Ekonomi ve demokrasi

Geçen haftaki yazımızın sonunda ülkemiz ekonomisinin düzlüğe çıkması için yapılması gerekenler listesinin sonuna demokrasi, şeffaflık ve hukukun üstünlüğünü yazmıştık. Bu üçlünün her türlü ekonomik reform paketinin olmazsa olmaz kuralı olduğunu da belirtmiştik.

Bu yazımızdan sonra bazı okurlarımızdan ve yakın çevremizden buna itirazlar geldi. Ekonominin siyaset dışında bir bilim olduğunu, Çin örneğinde olduğu gibi pekâlâ totaliter rejimlerin de ekonomik başarılar sağlayabildiği gibi iddialarda bulundular.

Çin özelinde konuşursak; Çin, Türkiye ile kıyaslanması mümkün olmayan bir ülkedir. Nüfusu, bulunduğu coğrafya, yönetim şekli, hinterlandı, kurumları ve gelenekleri Türkiye’den çok farklıdır. Sadece Türkiye için değil, bizim coğrafyamızdaki hiçbir ülke için örnek alınamayacak bir ülkedir. Ayrıca yere göğe sığdırılamasa da Çin’de kişi başına düşen milli gelir 8.500$ civarlarındadır ki AB ülkelerinin ve ABD’nin çok gerisindedir. Çin ile Türkiye’yi kıyaslama hatasını burada noktalayıp, konunun geneline yöneliyoruz.

Bizim bu sütunlarda demokrasi, hukukun üstünlüğü ve şeffaflığa sürekli vurgu yapmamızın nedeni, Türkiye’nin hem ihtiyacı olan hem de ticaret yaptığı-yapacağı yabancı sermayenin ilk baktığı unsurun demokrasi ve hukuk olmasıdır. Türkiye ekonomik olarak batı ülkeleri ile çok içli dışlıdır ve bunun değişmesi artık mümkün değildir. Bakın daha evvelsi gün Sayın Berat Albayrak, Washington’da Başkan Trump’ın ofisinde idi ve kendisi ile Türkiye ekonomisini konuştular.

Bu ziyaret iktidara yakın basında da olumlu karşılandı, hatta zafer olarak sunuldu. Gördüğünüz gibi Türkiye ne kadar siyaseten gerilirse gerilsin Batı’dan kopamamaktadır. Aynısı Batı için de geçerlidir. Batı da Türkiye’yi Rusya-Çin bloğuna kaptırıp, başına ikinci bir İran yaratmak istemez, kaldı ki Türkiye NATO üyesi ve NATO’daki en büyük ikinci ordunun sahibidir.

AB-ABD ile aramız ne kadar gerilirse gerilsin en sonunda bir masada oturulup asgari müşterekler bazında bir anlaşma sağlanmasının nedeni budur. İki taraf da birbirine bir yerde muhtaçtır. Batı ile olan 200 yıllık siyasi-ekonomik beraberliğimiz artık geri döndürülemez noktadadır. S-400, Suriye, Fırat’ın doğusu gibi konularına bir de bu gözle bakıp, çok da karamsarlığa kapılmamak lazımdır.

Bu bize o ünlü sözün doğruluğunu da kanıtlamaktadır “her siyasetin bir ekonomisi, her ekonominin de bir siyaseti vardır”. Aldığınız siyasi kararlar ekonominizi, ekonominizin gücü ve dayanıklılığı da sizin iç ve dış politikadaki itibarınızı, kudretinizi etkilemektedir.

Yabancı sermaye, hukukun ve demokrasinin garantisini görürse o ülkeye gelip yatırım yapar. Bizim gibi dış sermaye, dış borç ihtiyacı olan ülkeler için de onların varlığı çok kritiktir. Batı medeniyetinin demokrasi ve hukuk standartlarını, kendi ülkenizde de uygularsanız, onların refah seviyesine gidecek olan yolu da açmış olursunuz. Ve ülkenizde yabancı sermayenin varlığı ne kadar kuvvetli ise ülkeniz o kadar da güvenli olur. İleri ülkelerin varlıklarının ve sermayesinin yoğun olarak bulunduğu ülkelere üçüncü ülkeler ne askeri ne de siyasi operasyon çekemezler, ya da bunu yaparken çok büyük dirençle karşılaşırlar.

Ama tam aksine ülkenizi medeni dünyadan soyutlayıp onu yalnızlaştıracak uygulamalara saplanır ve bunda da inat ederseniz, asıl o zaman güvenliğinizi, refahınızı hatta bağımsızlığınızı tehlikeye atmış olursunuz.

Şöyle düşünün; Kuzey Kore sürekli silaha yatırım yapan, hatta nükleer hevesleri olan bir ülkedir. Sıklıkla füze denemesi yapmakta, Japonya ve Güney Kore’yi tehdit etmektedir. Bir de Japonya’ya bakalım. Bu ülkenin doğru dürüst ordusu bile yoktur. Peki hangisi daha güvenlidir, Japonya mı, Kuzey Kore mi? Olası bir savaşta hangi ülke daha büyük destek ve yardım alır? Hangisi sürekli olarak dış dünya tarafından ambargo ve yaptırımlara muhataptır? Ya da eski Sovyetler Birliği’ni hatırlayın; uzay teknolojisi, nükleer silahları, uçak gemileri, dahası tüm Dünya’nın korktuğu bir istihbarat örgütüne sahipti. Ama bütün bunlar demokrasi, hukuk ve şeffaflığın olmadığı bir rejimi ayakta tutmaya yetmedi.

Uluslararası standartlarda bir demokrasi sadece ülkelerin ekonomisi için değil, o ülkedeki servet sahiplerinin, çalışanların, herkesin menfaatinedir. Ülkede dört dörtlük bir hukuk olursa zenginlerin elinden servetleri kanunsuz bir şekilde alınamaz, ya da çalışanların birikimleri, bireysel emeklilik, kıdem tazminatı, grev, toplu sözleşme gibi kazanılmış hakları yok edilemez. Hukuk herkese lazımdır ve asla ama asla siyasi bir araç olarak görülüp yolundan çıkarılmamalıdır.

Bu, bütün ülkeler için geçerli bir kuraldır. Başka türlü hareket eden ülkelerin, iktidarların, toplumların akıbeti tarihte yazılıdır.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum