Hayalle gerçek arasında bir Beyrut yazısı...
4 Ağustos Çarşamba günü Beyrut’un liman bölgesinde önce görece hafif bir patlama duyuldu, ardından yangın çıktı, çok geçmeden de en az 154 kişinin ölümüne 5 binden fazla insanının yaralanmasına, yaklaşık 300 bin kişinin evsiz kalmasına yol açan, sesi ve şiddeti Kıbrıs’tan duyulan, Richter ölçeğine göre 3.3’e eşdeğer sarsıntı yaratan büyük patlama gerçekleşti.
İkinci patlamanın liman bölgesindeki bir depoda neredeyse 6 yıldır bekleyen 2 bin 750 ton amonyum nitrat yüzünden olduğu düşünülüyor. İlk patlama nedeni hakkında ise rivayetler muhtelif. İsrail saldırısına bağlayan da var, Hizbullah tarafından varlığı inkar edilen silah deposuna da.
Henüz soruşturma tamamlanmadığı için tetikleyici faktörün ne olduğunu bilmiyoruz. Ama büyük patlamanın nedeninin bir Rus şirketi tarafından Batum’dan yüklenip Mozambik’e götürülmek üzere yola çıkartılan, Beyrut limanında denize elverişli olmadığı ve liman harçlarını ödemediği için alıkonulan Rhosus adlı Moldova bayraklı hurda geminin yükü olduğunu söyleyebiliriz.
Görünen o ki ihmal, kötü yönetim ve hukuk mücadelesi talihsizlikle birleşmiş, ortaya büyük bir trajedi çıkmış. Eğer gemiyi işleten şirket Süveyş Kanalından geçmek için yeni yük almak, biraz daha para kazanmak amacıyla Beyrut limanına uğramasaydı, böylesi bir olay hiç yaşanmayacaktı.
El konulan geminin tehlikeli yükü başka bir yere taşınsa ya da endüstriyel patlayıcı üreten bir şirkete satılsaydı, şehir bu yıkımdan kurtulacaktı. Lübnan mahkemeleri kolay karar verebilse, siyasi sistem çalışsa belki büyük patlama yaşanmayacak, insanlar ölmeyecek, sistem yıkılan şehrin molozları altında kalmayacaktı.
Beş bin yıllık tarihi boyunca sayısız badire atlatan Beyrut’un bunu da atlama, Maalouf’un romanlarındaki ruhunu, Fairuz’un şarkılarındaki duyarlılığını koruma olasılığı yüksek. Nihayetinde sorunlarına, iç ve dış savaşlarına, mülteci akınlarına, Suriye ile İsrail arasına her anlamda sıkışmışlığına rağmen farklı kültürlerden insanların bir arada yaşadığı, yaşayabildiği bir şehirden, bir ülkeden söz ediyoruz.
Son yıllarını görmediğim ama gittiğim, gidebildiğim zamanlarında
büyüsünden, hayalinden etkilendiğim bir yerdi Beyrut. Her an her şey olabilirdi orada. Havaalanında şehre bindiğiniz takside kaçırılabilir, size yeri tarif edilen bir restoranın İsrail uçakları tarafından bombalandığını öğrenebilir ya da unutulmayacak yemeklerin yendiği, samimi dostlukların oluştuğu bir akşam yaşanabilirdi.
Sahildeki kahvelerin, restoranların önünde tankların beklediği çok özel ve ilginç şekilde huzur veren bir şehirdi. Bana İzmir’i, Selanik’i, Rabat’ı, galiba en çok da İskenderiye’yi hatırlatırdı şimdi büyük kısmı yıkılmış, yok olmuş uzun sahil şeridiyle. Ölümle hayat, savaşla barış orada eş zamanlı ve iç içeydi. Yanılmıyorsam en son bir toplantı için 10 yıl kadar önce gitmiştim. Sonra da bir daha gidemedim.
Ama eminim Beyrut ziyaretçilerini benden sonra da büyülemeye, etkilemeye devam etti. Gidenleri kendine hayran bıraktı. Ancak içten içe de tükendi, inanca dayalı karmaşık siyasi sistemi çözüm üretememeye başladı. Tarafları çatışmaktan caydıran siyasi, dolayısıyla da iktisadi paylaşım yapısı ülkeye özlediği refahı ve istikrarı getiremedi. Sistemin bekası hep dış müdahaleyle sağlandı.
Patlama öncesinde Beyrut “rejim” karşıtı gösterilerin düzenlendiği, yoksulluktan ve yolsuzluktan şikayet edildiği, enflasyon ve karaborsanın
alıp başını gittiği, ekonominin iflas ettiği bir yerdi. Şimdi patlamayla yok olan tahıl depolarının açlığa yol açabileceğinden, salgının kontrol edilemez boyutlara ulaşabileceğinden, normal zamanda bile zorlanan sağlık sisteminin, hepsinden önemlisi de devlet yapısının çökebileceğinden endişe ediliyor.
Umarım Beyrut’un ruhu, romanlara, şarkılara yansıyan, benim gibi eski ziyaretçilerinin büyüleyen hayali, şehri ve ülkeyi çökmekten, birbirine düşmekten korur. Ülkeye gönderilecek yardımlar, verilecek destek ve üst düzey ziyaretler Beyrut’un, Lübnan’ın bir kez daha ayakları üstüne dikilmesini sağlar. Fakat bizim yine de bu sarsıntının ülkeyi yıkabileceğine, sistemi ve düzeni sarsabileceğine hazırlıklı olmamızda yarar var.
Tetikleyici nedenini henüz bilmediğimiz patlama büyüktü, doğuracağı sonuçlar da büyük olabilir, ülkeye dış güçlerin sivil ve askeri müdahalesini getirebilir. Lübnan eski bildiğimiz, alışık olduğumuz Lübnan olarak kalamayabilir. Ülke olarak dikkatli olmamız, birey olarak da Lübnan halkı ile dayanışma göstermemiz gerek. En iyisini umarak ama en kötüsüne de hazırlıklı olarak. Huzurlu bir Pazar günü dileği ve Fairuz’un Le Beirut şarkısını dinlemeniz temennisiyle…