Neymiş kardeşim bu saman

Beni bilenler bilir, uzmanlık alanımın dışına çıkmaktan hoşlanmam ancak bir konu var ki devamlı önüme geliyor. Ben de bu konuda gerçekten ne olmuş bir bakayım demek zorunda kaldım.

İşim gereği Türkiye’nin savunma sanayiinde geldiği son noktayı ilgilenenlere duyurmaya çalışıyorum. Örneğin Zeytin Dalı Harekatı’nda sıklıkla ismi geçen SİHA’larla ilgili konularda birkaç yıldan beri sıklıkla paylaşım yapıyorum. Bunun terörle mücadelede nasıl bir kuvvet çarpanı olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bunu anlatırken de maalesef özellikle sosyal medya üzerinden bir eleştiriye uğruyorum.

Eleştirenler genellikle “İyi güzel anlatıyorsun da biz yurt dışından saman ithal eder hale geldik” diyorlar.

***

Arkadaşlar ben savunma konusunda bilgi verirken tarıma nasıl geldik diye onlarca defa yazdım ama baktım bunların uslanacağı yok. Ben de bu saman konusu nedir diye araştırdım.

Öncelikle iki kez hava ve üretim modeli değişikliği nedeniyle Bulgaristan’dan saman ithal etmişiz. Birinde 5 bin ton, diğerinde 9 bin ton saman ithal edilmiş. Tonu yaklaşık 40 dolar. Yani son alınan saman için ödenen para 360 bin dolar.

İthal etme sebebi olarak et üreticileri şu ifadeleri kullanmışlar:

“Türkiye’de özellikle saman üretiminin yoğun olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde buğday ve arpa tohumunda değişikliğe gidildi. Yüksek dane verimi olan ama sapı kısa çeşitler ekildi. Ayrıca yine bu bölgede biçerdöverler yüksek biçim, yani daneye yönelik biçim yaptıkları için sap anız olarak tarlada kaldı ve saman verimi düştü.”

İçinde tabii ki tarımla ile ilgili hatalar vardır. Meraların verimi ve boş araziler, destek politikalarında hatalar olabilir. Ancak açıkçası her konuda bu saman neden önüme geliyor anlamış değilim.

İşim değil ama hadi işin diğer kısımlarına da bakıyım dedim. Toplam hayvan sayısı ve tarım üretim sayılarını TÜİK üzerinden incelemeye çalıştım. Ekonomi yazarlarının neler yazdıklarını okudum. Onlar da tarım politikaları konusunda ikiye ayrılmış durumdalar. Ama kimse saman ithali konusunda alarm vermemiş. Neyse karşılaştırma yapmak isteyen arkadaşlara ‘veriler orda bir baksınlar’ diyeceğim.

Anlayamadığım bir konu daha var. Sanki geçmiş yıllarda bu ülkede biz hep refah içinde yaşamıştık da ben mi gözden kaçırdım. Ekmeğin karne ile dağıtıldığı yer başka bir ülke miydi. Bana sakın ‘O zaman II. Dünya Savaşı şartları geçerliydi’ demeyin. Bizim ülkemizde tarlalar ekilmeye devam ediyordu. Kuyruklarda beklediğim zamanlar 1980 öncesi değil miydi? Neredeyse her şey için kuyrukta değil miydik? Tütün ülkesi olmamıza rağmen insanlar bir paket sigara için kuyruğa girmediler mi? 1980 sonrasında devlet parasız yatılı okullarında okurken ödenek bittiği için aynı yemeğe aylarca talim etmiyor muyduk?

***

Bazen işin eleştiri kısmını kaçırıyor ve kötüyü göstermek için iyileri aşağıya çekmeye çalışıyoruz.

Sizin saman ithal ediyoruz diye aşağıya çekmeye çalıştığınız SİHA’lar sayesinde yalnızca bir kalemde tasarruf edilen miktar yüzmilyonlarca dolar.

2005 yılında imzaladığınız anlaşma gereği, İsrail’den aldığımız on HERON İHA için 180 milyon dolar ödemiştik. Paranın bugünkü değerini ve onların yalnızca İHA olduğunu da hesaba katmadan şimdi yerlilerini kaça aldığımızı açıklamak istiyorum. 6 adet Bayraktar SİHA için 53 milyon dolar ödedik.

Bütün verileri hesaba katarsanız yüzmilyonlarca doların üzerinde bir kalemde tasarruf sağlamış sayılırız. Yani sizin saman hesabıyla 2.5 milyon ton saman ithal edebiliriz.

Bu arada güvenlik politikaları konusunda konuştuğum için asıl işimi unuttuğumu sakın sanmayın. Okul mezuniyetim ve ardından yaptığım lisansüstü eğitimler tamamen işletme ve enerji üzerinedir. Susuyorsam bilmediğimden değil uzmanlık alanımı genişletmek istemiyor olmamdır.

Bana sosyal medya üzerinden yürüyecekseniz tezlerinizle gelin tartışalım. Ama elma ile armudu karşılaştırmaya kalkarsanız size ilk cevabım bir fıkra olacaktır.

Delikanlı ziraat fakültesi bitirdiğinde köyüne döner. Muhtar onu karşılar ve köyde ağaçların içinde dolaşmaya başlarlar. Delikanlı okulda öğrendiği şeyleri bir ağaç üzerinde anlatmaya başlar.

Muhtara “Bak, şimdi bu armut ağacının verimini nasıl artırabiliriz” der ve yarım saatlik bir konuşma yapar. Konuşmanın sonunda muhtarın şaşkın bir şekilde baktığını görünce muhtara ne oldu diye sorar.

Muhtar biraz utanç biraz da şakınlık ifadesiyle gence döner ve “Ama o ağaç elma ağacı der”.

Sizden tek ricam elma ağacının dibinde elmanın verimini konuşalım. Bana armut ağacı ile gelmeyin.

YORUMLAR (102)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
102 Yorum