ABD-Çin Ticaret Savaşı – 2. Perde
Ocak ayında bu sütunlarda yazdığımız bir yazımızda Çin menşeili Huawei firmasından ötürü ABD ile Çin arasında yeni bir gerilim yaşandığından bahsetmiştik. Firmanın CFO’su Kanada’da göz altında alınmış ve ABD’li yetkililerce sorgulanmıştı.
Aslında yeni bir gerilim değildi bu. ABD’nin özellikle Başkan Trump’ın seçilmesinin ardından ABD’nin Çin’e karşı örmeye başladığı gümrük duvarları geriliminde bir başka boyuttu. O ana kadar sadece gümrük tarifeleri, ek vergiler seviyesinde düşük yoğunluklu seyreden savaş, artık kriminel aşamaya geliyordu. Adeta savaşın ikinci perdesi başlıyordu.
Geçtiğimiz hafta bu savaşta bir başka önemli gelişme yaşandı. Savaş, ikinci aşamasına taşındı, teknoloji savaşına. Silikon Vadisi’nin ünlü firması Google, Huawei telefonlara donanım, yazılım ve teknik desteği sonlandırdığını açıkladı. Google’ın bu açıklamasını Intel, Broadcom, Qualcomm ve Xilinx gibi diğer büyük IT şirketleri takip ettiler.
Her ne kadar ABD hükümeti daha sonra Huawei’ye uygulanacak olan yaptırımların 90 gün süre ile ertelendiğini söylese de her iki taraftan da öfkeli açıklamalar gelmeye devam etti, ediyor. ABD’nin yaptırımlarına Çin’den de misilleme geldi. Çin de hazirandan itibaren ABD ürünlerine yüzde 5 ila yüzde 25 arası vergi getireceğini açıkladı.
Bütün bu olan bitenin anlamı nedir? Dünya nereye doğru gidiyor ve bu bizim ülkemizi nasıl etkileyecek; bunları herkes soruyor bu günlerde.
Öncelikle bazı komplo teorisyenlerinin ya da savaş ratinginden geçinenlerin iddia ettiği gibi bir üçüncü dünya savaşı falan ufukta yok. Böyle ihtimali kesinlikle öngörmüyoruz. Çünkü neden; her şeyden önce ne ABD, Çin’in çökmesini ister ne de Çin, ABD’nin çökmesini…
Çünkü Çin’deki ABD yatırımları muazzam boyutlardadır ve birçok ABD menşeili ürün Çin’de üretilmektedir. Çin’deki ABD’ye göre çok daha ucuz olan işgücü ABD şirketleri için bir küresel rekabet avantajıdır. Ayrıca Çin de ABD için büyük bir pazardır. Aynı şekilde artık Çin de sadece yatırım alan değil, yatırım yapan ülke durumdadır. Bu iki ülkenin arasındaki ekonomik bağ, artık koparılamayacak durumdadır.
Sıcak savaşı imkânsız kılan ikinci neden ise bizce nükleer silahların varlığıdır. Margaret Thatcher’ın zamanında dediği gibi, nükleer silahlar Dünya’da barışın teminatı durumundadır. Bir Pirus zaferine dönecek, kazanan ülkenin bile nükleer çöle döneceği bir savaşı hiç kimse istemez.
Kaldı ki artık bu çağda kitlesel savaşlar iktisadi olarak da rantabl değildir. Her insan, potansiyel bir iş gücü ve potansiyel bir müşteridir. Bu potansiyel müşteri ve işgücü kaynaklarının kaybolması sistemin işine gelmeyecektir.
Ancak bütün bunlar Dünya’da tarihten beridir var olan güç ve iktidar kavgasının biteceği anlamına gelmiyor. Küresel güç ABD bu gücünü kaybetmemek için elinden geleni yapacaktır. ABD’nin Çin’e bu denli yüklenmesi, Türkiye’ye S400 füzeleri konusunda baskı yapması, İran’a siyasi baskılar ve buna paralel yaptırımlar uygulaması, aslında sadece o ülkelere değil tüm Dünya’ya bir meydan okumadır.
AB’nin İran konusunda ABD ile aynı çizgide olmadığını hatta ABD’nin para transferlerinde kullandığı SWIFT sistemine alternatif bir yapı kurduğunu daha önce yazmıştık.
Yine geçenlerde Rusya merkez bankası, elindeki dolar cinsinden döviz rezervini sadece dış ticaretteki cari hareketlere yetecek seviyede tutma kararı aldı. Bu da yine defaten incelediğimiz ticaret savaşlarının arkasındaki asıl neden olan para birimleri savaşının da bir parçası.
Türkiye’ye gelince… Türkiye bütün bu küresel aktörlerle mümkün mertebe iyi geçinmeli, sadece bir bloğa dayanıp, diğerlerinden kendini dışlamamalı, iyi ilişkiler ve ticaret bazlı pragmatik bir dış siyaset izlemelidir.
Kaba hamaset ve sadece iç politikaya yönelik retorikler, ülkemize güç, para ve itibar kaybettirecek; ekonomimizi daha da zora sokacaktır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, bir sıcak savaşı olası görmüyoruz ama ticaret, siber ve para savaşları eski sıcak savaşlardan daha az yıkıcı olmayacaktır.