Ne verdiğiniz değil, ne istendiği de önemlidir!
İşim gereği Türkiye’yi gezmeye fırsat bulabiliyorum. Özellikle sahada olmayı sevdiğim için de insanlarımızla aracısız irtibat kurabiliyorum. Bu yıl Türkiye’yi tam tur yaparak gezdim desem yalan olmaz. Bu geziler sayesinde halkımızın neye nasıl tepkiler verdiğini ve geçek beklentilerin ne olduğunu da görebiliyorum. Benim en büyük şansım parti kısıtlaması olmadan herkesle konuşabilmem. Bunu konferanslara katılan kesimlerden rahatlıkla okuyabiliyorum.Şimdi siyasete çok girmeden bu izlenimlerimi madde madde sıralamak istiyorum.
Öncelikle toplumun büyük bir kesiminin ilk isteklerinden biri terörün Türkiye’nin gündeminden kalıcı olarak çıkarılmasının temini. Bunu net ifade eden ve lafı gevelemeyen devlet adamı istiyorlar. Operasyonların Türkiye dışında yapılmasını da destekliyorlar.
FETÖ ile mücadelenin sürdürülmesi konusunda bütün kesimlerin ortak bir mutabakatı var. Ayrışılan nokta bunun yöntemi konusunda. Bu mücadele konusunda adalet duygusunun kaybolmaması. Şeffaf olunması ve adalet terazisinin doğru tartması. Çünkü sahaya indiğinizde mahalleli kimin asıl FETÖ’cü olduğunu net olarak biliyor. Bu konuda onlar kadar net olan kişileri de çok seviyorlar.
Toplumun en ücra köyündeki vatandaş bile artık sosyal medya sayesinde tartışma ortamının içinde. Bu nedenle sanıldığı gibi çok da gözü açılmamış değil. Konferanslarda sorulan soruların derinliği de bunun en önemli ispatı. Vaatlerden çok kişinin niteliğine bakıyorlar. Vaad ettiğini yapıp yapamayacağı ise verilen vaatten daha önemli.
Önümüzdeki dönemde dünyada önemli gelişmelerin olacağının farkındalar. Bu farkındalık ise herkesin şahin kesilmesine yol açmış. Türkiye dışında yaşanan olayların Türkiye’ye etkisini yakınen takip ediyorlar. Bu da toplumun hiçbir zaman olmadığı kadar dış politika ile ilgilenmesine yol açıyor. Eğilmeden dik durmayı tercih ediyorlar. Cevap verme yerine icraat ile ders verilmesinden daha fazla hoşlanıyorlar. Örneğin Afrin’e giremezsiniz diyenlerin suratına bakarak sınırı geçmek gibi.
Ülkeye hizmet eden ve tarihe malolmuş kişilerle ilgili tartışma açılmasından rahatsızlık duyuyorlar. Tarihin bir bütün olduğunu ve o günün şartlarındaki alınan kararları bugünki şartlar ile tartışmanın anlamsız olduğunu düşünüyorlar.
Ekonomik olarak gelişmenin farkındalar ama bunun eşit dağılmadığını düşünüyorlar. Bu nedenle de icraat kısmında ne yapılacağını merak ediyorlar. Yani gelir dağılımı söylemi toplumun belirleyici faktörlerinden biri.
Liyakatın önüne geçen uygulamalar sahada büyük tepki görüyor. Kişilerin siyasi tercihleri olacağını kabul ediyorlar. Ancak sonuçta seçilen kişinin niteliği uygun değilse kendi partilileri bile olaya tepki gösteriyor. Kıstas ‘adama göre iş değil işe göre adam olmalı’ diyorlar.
Devletin halka daha yakın olduğunu düşünüyorlar. Fakat OHAL döneminde bazı bürokratların fazla güç kullanma heveslisi olduğunu ifade ediyorlar. Tunceli, Kars, Mardin, Balıkesir, Samsun, Gaziantep, Kilis valilerinin davranış modellerini örnek gösteriyorlar. ‘Herbiri farklı bir yöntemle halka dokunmayı biliyor’ şeklinde ortak yorumlar dinliyorum.
Toplum siyasetin içinde yer alanların güç kazanmasından çoğunlukla rahatsız değil. Rahatsız olduğu şey bu gücü kendi üzerinde test edip geçmişi unutmasına. Çıktığı ve güç aldığı yeri unutanı onlar da ilk fırsatta eleştirmeye başlamış.
Avrupa’daki Türk toplumunun bakış açısını atlayan siyasetçinin gerçekte Türkiye’yi de anlamadığını düşünüyorlar. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız bizlerden daha objektif davranıyorlar. Onlara dokunmayan ve anlamayan sıkıntıları da anlayamazlar kanısındalar.
Yurt dışına memleketi şikayet eder gibi konuşanlara oy verenler olarak çok sıcak bakmıyorlar. Çünkü AB ve ABD konusunda toplum farklı bir bakış açısına sahip. Onların demokrasi için gelmeyeceğini düşünüyorlar.
Ekonomik kaygıları olsa da söz konusu vatan olunca bütün kaygılar bir anda ötelenebiliyor. Çünkü önlerinde yaşanan bir Suriye gerçeği var.
Kendilerini çaya, makarnaya ve kömüre oy satıyor diyen kesime karşı oldukça öfkeliler. Soru çok basit, sen versen sana oy verir miyim diye soruyorlar?
n Engelli vatandaşlarımıza ve onların ailelerine yapılan küçük dokunuşlar büyük tsunami oluşturabiliyor. Milyonlarca engelli olduğu gerçeği zaman zaman unutuluyor. Engelli vatandaşlarımız da kendileri için ne planlandığını önemsiyor ve ona göre oy veriyor.
Kavrayıcı olmayanlardan çok görmezden gelenlere sinirliler. ‘Herkesin bir tabanı olduğunu biliyoruz ama yok sayılmayalım’ diyorlar.
‘Memleket büyük ve hepimize yeter’ diyen ezici bir çoğunluk var. Memleket sevdalısı insanları o yüzden çok seviyorlar.
Bu seçimde ilginç bir konu gerçekleşebilir. Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği ve yerel seçim sonuçları üç ayrı tabloyu gündeme getirebilir.
Çünkü toplum bu seçimde biraz daha kişi bazlı seçim yapacak. Profile dikkat etmeyen ve herkese hitap etmeyen yerel yönetim ve milletvekili adayları sonuçları değiştirecektir.
Milletvekili seçimi cumhurbaşkanlığı altında kalmış gibi olsa da sistemdeki önemini kaybetmiş değildir. Bu profile dikkat etmeyen asıl kaybeden olacaktır.
Gençler ve ilk defa oy kullanacakların seçiminde üniversite, milli duruş ve eğitim sistemi çok belirleyici olacak gibi duruyor. Çünkü gittiğim her yerde gençler bu konulara oldukça ilgililer.
Sosyal medya üzerinden yaptığımız yayınlar her hafta yarım milyonu bir araya topluyor ve interaktif olarak ne düşünüyorlar takip edebiliyoruz. Gençler bilinenin aksine vatan, millet, dini hassasiyetler ve ülkenin geleceği konusunda çok hassaslar.
Muhafazakarlığı yalnızca din üzerinden okuyanlara bir uyarı yapayım. Bu kavram geçmişe bağlılığı, tarihe saygıyı, hayat biçimini ve ideolojik sadakati de kapsar. Her değere saldırı oy geçirgenliğini etkileyen en önemli faktördür.
Bazılarının sorunu kişi üzerinden olabilir ama halkın sorunu yaşamsal mevzular. Seçim herkese hayırlı ve uğurlu olsun.
Bu millet önce vicdanı, sonra aklı, sonra da parti üzerinden oy verir. Bu yüzden de hep aklı selim kalır.
Son yapılan küresel saldırıları doğru okuyamayanlar ve bunu doğru tanımlayamayanlar ciddi kayıplarda olacaklar.