Taraf tutmanın metafiziği
Tarihin en kadim sorularından biridir: Kimin tarafındasın?Bu soru, ilk bakışta sıradan bir aidiyet sorgusu gibi görünür. Oysa bir insanın nerede durduğunu, kimden yana konuştuğunu değil, neye sadık kaldığını ölçen ontolojik bir terazidir aslında. Çünkü bir hakikate sadakat, ancak kimliklerin, ideolojilerin ve grup çıkarlarının ötesinde mümkün. Aksi takdirde hukuk yalnızca bir mahallenin silahına, vicdan ise kolektif öfkenin dekoruna dönüşür.
Günümüzün şiarı, terazinin dengesini bozdu. Gözleri bağlı adalet heykeli artık ya bir sloganın süsü ya da kolektif öfkenin törensel figürü. Artık adil olmak, kendi cephesinden birini feda edebilmek değil; karşı tarafı daha sert cezalandırmak demek. Bu yüzden hakikat, çoğu zaman tribünlerin alkışına feda ediliyor; vicdan ise yalnızca kalabalığın hoşuna gittiği ölçüde hatırlanıyor.
Bu çarpılmanın en sarsıcı biçiminin, bir dönem adaletin vicdanını temsil ettiğini iddia eden İslamcı gelenek içinde ortaya çıkması da manidar. Vaktiyle en ağır adaletsizliklere maruz kalmış ve hakikatin kıymetini en iyi bilen kesimlerden beslenen bu yapı, bugün o hakikati siyasal bir menfaat aracına dönüştürmüş durumda. Adalet artık sabit bir ilke değil, gidişata göre şekillenen bir tutum. Vicdan ise değerlerin sesi olmaktan çıkmış, politik faydaya ayarlı bir refleks hâline gelmiş vaziyette.
Kamu vicdanı, yalnızca toplumsal düzenin değil, bireysel imanın da sınavıdır. Kur’an, şahadeti yalnızca mahkemelerde verilen bir beyan olarak değil, hakikate şahitlik etmeyi hayatın merkezine yerleştirir. “Bir topluluğa olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe itmesin” diye uyarırken, hakikatin ölçüsünü ne sevgide ne düşmanlıkta arar. Bu yüzden, iman ettiğini söyleyen birinin, zulme maruz kalanın kimliğini değil, maruz kaldığı zulmü öncelemesi gerekir. Çünkü hakikate sadakat, sadık olduğunu iddia ettiğin Rabbe sadakatin bir yansımasıdır.
Tüm ülke açık bir haksızlık karşısında vicdani bir refleks gösterirken, muhafazakâr çevrede sözü oldukça dinlenen, kabul edilen kimi figürlerin hâlâ “saf adalet” arayışını bir zaaf, “empatiyi” bir zihin bulanıklığı, “özeleştiriyi” neredeyse bir ihanet gibi sunmaları, bu çürümüş düzenin en incelikli savunusudur.
Dışarıyı mutlak düşman ilan ederek içerideki her eleştiriyi susturmaya yönelen bu dil, artık hakikatin değil, korkularla inşa edilmiş bir tahakkümün tercümanıdır.
Düşmanı hep dışarıda, kötülüğü hep ötekinde arayan bu zihniyet, kendi iktidar alanını tartışılmaz kılmak için adaleti gözden çıkarmaktan çekinmez. Ha, taraf tutmakla suçladıkları da biz değiliz; hakikatin üzerini örtenler. Bu sadece bir siyasi tutum değil, inancın özüne sinmiş bir deformasyon, vicdanı susturan bir inşa biçimidir.
Çünkü adalet, inanç sahibinin elinde ayrımsız bir terazidir; yalnızca yoldaş için değil, karşısındakine de hakkı teslim etme mesuliyetidir. Eğer hak, sadece kimliğin sınırları içinde aranıyorsa, orada tevhit değil, kabilecilik konuşuyordur.
Ben Müslümanım. Bu kimliği bir aidiyet göstergesi olarak değil, hakikatin yüklediği ağır bir sorumluluk olarak taşıyorum. Adalet benim için politik bir tercih değil, inancın ontolojik bir uzantısıdır. Yanlış kimden gelirse gelsin karşısında durmaya çalışırım. Zalimle aynı safta yürümem, mazlumun kimliğine bakmadan yanında olmayı, varoluşsal bir ilke kabul ederim. Çünkü bize bu öğretildi. Çünkü Kur’an böyle emrediyor.
Ama ne zaman ki kendi mahallemden bir çürümeyi dile getirsem, ilk tepkiyi dışarıdan değil, içeriden alıyorum. En sert itirazı, aynı kıbleye yöneldiğim, aynı duaya “âmin” dediğim insanlardan işitiyorum. Sanki adaletsizlik karşısında susmak sadakatin şartıymış gibi; sanki hakikati söylemek, belleklere kazınmış düşmanlara hizmet etmekmiş gibi. Sanki Müslüman olmak, sadece kendi mahallesini temize çıkarmakla sınırlıymış gibi.
Bugün “fitne çıkarma” bahanesiyle susturulan her cümle, aslında adaletin üzerini örten yeni bir sis perdesidir. Bu perdenin ardına saklanan İslamcı zihinler, artık yalnızca siyasi bir kırılmayı değil, inanç düzeyinde bir çözülmeyi de ele verir hâle gelmiştir. Zira bu din susmayı değil, şahitlik etmeyi emreder.
Davanın menfaatine değil ruhuna, iktidarına değil ilkesine sahip çıkmanın dayanılmaz hafifliği…
İşte bu yüzden eğilmem. Kendi yanlışlarımızı konuşmaktan, sorgulamaktan, gerekiyorsa teşhir etmekten geri durmam. Çünkü eğer adalet bizim elimizde eğiliyorsa, zalim yalnızca karşımızda değil, içimizdedir. Ve bu hakikati gizlemek değil, göstermek Müslümanca olandır.
Karşı tarafa çalıştığımı söyleyenlere ise tek bir şey hatırlatırım:
Hakikat, katılacağım bir kadro değil; yüzleşmekten kaçınmadığım bir yalnızlıktır.
Bugün de benzer bir yanılsamayla karşı karşıyayız. Mahalleler, cemaatler, partiler, hizipler... Herkes kendi gerçeğine sadık. Ama hakikatin, yalnız başına da bir değeri olduğuna inanan kaç kişi kaldı?
Bu yüzden adalet, giderek bir temsile dönüşüyor. Hukuk, hakikatin alanı olmaktan çıkıyor; mahkeme salonları çoğu zaman gerçeği arayan yerler değil, sonucu çoktan belirlenmiş senaryoların sahnesi gibi işliyor.
Ve bu durum yalnızca siyasal bir kriz değildir. Bu, aynı zamanda ahlaki bir çöküş, inanç düzeyinde derin bir savrulmadır. Çünkü kimliklerin mutlaklaştığı bir yerde, hakikat en kolay gözden çıkarılandır. Herkes kendi mahallesini koruma telaşında, ama bedel ödemesi gereken hep başkaları oluyor.
Ama Allah soracak:
“Sen adaletin mi tarafındaydın, yoksa kimliğinin mi?”
İşte asıl imtihan burada başlar.















En can alıcı cümlede, maddi hata var, bu cümle şöyle olmalı:
Yanıtla (1) (0)Davanın ruhuna değil, menfaatine; ilkesine değil, iktidarına sahip çıkmanın dayanılmaz hafifliği(!)
Her satırın altına imzamı atarım. Müslüman olmam bunu gerektirir çünkü. Çok şükür yalnız değilim...
Yanıtla (3) (0)Şule hanım, Allah sizden razı olsun, sizin gibilerin sayısını arttırsın
Yanıtla (5) (0)Adalet mutlak değildir, topluma zamana zemine göre eğilip bükülür geçmişin adaleti bugünün zulmü, bugünün adaleti geçmişin zulmü olabilir. Bu soyut kavramlar üzerinden coşup gaza gelip manifestovari yaziyorum diye sadece benliğimizi cilalariz hayat tek katmanlı değildir bir şey sadece siyah ve beyaz görünüyorsa atladigimiz bazı nüanslar vardır.
Yanıtla (4) (14)Kuralları belli bir oyun oynuyorsak, birileri sürekli hile yapıyor ya da daha güçlü olduğu için sürekli kendi lehine oyunun kurallarını değiştiriyorsa, zannediyorum bu 3000 yıl çnce de adaletsizlikti. Evet oyunun kuralları her çağa göre değişir ama adalet temelde o kuralların kendisinde değil herkese eşit uygulanmasındadır. O yüzden Adalet Hanım'ın gözleri bağlıdır.
Yanıtla (12) (1)Hayır, adalet mutlak bir kavramdır. Varlık fırsatını Cenab-ı Hakkın “el-adl’ isminden alır. Bugün kötü olan bir şey bundan 2000 sene önce de kötüdür. Ya da 2000 sene önce iyi olan bir şey bugün de iyidir. Toplumların bazı dönemlerde bazı kötülükleri (örn: kölelik, talan vb) kendi yasalarında meşru saymaları o kötülüğü o devrin adaleti yapmaz. Tersine o topluluğun adaleti terk edip zulme meylettiğine delil olur.
Yanıtla (6) (1)Sn Yazar, duruşunuz, cesur ve güzel yazınız için teşekkürler. Fakat; 'Adalet benim için politik bir tercih değil, inancın ontolojik bir uzantısıdır.'' ifadenizle adaleti inancınız üzerinden içselleştiriyorsunuz. Oysa adalet, akıl ve vicdandan oluşan ahlakın muhakeme terazisidir. Bir inancınız olmasa da hatta siz vakıf olmasanız da hakikat hükmünü icra eder. Fizik kuralları gibi. Hakikatin ilkesi insanın dışındadır, kişi gerçeği önyargısız bir şekilde anladığı ölçüde doğru (adil) hüküm verebilir
Yanıtla (11) (1)Şule Hanım o cümleyle; niyet ve nazar/ bakışını ortaya koyuyor; niyet ve nazarsız fikir olur mu?
Yanıtla (2) (0)Niyet ve nazarla fikir olur da yanlı ve yanlış olur. Bu kavramlar bilginin sıfatlarıdır. Halbuki adaletin tecellisi için doğru, objektif, eğilip bükülmemiş, eksiksiz, katıksız, gerçek ve tarafsız bilgiye ihtiyaç vardır. Yoksa, yarım doktor candan, yarım imam dinden eder.
Yanıtla (3) (1)yorumsuz niyet ve bakışaçısız düşünce tarafsızlık yoktur. Fikre süzme yorum yedirenler bu dediğini iddia eder. Mantık ve matematik formülü de şu; hiçbir fikir görüş 360 derecede hakikatı kavrayamaz, ( İslam hariç) öyleyse bakışaçısı, bulunduğun konum ve maksadın/ amaç- niyet şarttır, değilse mükemmel saçmalayıp savutturursun!
Yanıtla (1) (1)Gerçek ve menfaatsız iman adil ve ihlaslı olandır. Konjöktüre, dava veya ideolojilere evrilen taraftarlığın mutlak yanlışları olabilir. Vicdan ve adalet karşı tarafı da duymak ve anlayabilmektir.
Yanıtla (1) (0)Tüm dini öğretiler takipçilerine bir kimlik yüklemesi yapar. dıştan yönetildiği için Müslüman, Hıristiyan, Musevi olmak öne çıkar iç ses, vicdan baskılanır. bu durumda, insanların vicdanları başka dili başka söyler. bazı insanlar bu duvarı kırarak, dış etkenlerden arınarak, vicdanının sesini dinler. çoğu insan buna yapamaz. bu çok derin düşünme ve zihinsel çabayı gerektirir. kamil insan olmak bu süreci gerektirir. oysa insanlar hazır, paket programı daha çok tercih eder. zor işten kaçar.
Yanıtla (13) (3)Yuklenen musluman kimliginde vicdani bastirmak diye bir durum mu varki boyle yazilabiliyor,Allah muslumana takiminizi tutun,aleyhe bir durumda vizdani silin,kendi gurup cikarlarinizi one cikarin mi diyor,yoksa ayetler mevcut piyasa dininin pratiklerinin tam tersini mi soyluyor.
Yanıtla (2) (0)mail adresimizi alabilirmiyim kardeşim
Yanıtla (0) (0)size yazımı göndereyim teşekkür
nkoksal58@hotmail.com
Sn.Demirtaş;ümit ederim bu yazıyı bir zamanların Türkiye sivil,düşünen insanlarının düşünce merkezinde bir yeri olan Sn H.Karaman'da okur.Siz belki daha iyi bilirsiniz,eger varsa bir ulaştırma yolu,tavsiyem olur ulaştırın,lütfen.Bakarzınız o,bir zamanlar içinde olan duyğu yine nükseder.Hala üretebiliyormu,bilmem.Syglr.
Yanıtla (4) (0)Sn.Demirtaş;size nasıl ve ne kadarmı,bilemiyorum;ama saygı duymada sınırı kaldıedım.Bu yazı münasebetiyle,ne kadar emek sarfedildigi apaçık.Hele ki bence gündemi tam merkeze oturtmuşluğu var ya,şahane.4.paragraf;ki bir mü'min için Kur'an-ın merkeze alınması gerekirdi,ki tam kitabın ortasından olmuş.Çünkü mü'min insan elbette yaşadığı tüm çevreyi dikkate alır,ama Kur'an hep o'nun merkezinde olur.Kur'an-ın öğrettigi ve Allah'ın yaratırken kalbe koyduğu adalet tüm insanlıkta olan adalet kalbteki ad
Yanıtla (2) (0)Şule hanım; Allah sizden razı olsun ebeden daima..”zülüm bizdense,ben bizden değilim”
Yanıtla (19) (0)aileden örnek verelim bir baba ailede hata yapan yanlış yapan veya söz söyleyeni hiç eleştirmiyorsa karşı gelmiyorsa o yanlış yapan hata yapan ileride daha da hırçınlaşır . o ailede ileride babanın hükmü geçmez. doğruya ortağız ama yanlış kimden gelirse gelsin karşıyız hepsi bu kadar
Yanıtla (7) (0)1)İçinde adalet yoksa ,Devlet en büyük çete değil de nedir? 2) Zulmün bizdense ben bizden değilim'. Bu İki söz hayatımız olmadığı sürece perisanligimiz ilelebet devam eder.
Yanıtla (15) (0)Dindar bilinç hayatın her yönünü inanç açısından değerlendirdiği ve halihazırdaki adaletsizliğe de vicdanı katlanamadığı için, İslam'ın 'öteki' 'küfür' değil, zulümdür diyerek vicdanına yer açıyor. İyi de yapıyor. Samimi dindar da ancak böyle yapabilirdi zaten. Diğer dindarlarsa gürültülü çoğunluğun silik siluetleri. Hiç bir mümini olmayan peygamberlerin olduğunu unutuyorlar...
Yanıtla (1) (1)Şule Hanım'a duygu yoğunluğu yüksek yazısı için teşekkür ediyoruz. Hakikat ve adaletin inançla bir ilgisi olduğuna katılmıyorum, adaletse inanın ontolojik uzantısı hiç değil. Tarih bize tam tersini gösteriyor, 'Allah varsa herşeyin mübah olduğunu', inananların kendi hakikatlerini dayatmak için her yolu meşru gördüklerini. Zira Allah onların yanındadır ve onlar Allah'ın has kullarıdır, Allah'a hizmet ettikleri için de her ne yapsalar adalet terazisinde tartılamazlar. Dava o kadar büyüktür zira.
Yanıtla (4) (0)Allah sonucu çoktan belli kötülük ve haksızlıklar dan muhafaza etsin. Şuan ki muhafazakar cephe sonucu belli ithamlar ve kötülükler yapıyor. Allah sonumuzu hayr eylesin.
Yanıtla (2) (0)Kendilerinden olmayan birine yaşam hakkı tanımayan bu zihniyetten ülke kurtulmalıdır.
Yanıtla (14) (1)Baştan kurulurken bozuk kurulmuş bir adalet zenginlerin ve güçlülerin adaleti bozuk terazi den doğru tartı çıkmaz bu sistem böyle çalışıyor ne yazık
Yanıtla (2) (0)Lafta herkes Adaletin benden taraf olduğunu söylüyor, nasıl ayırt edeceğim..Sanırim cook gürültü ve siyasette HIRS KÜPÜ olanlardan uzak durmalı..boykot falan,filan ile kurnazca taktik bize uzak..Muhalefet önce kendi içini temizlesin .kendine faydası olmayan kıme ne fayda sağlar..
Yanıtla (1) (23)Sana fayda sağlayabilir!
Yanıtla (6) (0)Bence bu yazınız sadece günümüzü değil, içinde bulunduğumuz süreci de çok güzel anlatan muhteşem bir yazı, sizi kutlarım...
Yanıtla (20) (0)Laiklik deyince dinsizlik anlayanlara ne anlatabilirsin Diyaneti kuran ATATÜRK küfür eden diyanet ne demeli ATATÜRK ne demiş din devlet işine (siyasete)girmesin farklı inançta olan vatandaşlarımız var birlik için bu konuyu siyasete alet etmeyin demiş (arap yarım adası nasıl bir müslümanlık yaşıyor mezhepçilikle birbirini kırıyor) şimdi yıllardır başörtüsü-cami siyasetiyle bu güne geldik adalet mi iktidar için caiz karşıya günah..
Yanıtla (16) (1)Bu ülke de adaleti aramak hiç bu kadar zor olmadı.
Yanıtla (14) (0)Hele adaleti yok edenlerin bir de ağızlarını her açtıklarında din iman Allah peygamber sözleri dökülmüyor mu insan daha çok bundan hicap duyuyor.
Yastığa başlarını nasıl koyuyorlar vicdanlarını nasıl aklıyorlar merak ediyorum.
Yalan varsa hakikat yoktur
Yanıtla (10) (0)Cok guzel ozetlemissiniz “INSAN” olmanin erdemligini musluman olmasaniz bile
Ama dini inanci oldugunu iddia edenletin ezici cogunlugu: ITIKATLI IMANSIZLAR
Muhafazakarlar haklı. Ülkenin kurtuluşu onların elinde. Adaletsizliğe, güç karşısında boyun eğmeye ses çıkardıklarında bu ülke düzelecek. Tersinden okursak, adaletsizlik varsa, güce tapma varsa, hemşehricilik almış başını gitmişse; sorumluları arasında tepki vermeyen muhafazakalar da vardır. Tekrar ediyorum; ülkenin selamete çıkışı muhafazakarlarda; seslerini yükseltirlerse tabii.
Yanıtla (8) (2)İnsanın maddesi, avcı toplayıcı hayvani bir zeminden gelir. Onu hayvandan farklı kılacak, onun aklı ve ruhudur. Tabii nefsine kurban etmezse. Ki eder ve hayvandan da beter olur. Halbuki insan ancak Allah ile kaim olabilecek bir varlıktır. Şimdi sorsan şunlara "Rabbiniz kimdir?" diye, hep bir ağızdan "Rabbimiz Allah'tır" derler. Yine sor, "o zaman gırtlağınıza kadar neden pisliğin, çirkefin içindesiniz?"
Yanıtla (6) (1)Ben bir cemaatin mensubuyum. kendimce mahallemde fikirlerimi ifade ediyorum. Ama cemaate olan sadakat bir türlü hakka olan sadakatin istikametine doğru tekamül etmiyor. Sizi tebrik ediyorum. Hakkın hatırı hiçbir hatırın gölgesinde kalmamalı, feda edilmemelidir.
Yanıtla (14) (0)Elinize emeğinize sağlık!
Yanıtla (8) (0)Yazar'ı tenzih ederim, ama bu coğrafyada son çeyrek asırdır bu yazının içeriği mahkum edildi. Artık bıçak kemiğe dayanmış durumda.
Dönüşü olmayan bir evreye savruldu "sözde müslümanlar". yıkılış mukadder, yeniden diriliş sadece umut!
Yobazların sonu cehennem
Bu millet Erdoğan haksızca hapse atıldığı için sahip çıktı, aynı millet haksızca içeri atılan İmamoğluna sahip çıkınca yine doğru yapıyor.
Yanıtla (11) (0)Sn. Şule hanım, açıkçası müslümanım demenizin pek önemi yok. Örnek vereyim - Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesiyle gurur duyarız. Peygamber bile müjdeledi deriz. Ama biraz düşününce, Osmanlı'nın Bizans'a yaptığının, bugün Rusya'nın Ukrayna'ya, İsrail'in Gazzeye, Çin'in Taiwan'a yaptığından bir farkı yok. Fatih müslüman mıydı? Adaletli miydi? Cevaplarını siz verin. İnsanlar ben yapınca doğru diyorlar. Müslüman, hristiyan olmak adaletli olmayı garantilemez.
Yanıtla (11) (6)Yanılıyor ve gerçeği tahrif edecek yorum yapıyorsunuz. Müslümanım demenin önemi var. Fatih'in Bizans'a tavrı ile İsrail'in Gazze'ye olan zulmünü bir tuttunuz ya. Ne kadar yanlış biliyorsunuz, aydınlanmanızı dilerim.
Yanıtla (4) (7)Eline emeğine yüreğine kalemine sağlık
Yanıtla (22) (1)Teşekkür ediyorum. Budur...
Yanıtla (22) (1)Bizim mahalleyi kurtlu bulgura alıştırdılar maalesef. Allah hepimize akıl versin.
Yanıtla (27) (1)Ne güzel anlatmışsınız; "adalet" ve " müslüman duruşunu" ... Yazınızı ezberleyip yeri geldiğince okumak isterim. Çünkü gerçeğin herkese haykırılması aynı zamanda bir müslümanın görevidir de. Sizin yaptığınız gibi. Teşekkürler...
Yanıtla (24) (1)- Zamanın değişmesiyle uygulamalar değişir. Osmanlı/ Bizans zamanın şartlarına göre fetih ve hakimiyet savaşı yaptılar ve İstanbul fethedildi. Rusya Çin İsrail ise; bir azınlık ve güçsüz halka karşı sömürgeci saldırgan konumda. Savaşta tam adalet değil nisbi/ izafi adalet geçerli. Bizans kardeşleri Latinlere karşı Osmanlıyı daha adil ve insani görüyordu….
Yanıtla (2) (3)Şule hanım bir de millet şunu öğrendi adaletli ahlaklı vicdanlı, ve doğru olmanın öyle dinle Müslümanlıkla bir alakası yokmuş, önemli olan insan olmakmiş
Yanıtla (27) (2)Teşekkürler Şule hanım.
Yanıtla (11) (1)Aynen öyle yapılan bir adaletsizligin yolsuzluğun , ahlaksız liğin akla gelebilecek insana insanlığa yakışmayan ne varsa artık bunların kimin tarafından yapıldığına kimden olduğuna bakılıyor eyer sızın taraftan Sizden ise sorun yok , yani duruma göre değişiyor , bunları gördük yaşadık tecrübe ettik, .
Demem o ki o eski algılar yerle yeksan oldu solcular şöyledir sağcılar böyledir bu algı yerle bir oldu
Kendi tarafına, dindaşına, partidaşına, mezhepdaşına, meslektaşına adalet yapmak kayırmaktır. Asıl adalet bu kısımlara bakmaksızın ve kendimizden olmayanlara da adil davranarak gerçekleşir.
Yanıtla (21) (0)Şule hanım kaleminize sağlık. Bende aynı mahalleden ama adaletten yana tavrım nedeniyle çok eleştiri hatta hakarete uğruyorum. Tek savunmaları "Ama onlarda şöyle yapmışlardı" oluyor. Cevabım "kötülük kötülüğü ortadan kaldırır mı? Hani örnek olacaktık?"diyorum.çok bilenmişler , intikam hırsı ne vicdan ne adalet bırakmış. Yazı için çok teşekkürler
Yanıtla (24) (0)Senin Allah'ına kurban! Bu nasıl bir yazı olmuş. Fevkalede.
Yanıtla (19) (2)Müslümanım diyenlerin dikkatle tekrar tekrar okuması gereken bir yazı.
Sizin bu isyanınız o kadar değerli ki hain adledilme pahasına bu gerçekleri ortaya koymanız muhafazakar kesime ve dine uzaklaşmayı bir ölçüde önlemektir.
Yanıtla (19) (0)Siz ve Karar ailesi büyük bir misyon üstlenmiş görünüyor sunuz ,bu yolda kolaylıklar diliyorum.
Hakikat'ı aşağıdaki cümlelerle samimi olarak ifade etmişsiniz
Yanıtla (9) (0)Sen adaletin mi tarafındaydın, yoksa kimliğinin mi?
Her gerçek mümin(bilerek Müslüman yerine bu kelimeyi kullandım Kur'an'da da nedenleri mevcut) zerre kadar iyilik ve kötülüğün karşılığının alınacağı Ahiret günü için bunu düşünmeli.
Yazılarınızı zevkle okurum… Özellikle bu iç dökme sızısı çok etkileyici…Hakikat,katılacağım bir kadro değil… yüzleşmekten kaçınmadığım bir yalnızlıktır …bunu not alıyorum
Yanıtla (13) (0)inançlıyım. fazla kategorize etmişsiniz. iktidarı meşru yoldan ele geçirmekle birlikte, ne pahasına olursa olsun bırakmamaya azmetmiş bir kişi ile, inancında samimi eski çevresi yerine, iktidardan yemlenmek isteyenlerin yakın çevreyi oluşturduğu bir kesim şu an duruma hakim. muhalefet muazzam bir beceriksizlik sergilemez ise bir daha halktan vize alması mümkün değil.
Yanıtla (18) (1)Dediklerinize katilsam da, AKP'yi kücümsememek gerek. Yarin bir kararname ya da meclis karariyla, 7-8 milyon Suriyeli ve Afgan'a vatandaslik verseler, onlara hayir diyebilecek bir meclis, hukuk ya da kanun var mi? Bu duruma gertirdi ülkeyi AKP. Bir AKP'li kapina dayansa ve senin evinin tapsu sahte, 30 yil önce tapuda sahtecilik yapmissin, gizli taniklar var, tapunu iptal edip, evini devletlestiriyorum dese, senin hakkini savunacak ne bir savci ne de bir mahkeme var mi ülkede?
Yanıtla (23) (1)İktidar demek ona yapışmak demek, fanatik üyeliği demek;rant torpil kazanç korunma güvence demek,,,ve çoğu böyle olur hep,,iktidar bunları hep mamalamak zorundadır doymazlar,,,ve gün gelir ülkeyide kendidinide bitirir,,o mamaladıkları İSE o olmasada başkasını,yeni mamalanacak yerleri bulur,,günahlarıda iktidara yıkar sıyrılır,,bunu herkes bilir bu coğrafya böyle yürür..
Yanıtla (6) (0)Kötülüğün adaletsizliğin zulmün konforundansa, iyiliğin adaletin vicdanın dikenli yollarını seçmeyen; cenneti ummak,,uyanıklığın bu kadarı.
Yanıtla (0) (0)SaidNursi’ nin Çokkatlı ve 6 Boyutlu Siyasi Görüşü/ RisaleHaber:
Yanıtla (7) (4)2-Evet, hürriyet-i şer’iye Cenab-ı Hakkın Rahman, Rahîm tecellisiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hassasıdır.
Yaşasın sıdk!
Ölsün yeis!
Muhabbet devam etsin!
Şûrâ kuvvet bulsun!
Bütün levm ve itap ve nefret, heva ve hevese tâbi olanlara olsun.
Selâm ve selâmet, hüdaya tâbi olanlar üstüne olsun. Âmin..."
(Hutbe-i Şamiye)
SaidNursi’den.
Yanıtla (6) (4)İmani Özgürlüğün İki Esası
"İmandan gelen hürriyet-i şer’iye iki esası emreder:
Yani, iman bunu iktiza ediyor ki:
Tahakküm ve istibdat ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek... Ve zalimlere tezellül etmemek.
Allah’a hakikî abd olan, başkalara abd olamaz.
Birbirinizi, Allah’tan başka kendinize rab yapmayınız.
Yani, Allah’ı tanımayan, her şeye, herkese, nisbetine göre bir rububiyet tevehhüm eder, başına musallat eder.
Siyasi İnkılaplar İslam'ı Tehlikeye Atar Mı?
Yanıtla (6) (4)- Elhâsıl: İnkılâb-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adamın dinde hissesi, beytü’l-ankebut gibi zayıf düşmüş; cehalettir,
onu korkutur;
taklittir,
onu telâşa düşürttürür.
Zira itimad-ı nefsin fıkdanı; [ özgüveni gelişmediğinden] ve aczin vücudu cihetiyle,
saadetini yalnız hükûmetin cebinden zannettiğinden,
kalbini aklını da hükûmetin kesesinden tahayyül eder, korkar.
(Münazarat)