Kötü kader!
Bazı olaylar vardır; sadece kendi sınırları içinde yarattığı etki ve olumsuzluk değil o olaya bakarak işlerin sevk ve idaresine dair kaygıları da ortaya çıkarır. İş kazasına bakarak insan hayatına verilen kıymeti anlaşılır. Başka alanlarda da şeffaflık, dürüstlük, liyakat, hak ve hukukun seviyesi ölçülür. Devletin içinde bulunduğu her faaliyet, bu ölçüyle bir başka faaliyetin de aynasıdır. Bu iş böyleyse başka işler kim bilir nasıl yürüyor, diye düşündürür.
Bartın Amasra’da yaşanan ağır ve can yakıcı kazanın ortaya çıkardığı tablo da bunu söylüyor.
Bugünün dünyasında nasıl böyle bir kaza olabilir? Soma gibi dünya tarihine yazılan 301 ölümlü büyük bir kazadan sonra kömür maderlerinde ölümlü kazalar hala nasıl devam edebilir ve gelip Amasra’da yine tarihe girecek 41 ölümlü bir facia nasıl yaşanabilir? Göz göre göre gelişen bir süreç nasıl farkedilmez ve Türkiye hala, insanlarının kömür madenlerinde ölümüne çalıştığı bir ülke olmaya nasıl devam edebilir?
Bu sorular aynı zamanda, hassasiyetin en yük sek olduğu bir alanda insan hayatı bu kadar umursanmaz ise başka alanlarda, başka işlerde insana verilen değer kim bilir nasıldır, sorusunu da sordurur. Hele, kaza sonrası bol bol nutuk ve yanıltma, gerçekleri gizleme, zaman kazanma çabası sergilenirken tek bir kişinin istifası bile gelmiyorsa… Kötü kader işte budur. Hata yapanların, sorumsuz davrananların, görevini ihmal edenlerin, tedbir almayanların; göz göre göre gelen tehlikeyle gözlerini kapatanların ayakta kalmasından daha kötüsü olamaz. İktidar, en büyük hatalarda, en can yakıcı facialarda; istisnasız her defasında olayın üzerine gitmek yerine olayı küçültmek ve bir an önce gündemden düşürme çabasından vazgeçmedikçe de böyle sürecektir. Sadece maden kazalarında değil, açık ki hemen her alanda böyle... Orman yangınlarında da tren kazalarında da depreme karşı önlem almama ısrarında da ve kim bilir başka nerelerde!
Amasra faciasının yukarıdan aşağıya bütün sorumluları görevden alınmazsa, hukuken hesap vermesi gerekenler korunursa, olayı araştırma, inceleme ve gerekeni yapma vaatlerinin hiçbirinin anlamı olamaz. Siyasetin ve kamu idaresinin meseleyi ciddi alıp almadığı “sadece” böyle anlaşılır. Başta türlüsünün kıymeti yoktur.
Bugün dünyada hiçbir işin fıtratında ölüm yoktur. En tehlikeli işlerde bile insanları mutlak güvenlik içinde çalıştırabilirsiniz. Tabii, isterseniz, önem verirseniz ve gereğini yaparsanız. Her sektörün, her ünitenin nasıl idari edileceği, işçilerin güven içinde nasıl çalışacağı ve çalıştırılacağı ve iş güvenliği riskinin hangi noktada başladığı, yıllar içinde acı tecrübelerle oluşmuş bir insanlık tecrübesidir. İnsanına değer veren her ülke bundan kolaylıkla istifade eder. Gerçekten büyük ve insan hayatını önemseyen ülkeler de böyle yapar. Kaza dediğiniz şey de bütün önlemler alındıktan sonra yaşanan şeydir. Zincirleme ihmaller sonucunda gelen ve tekrar tekrar yaşanan ise cinayettir.
Ve aslolan insanın yaşamasıdır. İnsanın huzur ve güven ve refah içinde yaşaması, hiçbir iş karşılığında hayatının mevzubahis olmamasıdır. Devleti itibarlı kılan karakter, yüzleşebilmek ve insana değer verdiğini göstermektir. Bunları yapmak yerine faciayı yatıştırmak için; ortada bir ihmal yokmuş gibi davranmak uğruna siyasetçinin ya da bürokratın koltukta kalmasını sağlamak gücü değil zaafı gösterir. Devlet idaresi demek ihmalkar ve beceriksiz insanlara kol kanat germek demek değildir. Yer üste ve yer altındaki işleri lafla, şişinmeyle, hamasetle, nutukla yürütmek hiç değildir.