Sizce asıl Kandil neresi?
Ülkeyi konferanslarla gezerken en çok karşılaştığım soru “Kandil’e neden bir kara harekatı yapılmıyor?” oluyor. Bu sorunun sorulmasında sanırım hepimizin biraz sorumluluğu var. Geçmişten bu yana gelinen noktayı tam olarak anlatamadığımız için de halkımızın büyük çoğunluğu geçmişte yapılan harekatın bir benzerinin gereklilik olduğunu düşünüyor. PKK terörünün zirve yaptığı dönemler olan 1990’lı yıllarda sınır ötesi operasyonlar bir gereklilikti. Bu operasyonların bir işe yaramadığını söyleyenler olmasına rağmen ben aksine, yapılanlar sayesinde örgütün belli sınırlara çekildiğini düşünüyorum. Güvenlik güçlerinin görevi teröristle mücadele etmektir. Terörle mücadele etmek ise ayrı bir görev alanına girer. Konudan sapmadan bu operasyonların o dönemde nasıl yapıldığını anlatmaya başlayalım.
***
Irak sınır hattında bulunan kamplardan (bir bina veya nokta düşünmeyin) Türkiye’ye terörist geçişleri olmakta ve Irak sınır hattında birçok nokta örgüt tarafından geçici üs noktalarına dönüştürülmekteydi. Güvenlik güçleri, örgütün silahlı gruplarını yok etmek için Türkiye topraklarından başlayarak Irak içine bir süpürme harekatı planlanmaktaydı. Zırhlı birlikler sınır hattından geçerek teröristlerin geçiş noktalarını kapatmaya çalışmaktaydı. Arazi müsaade ederse geriye sızan birliklerle çekiç/örs harekatı da icra edilirdi.
Operasyon haftalarca sürebileceği gibi aylarca da sürebilirdi. Operasyona katılan unsurların büyüklüğü onbinleri geçerdi.
Sahanın havadan gözetlenmemesi nedeniyle bölgeye sızan birimlerin ilettiği istihbarat üzerinden değerlendirme yapılırdı. Envanterde olan keşif uçaklarıyla çekilen fotoğraflar üzerinden hedef kıymetlendirilirdi. Bunlar ise en yakın 6 saat sonra işleme alınabilirdi. Deneyimli pilotlar timlerle araziye sızar ve hava saldırılarını onlar koordine ederlerdi. Atışlarda serbest düşüş tipi bombalar kullanıldığı için de sapma iki kilometreye kadar olabilirdi. Aslında operasyonlar temasın sağlanması ve sınırda yığınaklanan silah ve cephanenin ele geçirilmesi için icra edilirdi. Operasyon hiçbir zaman tam derinliğe kadar götürülmedi. Bunda en önemli neden teknolojik olarak kısıtlama ve siyasi nedenlerdi.
***
Peki bugün neredeyiz ve ne yapıyoruz? Aslında hala geçmişte olduğu gibi bir operasyon yapılmasına ihtiyaç var mı? Öncelikle teknolojik bir devrimden geçen savunma sanayiimiz sayesinde güvenlik güçlerimiz yeni harekat biçimlerini terör konseptimiz içine dahil edebildi. Her geçen gün TSK harekat derinliğini artırmaktadır. Hava Kuvvetleri Barış Kartalı uçakları sayesinde derinlikte operasyon yapma kabiliyetine sahip oldu. F-16’ların gelişmiş mühimmat kullanması nedeniyle vuruş hassasiyetleri metrelerle ifade edilmeye başlandı. Sahanın insansız veya insanlı hava araçları ve uydu ile gözetlenmesiyle anlık istihbarat harekat merkezleri tarafından takip edilmeye başlandı. Tepki süreleri dakikalara düşürüldü. Silahlı ihaların envantere girmesiyle arazi tarama faaliyetlerinin yerine “bul ve yok et” operasyonları icra edilmeye başlandı. Özel Kuvvetler’in derinlikte harekat yeteneğinin yanına MİT’in Dış Operasyon Dairesi’nin yurt dışında harekat yapma kabiliyeti eklenince hiç haberimiz olmayan onlarca Şemdin Sakık benzeri operasyonlar icra edilmeye başlandı. Sığınak delici özel mühimmatlar sayesinde büyük mağaralar içinde saklanan cephanelikler imha edilmeye başlandı.
Yani ilk soruya gelecek olursak sessiz devrim diye adlandıracağımız bir dönem nedeniyle aslında hergün Kandil’e daha büyük operasyon icra ediyoruz. Açıklanan rakamlar ve listede adı geçenlerin kaçının ölü ele geçirildiğine bir bakarsanız sizler de bunu teyit edebilirsiniz. Sanırım bugün sorulması gereken asıl soru öncelikli tehdidin Kandil mi yoksa Suriye mi olduğudur. Operasyon önceliklerinin tehdide göre alındığını öngörürsek bundan sonra gözümüz Suriye’de olmalıdır. Bundan sonra konferanslarda “Suriye’deki PKK kamplarına ne zaman bir operasyon yapılacak” sorusunu bekliyorum.