini gençliklerinden alırlar. İstanbullu Hoca ve Osman Gazi’den gençliklerini alın, birinden amca Dündar, diğerinden Çakırsaraylı kalır. Sanatın gençliğe bakışıyla akademisyenin, din adamı veya politikacının ki elbette farklı olacaktır. Ali Fuad Başgil’in ‘Gençlerle Başbaşa’sı mesela sonuçta Jules Payot’a çıkar. Her bakımdan iflah olmaz bir Fransız milliyetçisi olan Payot, gençler nezdinde Fransa’nın kurtuluşunu Nietzsche’den mülhem ‘hayatta zayıflara’ yer yok görüşünden alır. Disiplin ve sıkı çalışma esastır onda. Atatürk’ün ‘Gençliğe Hitabe’si dahil pek çok lider, ideolog gençlere yol gösterip ufuk çizmeye koyulur. Geleceğin gençlik ile irtibatlandırılmasında bir sorun görülmeyebilir fakat kritik nokta geleceği kimin elinde tutacağıdır. 1968 gençlik hareketlerinden başlayarak, gençlerle iktidarlar arasında da derin gelgitler yaşanır bu sebepten. Gençler etkiledikleri kadar doğaları gereği etkilenirler de.

Her şeye rağmen hemen hiçbir devirde ve zamanda gençlerin sevilip anlaşıldığına inananlardan değilim. Gençlik methiyeciği bir masktır. Bununla birlikte nice büyük kumandan kazandığı savaşları ihtiyarlar eliyle kazanmamıştır. İnsan denilen varlığın sadece kas gücü değil asıl yüceltici yönü zihni atılımları gerçekleştiren genç, fedakar, enerjik, meraklı, arzulu, coşkun ve tutkulu yönüdür. İster nüfus hareketleri ister iç dinamikler yoluyla olsun hareketi sinerjiyi yaratan genç duyuşlardır. Fakat genç olmayı bir biyolojik yaş konumuna indirmek falanca dünya görüşünün yontulacak mermeri farz etmek de az kurnazlık sayılmaz. Özellikle gençlerin zihni taraflarıyla öne çıkmalarını önlemek için soğuk savaş dönemi sonrasında kararlı bir projenin yürütüldüğü daha net görülüyor dünyada. Kapitalizm için genç çok ve hızlı tüketirken düşünmeyen demektir. Büyük şirketlerin kritik işlerinin yürütülmesinden tutun günlük hayatın kuryeliğini yaptırtmak için de yine onlar seçiliyor.

Türkiye’de ise neredeyse bir çeyrek yüz yıldır gençlik diye bir durumun olduğu hepten unutturulmuş gözüküyor. Dünyadan talepleri nisbetinde dünyaya zihni talepler sunabilecek bir manzara görülemiyor/ gösterilmiyor onlardan. Bile isteye ve birbirine ulana tetiklene şu veya bu yapının insafına terk edilen her tür sosyal tabakadan gençler, en sert felaketlerden sonra bile tekrar benzeş süreçlerin kucağına itiliyorlar. Gençlik denilen şey bir kapanma, bağlanma değil tam aksine arama ve sorgulama gerekirse başkaldırma gerektirdiği halde tek elde tutulan devlet imkanlarının çok çeşitli dağıtımı yoluyla gençlik tekrar düğümlenip çökertilme yoluna gidiliyor. Bendelik isteniyor onlardan. Sadece gençlik enerjisinin değil aynı zamanda zihni yönelimlerin odağı olması beklenen üniversiteler ise sinerjileri söndürülmüş birer gelme gitme binalarına çevrilmiş durumda. Siyasal cenah fark etmez gençlikle uyuşan her türlü yaratıcı ve alternatif eylemler hepten unutulmuş durumda. Bütün gençlik ülküleri hepten marjinalleştirilmiş halde.

Hiçbir sonuç hiçbir manzara kendiliğinden doğmaz. Edebiyat veya düşünce dergilerini ilkin gençler çıkarır, çıkardı da bizde. Onların teklif ve arayışları sonra toplumun kendisi olur, oldu da. Genç adam büyürken sadece dünyayı tanımaz aynı zamanda onu tanımlamaya yönelir. Bu tanımlama hak ve iştiyakından toplumun gücü doğar. Verilmiş ve verilecek olanlara razı bir gençlik anlayışı kimi şişirilmiş ilahiyatlarla doldurularak iyiden etkisiz hale getirilir şimdilerde. Her şeyin günlük güneşlik, her yerin güllük gülistanlık ve etrafımızın, kan, barut ve düşmanla çevrili olduğu argümanı ile gerçeğe bağlı gençlik evreni yaratılabilir mi? Gençliğin ve genç olmanın her türlü yönlendirmeyi ve aşılamayı altüst eden mutlak bir karakteri yok mu?

Bir toplumun kalitesi gençlere ve gençliğe dair pratik bir durumla karşılaşıldığında tavır alışında gözlemlenir. Güce, ideolojiye, dünya görüşüne ve devletin normlarına göre makbul veya istenmeyen gençlik portreleri çizilmeye başlandığında, asıl ve gerçek yaratıcılar dibe çekilecek, başka yerlere gitme imkanı arayacak bilemediniz derin bir umutsuzluğa gömüleceklerdir. Gençlerin ne hoşgörüye, ne bıyık altından tebessüme, ne koltuklanmaya, ne fişeklenmeye ne de cennet vaatlerine ihtiyacı var. Sanattan düşünceye, politikadan modaya, eğitimden iş hayatına, spordan askerliğe hasılı hayatın her alanında lütuf olarak değil sorumluluk olarak yerine getirilecek hizmetler yeterlidir. Bir yandan doğrudan veya dolaylı bin bir güdülemenin içinde debelenirken bir yandan yeni ve özgür atılımlar beklemek safdillik sayılmalı. Gençler gücün, iktidarın, paranın, dinin, ülküsü, hesabı, şirketi, devleti, planları olanların yakıtı değildir. Güç, iktidar, para, din, şirket, devlet, para, insan, hayat, aşk, düşünce, sanat, dünya nedir ve ne olmalıdır diye dert edinen ve onları kendi zamanlarına göre yorumlayan varlıklar demektir.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum