Bayramın düşündürdükleri
Bizleri yeni bir bayrama kavuşturan Rabbimize hamdederiz.
İslam ümmetinin son yıllarda içine düştüğü öfke girdabı ve çılgınlık derecesine varan bunalım hali ne kadar ümit kırıcı olsa da, biz müminler Yüce Allah’ın rahmet ve inayetine güvenmek, İslam ümmetinin acısız bayramlara kavuşması için çalışmak zorundayız.
Bayram öncelikle barışmak, kucaklaşmak, affetmek demektir. Bilhassa günümüzde olup bitenler, hem İslâm dünyasında hem de ülkemizde bu anlamıyla bir bayram yaşamaktan epeyce uzaklaştığımızı gösteriyor. Siyasal, mezhebî ve ideolojik parçalanmışlık, birçok dinî, ahlâkî ve kültürel değerlerimiz gibi bayram algımızı, bayram geleneğimizi ve yaşayışımızı da fesada uğratmış bulunuyor. Aynı ülkede, aynı bayramı ayrı ayrı kamplarda yaşamak akla ziyan bir durumdur. Açıkça söylemek lazım ki, bizde ve diğer Müslüman toplumlarda bunun birinci sorumluları biz okumuş kesimlerle siyaset adamlarıdır. Ülkemizde ve dünyada Müslüman din adamları, daha genel olarak din âlimleri de ya kullandıkları ayrıştırıcı dil ile bu gidişin sebebi oluyorlar ya da dinimiz açısından son derece yanlış olan bu yıkıcı gelişmelere karşı gerektiği şekilde tavır koymuyorlar.
***
Oysa –maalesef İslam adına yapılan kötülükler yüzünden bu laflar inandırıcılığını epeyce kaybetmiş görünse bile- yine de İslam dininin birliğe, beraberliğe, kardeşliğe, toplumsal barış ve hoşgörüye verdiği önemin altını çizmeliyiz; hepimizin ısrarla ve inatla bu gerçeği savunmamız gerekiyor.
Bu yüce din, ortaya çıktığı toplumda, binlerce yıllık geçmişi olan ve büyük çatışmalara yol açan ihtilaflara son vermeyi başarmıştı. Peygamberimiz yaşadığı toplumdaki kabile savaşlarını üreten ayrışma ve zıtlaşmalardan acı duyuyor, bu ortamda gelen ayetlerde de ihtilafların ortadan kaldırılmasının önemi üzerinde duruluyor; bunun dinî, ahlâkî ve psikolojik altyapısı hazırlanıyordu.
İslâmiyet, sadece Allah’ın birliğini tanıma anlamda değil, aynı zamanda sosyal birlik anlamında da tevhid dinidir. Kur’an’ın yüzlerce ayeti ve Peygamberimizin sayısız hadisi, toplumsal bütünlüğün yapı taşları olan birlik, beraberlik, kardeşlik, dostluk üzerinedir. Özellikle İslâm’ın kuruluş yıllarında dinin bu sosyal ve ahlâkî boyutunun ne kadar öne çıktığını ve bunun nasıl bir dönüşüm sağladığını görüyoruz. Bu dönüşümün en somut ve etkili örnekleri arasında, Hz. Peygamber’in, İslâm toplumunun ilk inşa edildiği merkez olan Medine’ye hicretinin ikinci yılında uygulamaya koyduğu Ramazan ve Kurban Bayramları da yer alır. Uzlaşma, dayanışma ve paylaşma –son yıllarda epeyce aşınmasına rağmen- tarihî tecrübemizin de en gözde erdemlerindendi. İslâm toplumlarının tarihî gerçeği kesinlikle budur ve buradan bakıldığında birçok İslâm ülkesinde bayram günlerini bile katliam günleri haline getiren bugünkü din anlayışı, Müslümanların geçmişinde benzeri görülmemiş bir sapmadır.
***
Bir hatırlatma: Durumu elverişli olanlar elbette kurban kesecekler. Bu müslümanlar için hem bir hak ham de dinî ve insani bir sorumluluktur. Ülkemizde bir yılda kurbandakinden otuz kat daha fazla hayvan kesiliyor; gelişmiş ülkelerde bu oran çok daha yüksek. Şu halde bazı duygusal gerekçelere dayanarak veya kimi olumsuzlukları bahane edererek bu ibadete temelden itiraz etmek, bin yıllık bir dinî ve kültürel değerimizin yok edilmesini isteme anlamına gelir. Bu doğru değildir; doğru olan, eksik ve kusurların giderilmesi için yapıcı katkılar sağlamaktır.
Esasen kurbana eziyet etmemek, insan sağlığına ve çevre temizliğine özen göstermek, bizzat Peygamberimizin sünnetidir. Bu sebeple kurban kesenlerin hem bu sünneti hem de günümüzde hayli gelişmiş bulunan hayvan hakları, çevre ve hijyenle ilgili yeni duyarlılıkları özümsemeleri gerekmektedir.