Dinleyen olamamak

Kendimi herhangi bir biçimde konuşur görürken, bilinçaltımdan şöyle bir duygunun geçtiğini seziyorum:

Keşke şu anda konuşan biri olmak yerine dinleyen biri olsaydım…

Biriyle konuşmak, birine bir şey anlatmaya, hele kabul ettirmeye çalışmak ne tuhaf bir duygu diye düşünürüm zaman zaman.

Eğer muhatabıma iletip kabul ettirmek istediğim konu doğru ve mükemmelse, muhatabım şimdiye kadar neden bu düşünceyle tanışıp onu kabul etmemiş? Mâni nedir?

Yok eğer o düşünceyi bildiği halde kabul etmemiş, kendisini o düşünceye yakınlaştırma çabası içine girmemişse, benim bu çabamın ne gibi değiştirici etkisi olabilir ki? Muhatabımın zihnine kendinden daha fazla giremem herhalde.

Muhatabımın o düşünceden haberdar olmama ihtimali ise, en iyimser ihtimal. O zaman sadece o düşüncenin varlığını iletmem, ve kendi cehd ve tercihi ile onu başbaşa bırakmam doğru olmaz mı?

Birine bir şeyi anlatmak yerine, birinden bir şey dinlemeyi tercih etmemin sebepleri var: bir defa birisi bir şey anlatmaya karar vermişse, anlatacağı şeye hâkimdir diye düşünüyorum. Yoksa akıllı kişinin bilmediği konuda ağzını açacağını düşünmek nasıl söylemeli, garip bir şey.

Düşüncelerini anlatanlar dışında değişik yollarla kabul ettirmeye yeltenenler ise bana büsbütün acıklı görünüyor. Bu değişik yollar arasında tahmin ettiğiniz gibi değişik zorlama, hatta işkence yöntemleri de var.

İnsanoğlunun tarihi masum ve mazlumlar kadar, zalim ve zorbaların da tarihi.

Herkesin kendi çok beğendiği akıldan, biliyoruz ki herkeste var.

Kendi aklımızı tek ölçüt kabul ettiğimizde işler karışıyor.

Bütün akılları ölçecek zaman ve enerjimiz ise hiç yok.

Bir de sürekli gürültü patırtı ile düşünce dünyamızı yönlendirmeye çalışanlar var.

Durup konuşmak yerine, durup dinlemek daha doğru geliyor bana.

Birisi sormadıkça ve o sorunun cevabını sahih olarak bildiğimize inanmadıkça, birine konuşmak iki taraf için de zaman kaybından başka bir şey getirir mi?

Hep konuşsan da arada bir susmanın, kendinle birlikte başkalarını da dinlendirdiği açık değil mi?

Çocuk çeşitlemeleri

Hedonist Çocuk

“Aldın kucağına, ne güzel, bırakma işte. Hah öylece tut. Şimdi göbeğimi gıdıkla, güldür beni. İçerisi daha sıcak, oraya geçelim. Oh oh oh! Siz hep böyle yapın canımı yeyin, pamuk gibi olurum size. Hiç arıza çıkarmam. Şimdi de bir kaşık şundan alayım. Yok yok ıspanak değil; sen ye ıspanağı çok sevdiysen, ben ne yapayım? Elma püresi ver. O daha güzel; hayat da bana güzel, değil mi ya?”

Marksist Çocuk

“Sabahın köründe ne bu şimdi? Neymiş efendim işe gidiyorlarmış. Hıh! Madalya takacaklar, gidin gidin. Beni de geçerken o dandik belediye kreşine bırakın. O patron dediğiniz adamın çocuğu kalkıyor mu bu saatte? Uyuyor özel dekorlu odasında, ortopedik yatağında. Bakıcısı da var, evde kalıyor sıcak sıcak. Neden? Küçük beyimizin totosu kıymetli çünkü. Bu arada ben de onun bezlerinden istiyorum artık. Aynısından. Bu ucuza aldığınız zımparalar kesiyor, acıtıyor, sızdırıyor. Yedi ayda ömrümü yediniz be! Reva mı bu?”

Pozitivist Çocuk

“O ütü dedikleri tuhaf şey sıcak. Çok sıcak. Çok sıcak şeyler el yakıyormuş. Elim yandı. Söylediler de inanmamıştım. Dokunmaz olaydım. Neyse olan oldu. Dokunmayız artık. İkinci defa dokunmayaydık iyidi de dokunduk işte. Bu defa öbür el gitti. Şimdi eminim ki bu ütü dedikleri şey çok sıcak. El yakıyor. Peki geçen gün neden sıcak değildi? O gün hiç elim yanmamıştı. Dur bakalım, anlarız simdi. Ahhhh!!!”

Rasyonalist Çocuk

“Şu az ötedeki çocuk sorunlu mudur, nedir? Ütü denen o şeye, ben saydım üç defa dokundu, üçünde de eli yandı. Zırıl zırıl ağlıyor bir de. Bıraksan yine dokunur bu ha! Ben dokunsam beni de yakar mı? Yahu bu da soru mu? Yakar elbette. Neden? E biz bununla aynı şeyleri yemiyor muyuz? Evet. Aynı tuvalete gitmiyor muyuz? Evet. Aynı oyuncakla oynamıyor muyuz? Hatta aynı havayı soluyoruz işte, evet. Peki bu neden farklı olsun? Onu yakan beni de yakmaz mı?”

Rölativist Çocuk

“ Tuhaf bu dünya, çok tuhaf. İki gün bir şey olur, canım istemez kakamı yapmam, hepsi başıma üşüşür, doktor filan çağırırlar. Az önce kakamızı yaptık, bu defa da o suç oldu. Kıyamet koptu. Bir telaş, bir telaş! Neymiş efendim? Halıya yapmışız! Yaparız kabahat, yapmayız kabahat. Beze yaptığım da aynı kaka, halıya yaptığım da. Mevzunuz nedir sizin? Aynı kaka bezde aferin alıyor, halıda azar! Var bir şey ama? Dur bakalım bir şey çıkacak buradan. Bir aydınlanma yaşayacağız; hayırlısı.” (Önceden devam) Cem Sahir İslam-Çeto 13

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.