Bayram
Bu yazıyı bayramın dördüncü günü yazıyorum. Yayınlandığında bayram geçmiş olacaksa da yazarken bayramı kuyruğundan yakalamış oldum. Bayramınız mübarek, gölgesi daim olsun.
Bu girişi yapmamın sebebi, geçen haftaki Üstad ve Dil yazımı yazarken ve yayımlandığında bayramla yolum kesişmemişti. Buna rağmen okurum Ramazan yorumunda şunu yazmış: “Muhsin ağabey senden bir bayram yazısı bekliyordum. O yazının içinde de ADALET, hakkaniyet, masumiyet, dostluk, ahde vefa, kadirşinaslık ve merhamet olmalıydı.” Yazının konusunu belirlemekle kalmamış, çerçevesini de tayin etmiş. Okurun böylesine şapka çıkarılır ve kaale alınır. Böyle bir yazıyı yazsa yazsa Mustafa Kutlu yazar düşüncesiyle onun kapısını çaldım ve Şubat 2018’de Dergâh Yayınları’ndan çıkan, gönül dünyamda müstesna bir yere sahip İlmihal Yahut Arzuhal kitabından Bayram yazısını seçtim. Bayramın ruhunu kavramak için Kutlu’ya kulak vermek gerektiğini belirterek paylaşıyorum.
***
“Yoksullar sizi bekliyor.
İzbelerde, harabelerde, barakalarda, küflü-nemli karanlık odalarda bekliyorlar.
Naylon çadırlarda, toprak damlı evlerde, kuş uçmaz-kervan geçmez yerlerde ve şehrin göbeğinde.
Kanlı gözlerini ufka dikmiş bir heykel gibi hareketsiz, sessiz, dalgın bekliyorlar.
Bebeler açlıktan ağlıyor, anaların gözpınarlarından yaş yerine kan akıyor.
Çocukların dalgın bakışlarından çelik parıltılar fışkırıyor.
Babalar yumruk sıkıyor ve askerdeki oğullar gökyüzünde bir turna katarı arıyor. Dedelerin ağzı kapalı. Nineler ses vermiyor. Gelinler yaslı.
Ve çelimsiz genç kızları dengesiz beslenme, akrabaları borç, komşuları ağıt bekliyor. Köşebaşlarında, çamurlu ıssız sokaklarda, karın, yağmurun ve gökdelenlerin arasında, dağ başlarında, tarlalarda, kapısına kilit vurulan atelyelerin önlerinde bekleşiyorlar. Issız, umutsuz, aç, yorgun, hasta, küskün, sessiz ve kimsesiz.
Siz ey sağlıklı ve varlıklı olanlar.
Ey işleri tıkırında gidenler.
Ey karnı tok, sırtı pek, yüzü gülenler.
Ey seçim kazananlar ve koltuğa kurulanlar.
Ey dolar uçuranlar ve muslukların başını tutanlar.
Siz ey güç odakları, silah sahipleri, söz ustaları.
Beş vakit namazını cemaatle kılanlar. Gece teheccüte kalkanlar. Zikir ile coşup nara atanlar. Defalarca hacca gidenler.
Bir koyup beş kazanan tüccar, yağlı müşteriye yaltaklanan esnaf; aracılar, tefeciler, bankerler.
Ey mangalda kül bırakmayan siyasiler. Bilim babaları, akademisyenler.
Emirle demiri kesebilenler.
Unutmayın. Yoksullar sizi bekliyor.
Bir niyet, bir haber, bir adım. Bir gülüş, bir kucak, baş yaslayıp ağlanacak bir omuz. Bir nefes, bir gölge, bir sığınak.
Evet bekliyorlar.
Ezelden takdir edilen ateşten gömleği giymiş bekliyorlar.
Sadece bekliyorlar.
Ağızlarını açsalar bir âh ile bulutları tutuşturabilerler.
Harekete geçseler yer yarılır, gök çöker.
Duaları da, bedduaları makbuldür.
Kaderin eli onları bekletirken sizi yürütecek.
Bekleyebilmenin ve yürüyebilmenin sınavıdır bu.
Rahmete gark olmuş bir güzel yolun bir güzel yolcusu olacaksınız.
Elbette bu halis niyet, bu salih amel, bu temiz kalp, bu atılan ilk adım sizi menzile ulaştıracak.
O menzil ne kutlu bir menzildir.
Orada başınızı gökyüzüne kaldıracak ve hilali göreceksiniz.
Şimdi, bugün, ertesi gün ve her zaman, bir ömür boyu.
İşte o zaman.
Bayram olacak.
Bayram.”