Bu kadarı fazla
Cumhuriyet Kitap, yazılarıma konu olan yayın organlarının önde gelenlerinden. Tek sebebi dilimize yeterli özeni göstermemesi. Önceki yazılarımda belirttiğim gibi Cumhuriyet kültür ve sanat konularına önem veren, diğer gazetelerden daha fazla yer ayıran bir gazete. ‘Entelektüeller’in gazetesi olma iddiası taşıdığı söylenebilir. Üstelik ülkemizin en eski ve köklü gazetesi. Kitap Eki de öyle. Dolayısıyla dil ve ifade hatalarının en az olduğu bir kitap ekini beklemek hakkımız olsa gerek. Fakat gerek eski yayın yönetmeni gerekse yeni yayın yönetmeni ile bu husustaki olumsuz sicilde bir değişiklik olmadı. Oysa Turgay Fişekçi’nin yayın yönetmeni olarak iyi bir seçim olduğunu ve daha nitelikli bir eki görebileceğimizi yazmıştım. Ne yazık ki, artık işini ciddiye alan, aşkla, özenle yapanların sayısı her geçen gün azalmakta. René Guénon’un ünlü eserine atıfta bulunarak söyleyelim, Çağın Alâmetleri’nden biri de Niceliğin Egemenliği oldu. Niteliğin pabucu çoktan dama atıldı.
Cumhuriyet Kitap diğer kitap eklerinden artıları olan bir ek. Uzun süredir çıkıyor olması, bir anlamda işin geleneğini oluşturması, kitap tanıtım yazılarının yanında, kitap konulu nitelikli ‘çizgi yorum’lara yer vermesi, bulmaca denince akla gelen ilk isimlerden İlker Mumcuoğlu’nun konuyla ilgili bulmacaları ayırt edici özellikleri. Belki daha önemlisi, en fazla reklam alan ek olması. 24 sayfalık ekin yarısı reklamlara ayrılıyor. Sürekli olarak tam sayfa reklam veren yayınevlerinin sayfaları bile değişmiyor. Bu yayınevlerinin başını Yapı Kredi, İş Bankası, (şimdilerde bunlara Vakıfbank eklendi), Doğan Kitap ve Can Yayınları çekiyor. Diğer eklerde karşılaşmadığımız bu durum,aynı zamanda bir ‘zihniyet dayanışması’nı da akla getiriyor.
***
7 Mart tarihli Cumhuriyet Kitap’la meseleye daha yakından bakalım. Yayın yönetmeni değişikliği ile köşe yazarı hüviyetindeki yazarlar da değişti. Bu sayıda yeni yazarlara dil uzmanı Sevgi Özel de eklendi. Özel, Eski Türk Dil Kurumu’nun ‘öztürkçecilik’ sapkınlığının önde gelen ismi Ömer Asım Aksoy’un yakınında bulunmuş, TDK resmîleşince, kurumdan ayrılarak Dil Derneği’nin kurucuları arasında yer almış, hatta burada bir numara olmuş, Çağdaş Türk Dili dergisini de çıkararak; geride kalmış, aşınmış bir dâvayı sürdüren bir kişi. Böylesi bir kişiyi köşe yazarı yapmak eski saplantılardan kurtulamamaktan öte bir anlam taşımıyor. “Dil Ebesi” adı altında yazacağı yazıların ilki olan “Sorun dilde mi?” başlıklı yazısında, dili bir tarafa iterek, keskin bir siyasî söylemi tercih etmiş. Şöyle diyor: “Bu dönem uzun sürebilir belki; ancak tarihin hiçbir noktasında pirelerin devleri yuttuğu görülmedi.” Bir kitap ekine herhalde bu dili yakıştırmamalıyız.
Yeni yazarlardan Turgut Çeviker, Eskimeyen Dergiler başlığı altında yazılar kaleme alıyor. Çeviker araştırmacı kimliği önde olan yazarlardan. Bu sayıda Atsız Mecmua’yı yazmış. Cumhuriyet’te Nihal Atsız’a ve dergisine nesnel bir yaklaşımla yer vermek yeni bir durum olarak nitelenebilir. Fakat ‘araştırmacı’ kimliği ile bağdaşmayan savrukluklar, özensizlikler sergilemiş. Yapacağım düzeltmeleri yeni editör Gürer Mut ve Yayın Yönetmeni nasıl görmez? Yanlış yazılan isimleri düzelterek başlayalım: İsmet Tamtürk (doğrusu Tümtürk), Prof. Ahmet (doğrusu Zeki) Velidi (Togan). Dr. Ahmet Caveroğlu (doğrusu Caferoğlu). Düzgün kurulmayan cümlelere örnek: “...ilgi alanlarında önemli (doğrusu önem) kazanacak…”
15 Mayıs 1931-25 Eylül 1931 yıllarında H. Nihâl Atsız tarafından çıkarılan Atsız Mecmua’yı Çeviker bir yerde, Mecmua’nın kapak görselinin hemen yanında “Adsız” olarak zikrediyor. Bir de 1944 yılındaki Nihâl Atsız-Sabahattin Ali davasından uzunca bahsediyor. Bu davanın 1931 yılında kapanan Atsız Mecmua bağlamında dile getirilmesi anlaşılır bir husus değil. Turgay Fişekçi yönetimindeki ekin yeniliklerinden biri de Aytekin Karaçoban’ın “Dünyadan” başlığı altında Fransa’dan kitap haberlerine yer vermesi. Bu sayıda 2008-2014 yıllarında lanetli Charli Hebdo dergisinde çalışan Valéri Manteau’nun, 2018 yılında Fransa’nın saygın ödüllerinden Renaudot’yu alan, içinde Hrant Dink’in de yer aldığı bir Türkiye fotoğrafı çizdiği “Le Sillon” isimli romanını tanıtıyor. Kurduğu şu cümle ile nefret söyleminden kaçınmıyor: “(Yazar) Gericiliğin ve diktatörlüğün kıskacında yaşayan bir halkın boğulduğuna tanıklık eder.”
Benzer bir tutumu Çocuk Kitapları bölümünde Simlâ Sunay’ın “Üç Kitap ve Filmin İzinde Çocuk İstismarı” başlıklı yazısında görüyoruz. Yazıdan bir cümle: “Biliyoruz ki istismarcı, erkek egemenliğinin kurumsallaşmış olduğu, toplumsal cinsiyeti erkek ülkelerde (ülkeler nasıl böyle nitelenebilir?) rahat ve kolay hareket eder, gizlenir veya az ceza alır.” Cinsiyet üzerinden suçlama neyin nesi?
Ekte TÜYAP Bursa 17. Kitap Fuarı’nın etkinlik programına yer verilmiş. Fuarın yer aldığı Kongre Merkezi’nin salonlarından birinin adı “Cumalıkazık Salonu” diye yazılmış. Salon adını belli ki ünlü Cumalıkızık köyünden almış. Yanlışlık TÜYAP’tan kaynaklanıyor da olabilir. Yanlış yazımı fark edip düzeltmek yayınlayana düşmez mi?
Altı üstü 12 sayfada bu kadar hata size göre de fazla değil mi?