Ukrayna savaşı Rusya savaşına dönüşürken…

İki buçuk yıl önce anlamsız ve gereksiz bir şekilde Rusya tarafından başlatılan Özel Askeri Operasyon, yani işgal girişimi iki taraf için de nihai sonuç doğurması zor bir biçimde askeri ve coğrafi olarak tırmanıyor. Ukrayna’ya verilen her yeni silah sistemi savaşın nükleerlerleşme riskini arttırıyor. 11 gün önce Ukrayna’nın başlattığı Rusya’yı işgal girişimiyse savaşın bugünkünden daha geniş bir alana yayılmasının bana kalırsa önünü açıyor.

Yanılmayı, bazılarının iddia ettiği gibi Kursk bölgesinin işgalinin barışı getirmesini, Rusların bundan ders çıkartıp kendi işgalleri altındaki topraklara karşılık burayı geri almak amacıyla müzakere masasına oturmasını çok isterim. Ama bana kalırsa tam tersi olacak, Ruslar bu kez Rus ayrılıkçıların talep ettiği yerlerin ötesine de geçmeye çalışacak. 1000 kilometre karelik işgal toprağını da Ukraynalılar uzun süre ellerinde tutamayacak.

Bence Ukrayna kendini ayağından vurdu, işgalin büyümesi, cephenin genişlemesi için Ruslara aradıkları siyasi ve hukuki fırsatı verdi. Ayrıca Catham House’dan Orysia Lutsevych’in dünkü Guardian’da yayınlanan makalesinde iddia ettiği gibi Batı’da hakim olan Ukrayna’nın uzlaşmak için toprak tavizi vermesi gerektiği anlayışını da yıkmadı. Olsa olsa kendi halkına biraz moral verdi, Rus saldırıları karşısındaki gerilemelerini buradaki ilerlemeyle halkı nezrinde dengeledi.

Ancak Amerika ve özellikle de Almanya’yı tedirgin etti. Savaşı meşru bir nefsi müdafaa olmaktan çıkarttı, toprakları dışına taşıdı. Ukrayna’ya hiç bir askeri ve stratejik fayda sağlamayacağı söylenen bölgedeki işgali sürdükçe kendisine yapılacak yardımların pek çok ülke için daha da tartışmalı hale gelmesine yol açtı. Operasyon İngilizlerin ve Amerikalıların bilgisi dahilinde, hatta yönetiminde yapılmış olsa dahi dengeler korkarım Ukrayna aleyhine değiştirdi.

Ukrayna liderliğinin bu taktik operasyondan stratejik beklentisi muhtemelen Rusya’nın zaafiyetinden, sınır savunmasındaki boşluklardan yararlanarak ona hem ders vermek ve ülkesi sınırları içindeki çatışma bölgelerinden asker çekmesini sağlamak, hem de Batı’daki Ukrayna yorgunluğunu, ilginin başka yerlere kaymasını önlemekti. Muhtemelen ilkinde bir ölçüde başarılı oldu fakat ikincisi sağlayabildi mi çok emin değilim.

Cevabını yakında ülkeye yapılan askeri malzeme sevkiyatının türüne, AB ve ABD’deki tartışmaların içeriğine bakıp bulabiliriz. Bugünden belli olansa risklerin artık çok daha fazla arttığı, savaşın daha da tırmanma, bölgeselleşme ve nükleerleşme riskinin büyüdüğü yönünde. Belli ki yakında bizim üstümüzdeki baskı da artacak, Türkiye Rusya ile olan ilişkilerini sürdürdüğü takdirde Amerika’nın yeni “ikincil” yaptırımlarına maruz kalacak.

Ankara’nın siyasi enerjisinin bir kısmını bu alana kaydırmasında, Kursk işgalini fırsata çevirip başarı şansı az bile olsa yeni bir barış inisiyatifi daha geliştirmesinde yarar var. Biliyorum diyeceksiniz ki iktidar önce kendine baksın, Rusya’yı ya da Ukrayna’yı düşüneceğine TBMM’inde kavgayı önlesin, kendi milletvekillerini dizginlesin, İzmir’deki orman yangını söndürsün, çalışanına ve emeklisini hayatta kalacağı maaşı versin.

Haklısınız hepsini yapsın. Ötesine bile geçsin, hukukun üstünlüğünü sağlasın, AYM ve AİHM kararlarını uygulasın, suçsuz yere hapiste yatan insanları serbest bıraksın. İlkim değişikliğini yavaşlatmak için çaba harcasın. İlk depremde yıkılacak binaların yapılmasını önlesin. Şehirlerin, kasabaların ve köylerin yapı stoğunu yenilesin. Mafyalaşamaya engel olsun. Yolsuzluk ve rüşvet artık gündememizden çıksın.

Bizi en üst düzeyde temsil edenler en yakınlarımız tarafından bile yanlış anlaşılabilecek şeyler söylemesin. Filistin sorunu ve Gazze’deki insanların çektiği acılar karşısında hissettiğimiz çaresizliği yerine getirilmesi imkansız sözlerle ve yanlış anlaşılabilecek örneklerle hafifletmeye kalkmasın. Bir şey söylerken söylediklerinin sonuçlarını ve siyasi maliyetlerini de düşünsün. Geleceği biraz olsun öngörsün.

Dediğim gibi hepsini yapsın ama aynı zamanda bizi sonuçlarıyla çok ciddi şekilde etkileyebilecek Ukrayna sorununa da eğilsin. Amerika’da belki de hiç değişmeyecek olan iktidarın değişimini beklemesin. Çoğumuz farkında olmasa da dünya nükleer bir savaşın eşiğine yaklaşıyor. Savaşın askeri teknolojik ve şimdi de coğrafi tırmanışı dengeleri ve zaten çok kısıtlı olan siyasi sabırları zorluyor.

Savaşın bu şekliyle uzaması dahi bizi içine çekebilme, iktisadi çıkarlarımızı daha da fazla etkileme potansiyelini özünde barındırıyor. Karadeniz’deki beklenmedik bir tırmanmanın Montrö Sözleşmesi üstünde baskı yaratacağını, bir nükleer santral infilakının bizi de fena halde etkileyeceğini göz ardı edemeyiz. İstersek bölgenin istikrarının Türkiye’nin güvenliği, esenliği demek olduğunu NATO bünyesinden başlayarak müttefiklerimize anlatabiliriz.

Üyesi olduğumuz ittifakı bize yakın düşünen ülkelerle birlikte caydırıcığı yitirmeden barış inisiyatifleri geliştirmeye, Rusya’yı tatmin edecek bir coğrafi sınırlamanın kavramsal altyapısını oluşturmaya teşvik edebiliriz. Bu anlamsız ve gereksiz savaşın çıkışına gerekçe sağlayan 2021 sonundaki Rusya taleplerini, özellikle de NATO’ya iletilen mektubu bir kez daha gündeme alabiliriz. Mart 2022’de İstanbul’da kalınan yerden başlamak için tarafları masaya davet edebiliriz…

YORUMLAR (15)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
15 Yorum