Sessiz sedasız
Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği konusu, seçim tarihinin açıklandığı günden bu yana haklı olarak gündemin birinci maddesi oldu. Adaylar kim olacak diye başladık şimdi de muhtemel sonuçları.
Bu arada çevremizdeki ülkelerde de seçimler yapılmaya başladı. Lübnan seçimlerinin ardından yaşanacak patlama gün yüzüne çıktı.
Şimdi de Irak seçimlerinde aynı tablo ile karşı karşıyayız. Maalesef çevremizdeki ülkelerde seçim sonuçları ülkeye huzur getirmedi. Bu arada Ermenistan’da ismini nasıl koyacağını bilmediğim bir devrim ile başbakan görevini bıraktı.
Suriye’de ABD sayesinde İsrail’in önü açıldı ve aktif anlamda hava harekatı başladı. Bu arada başlayan hava harekatını yalnızca ‘İran güçlerini bölgeden uzaklaştırmak isteniyor’ diye okuma yapmak isteyenlere bir hatırlatma yamak isterim.
Başından beri Suriye savaşı için de bir enerji ve bu enerjinin aktarılması için koridor oluşturmak meselesi olduğunu yüksek sesle dillendiriyorum. Rotanın Erbil’den başladığı, Deyr- Zor’dan devam edip Hayfa Limanı’na ulaştığını yazdım ve söyledim. Hatta bu işin içinde suları kontrol etmek amacının olduğunu bile söyleyebilirim.
Son gelişmeler aslında bunu daha kuvvetli bir şekilde teyit ediyor.
İran’ın bölgeden tasviye edilmesi, hava harekatlarının yoğunlaştığı yerler, Fırat’ın doğusuna rejim güçlerinin geçmesine izin verilmemesi, petrol ve doğalgaz yataklarına yapılan bütün saldırılara ABD’nin Rus askerlerini öldürmeyi göze alacak şekilde mukavemet edilmesi, Irak seçimlerine ABD’nin dolaylı müdahalesi, Hayfa Limanı’ndan başlayacak ve İtalya’ya ulaşacak enerji hatları ile ilgili anlaşmaların imzalanmış olması ve ABD destekli körfez ülkelerinin PYD bölgesine gelmek istemeleri sanırım yeterli ispatı oluşturur diye düşünüyorum.
Sessiz sedasız önümüzdeki dönemin yeni Sykes- Pİcot anlaşmalarının imzaları bir bir atılıyor.
Söze dönemin MİT Müsteşarı olan Emre Taner’in 80. yıl konuşmasından bir paragraf ile devam ediyorum:
“Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus-devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır. Bu devletler sadece gelişememekle ve dünya yönetiminde söz sahibi olanlar arasına dahil olamamakla kalmayacak; aynı zamanda birçoğu günümüz teknolojik devriminin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp ulusal egemenliklerini de büyük ölçüde yitireceklerdir.” (2007)
Gördüğünüz üzere Türkiye yaşanacakları bir şekilde öngörüyor ve ona göre hazırlık yapıyor. Fakat tahmin edemediği ihanet çetelerinin gözlerinin ne kadar kara olduğuydu.
Türkiye’nin bu manifestosundan sonra başlayan süreçlerini lütfen daha sıkı takip edin. Ocak ayında yapılan bu konuşmanın ardından başlayan gelişmeleri bir düşünün. Ben ilk taşı atayım. e-muhtıra (27 Nisan 2007)...