Avrupa'da Bir Hayalet Dolaşıyor
Karl Marx ve Friedrich Engels’in yazdıkları Komünist Manifesto bu cümle ile başlar: Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor, komünizmin hayaleti. Bu satırlar yazıldıktan sonra, yaklaşık bir buçuk asır boyunca komünizmin ama kendisi ama hayaleti gerçekten de Avrupa topraklarında dolaştı. 1991’de Sovyetler Birliği’nin (SSCB) dağılması ile, Doğu Avrupa ülkeleri SSCB boyunduruğundan kurtuldular ve komünizm hayaleti de Avrupa’dan çıkarılmış oldu.
Ancak son birkaç yıldır Avrupa’da başka bir hayalet dolaşmaya başladı. Popülizm diye kısaca özetlenen, yabancı düşmanlığı, AB karşıtlığı ve içe kapanma politikaları taraftarı aşırı sağın hayaleti…
Öncelikle adeta bu akımın sembolü olmuş olan Brexit konusu ile başlayalım. 2016’den beri yılan hikayesine dönmüş olan Brexit ile…
Daha önce 29 Mart 2019 olan saptanmış olan Brexit tarihi, AB ile İngiltere arasında bir türlü bir anlaşma sağlanamadığı için sürekli erteleniyor. Önce Nisan 2019’a ertelenmiş olan Brexit daha sonra şimdiki tarihi olan 31 Ekim 2019’a kadar ötelendi.
Bu noktada sorun, anlaşma sağlanamaması kadar her iki tarafın muhtemel bir anlaşmaya olan yaklaşımları. Boris Johnson, İngiltere’nin ne pahasına olursa olsun AB’den çıkacağını, artık erteleme istemediğini söyledi. O kadar ki kendi ölümüne bile razı olduğunu ima eden sözler sarf etti. Bu karşılık AB ise İngiltere’nin istediği şartları, özellikle İskoçya ve İrlanda sınırları ile ilgili olanları, kabul etmek istemiyor.
Bizim görüştüğümüz kaynaklar AB’nin -özelde Almanya ve Fransa’nın- İngiltere’ye deyim yerinde ise bir ders vermek istediklerini söylediler. Bir üye ülkenin talep ettiği tüm şartları ve avantajları elde ederek birlikten ayrılmasının, ayrılmayı düşünen ya da düşünecek diğer ülkelere kötü örnek olacağını düşünüyorlar. “AB’den ayrılmak İngiltere gibi bir ülkenin başına bile ne işler açtı, siz diğer ülkeler sakın böyle bir işe kalkışmayın” mesajı verilmek isteniyor.
Başka bir yazının konusu olmakla beraber AB için bir mesele de Brexit sonrası AB’nin genel gidişatının ne olacağı? Birlik, sorun çıkaran üye İngiltere ayrıldıktan sonra daha işlevsel bir hale mi gelecek yoksa Brexit ile beraber bir gevşeme mi başlayacak?
Daha önce ekonomik kriz zamanında Yunanistan’da, şu an İtalya’da Euro bölgesinden ayrılmak; göçmen krizi yüzünden de Macaristan ve bazı Doğu Avrupa’daki üye ülkelerde Schengen vize bölgesinden çıkmak tartışma konusu olmuştu.
Bu ve bunun gibi örnekler Avrupa’da yazının başında bahsettiğimiz içe kapanmacı ve AB karşıtı hareketlerin gücünü göstermekte.
Avrupa’da dolaşan bir hayalet de göçmen karşıtlığının hayaleti. Gerçi bu artık hayalet değil, gayet gerçek bir vaka ve maalesef etkisini giderek artırıyor. Eylül ayı içerisinde Almanya’da iki eyalette seçimler yapıldı, Brandenburg ve Saksonya. Her iki seçimde de AfD (Almanya için Alternatif) adlı aşırı sağcı, yabancı ve göçmen düşmanı parti oylarını artırdı. Birinci parti olamadı ama ikinci sıraya yükseldi, oy ve eyalet meclislerindeki sandalye sayısını oldukça artırdı. Şu anda eski Doğu Almanya topraklarında bulunan eyaletlerde oldukça güçlü bir parti konumunda.
Almanya’nın AB’nin lokomotif ülkesi olması bu durumu daha da ilginç yapıyor. AfD, Almanya’nın AB üyeliğine karşı değil. Ancak “yumuşak AB karşıtlığı” olarak da adlandırılan Euro para birimine, AB ortak seçimlerine ve Schengen’deki sınırsız dolaşım özgürlüğüne karşı. AfD’nin bu seçim başarısı kalıcı olur hatta daha da büyür mü, bilemeyiz. Ancak AB’nin en güçlü, en merkez ülkesinde bunların olması işin vahametini ortaya koymak açısından ilginç.
Yine geçtiğimiz haftalarda İtalya’da AB karşıtı, göçmen karşıtı 5 Yıldız Hareketi hükümete katıldı ve başbakan yardımcısı bu partiden seçildi. İtalya zaten İngiltere’den sonra AB’den olmasa da eurodan çıkma ihtimali olan ikinci ülke olarak görülüyor. 5 Yıldız’ın başarısı bu açıdan ilginç.
Aynı şekilde de Fransa’da da Marine Le Pen’in başını çektiği Front National cumhurbaşkanlığı seçimlerinden %33’e yakın oy alabilmişti. Le Pen de tıpkı AfD gibi AB’ye değil ancak onun bu kadar geniş yetkili ve ulus devletler üstü konumuna karşı.
Tüm bunlar, bir üst aşama olan Avrupa Birleşik Devletleri ve Ortak Avrupa Ordusu hayalinin şu an için çok uzakta olduğunu bize gösteriyor. Bırakan o hayali, Euro para birimi ve Schengen bölgeleri bile tartışmalı hale gelmiş durumda. Bu durum Türkiye’yi de etkileyecektir. Zaten iyice çıkmaza girmiş olan AB üyeliği maceramız Avrupa’daki bu aşırı sağ-popülist partilerin yükselişinden daha da zarar görecektir.
Bizce, Türkiye bütün bunlara rağmen iki yüz yıllık batı macerasından vazgeçmemeli, AB ülkeleri ile siyasi-ekonomik ilişkilerini daha da güçlendirme yolunu seçmelidir. Belirsiz ve aşırı riskli bir avrasyacılık macerası bu iki yüz yıllık birikimi heba edebilir. Türkiye için çok büyük bir kayıp olur.
Bakalım komünizm hayaletini defetmeyi başarmış olan Avrupa, bu yeni popülist-aşırı sağcı hayaletten de kurtulmayı başarabilecek mi? Yaşayıp, göreceğiz…