Brexit’in beklenmeyen sonuçları…
Birleşik Krallık Avrupa Birliği konusunda hep tereddütlüydü. Daha 1975 yılında, yani o zamanki adıyla Avrupa Topluluklarına katıldıktan iki yıl sonra ilk referandumunu gerçekleştirmiş, ama yüzde 67.2 kalalım dediği için kalmıştı. Yine de tartışma bitmemiş, partiler üstü bir çıkalım anlayışı hakimiyetini sürdürmüştü. Britanya adasında önemli bir kesim AB’den ayrılmanın kendileri için siyasi, ekonomik ve daha pek çok nedenle iyi olacağına inanmıştı.
Yine de Birleşik Krallık bunu uzun yıllar siyasi bir sorun haline getirmemiş, üstünde çok fazla düşmemiş, pazarlık unsuru haline getirmemişti. Sadece Kıta Avrupası parasını birleştirir, sınırlarını açarken, Maastricht ve Lizbon anlaşmalarını imzalarken olan bitenin mümkün olduğunca dışında kalmaya çalışmış, Avrupa entegrasyonunu ticari görmeyi seçmişti. Pound’unu korumuş, kendi vizesini kendi vermeyi tercih etmişti.
***
Aslında bu durum sürdürülebilir, Birleşik Krallık bugün de AB’nin pek çok açıdan ayrıcalıklı üyesi olarak kalabilirdi. Kamuoyu yoklamalarından seçmenin büyük bir çoğunluğunun -karşıtı kampanyalara ve partilere rağmen- AB yanlısı olduğu biliniyordu. Fakat 2016’da Başbakan David Cameron seçim vaadini yerine getirmek ve konumunu pekiştirmek için referanduma gidince sonuç yüzde 51.9 ile çıkalım oldu.
Cameron çok geçmeden koltuğunu, Birleşik Krallık da 2020 Ocak sonu itibarıyla AB üyeliğini kaybetti. Uzun ve zorlu müzakerelerden her iki taraf da zararlı çıktı. AB sarsıldı, Birleşik Krallık ciddi badireler atlattı. Belli bir ticaret sisteminin içinde yaşayan, işgücünün serbest dolaşımından yararlanan İngiltere önce kritik olmayan bazı ürünlerde tedarik sıkıntısı yaşadı, şimdi de yakıt sıkıntısı yaşıyor.
Basında ve sosyal medyada benzin istasyonları önünde uzun kuyruklar oluşturan arabalar görülüyor. Gerekçe de Brexit öncesinde hiç akla gelmeyen bir şey: Kamyon şoförü kıtlığı. Bir zamanlar Polonyalı muslukçuların İngilizleri işsiz bıraktığı söylenirken; 2021 yılının son çeyreğinde İngiltere’ye mevsimlik işçi olarak gelemeyen muhtemeldir ki Romanyalı kamyon şoförleri İngilizleri işlerine gitmekten alıkoyuyor.
Başbakan Boris Johnson ordunun kamyon ve tanker şoförlerini petrol şirketlerinin hizmetine sunsa da uzmanlar krizin kolay atlatabileceği kanaatinde değil. Kaldı ki bu Brexit’in son krizi de değil. Yakıt dağıtımı sorunu aşılsa dahi başka sorunlar kapıda. 47 yıldır kıta Avrupası ile entegre olmuş bir ekonomi ayrılığın zorluklarıyla boğuşuyor. Yeni gerçekliğe ve onun dayattığı ticaret rejimine uyum sağlamaya çalışıyor.
Birleşik Krallık AB’den çıktı diye tabii ki batmaz, ekonomisi sarsılsa bile krize girmez. Birkaç yıl öncesinde yapılan tahminler ekonominin en fazla yüzde 8 daralacağı yönündeydi. Brexit yanlıları aradaki farkın eski sömürgeler Avusturalya, Kanada ve Yeni Zelanda ile yapılacak ticaret anlaşmalarıyla kapanabileceğini söylüyordu. Başka bir deyişle İngiltere ticaret sapmasına, finans sektörünün ülkeyi bir ölçüde terk etmesine, AB’nin Ortak Tarım Politikasından yararlanan çiftçilerin zarar etmesine hazırlıklıydı.
Fakat siyasi sonuçlarına hazırlıklı mıydı doğrusu emin değilim. Evet, Kuzey İrlanda ile İrlanda arasındaki sınır açık kaldı, İskoçya yeni bir bağımsızlık referandumundan caydırıldı ama nereye kadar? Şoför krizi gibi sarsıntılar İskoçya’daki ayrılıkçı eğilimleri güçlendirmeyecek mi? AB’den ayrılmaya hayır demiş olan İskoçlar Brexit sonrası sorunları kendilerine dert etmeyecek mi? Katolik ayrılıkçılar bir kez daha İrlanda ile birleşmek için şiddete başvurmayacak mı?
***
Birleşik Krallık kendini Brüksel’den kurtardı. Artık sınırlarını da, ekonomisini de daha iyi koruyacak. AB’nin fakir ülke ve bölgelerine kaynak transfer etmek zorunda kalmayacak. Türkiye günün birinde AB üyesi olursa diye düşünüp tasalanmayacak. Ama acaba birleşik olarak kalabilecek mi? İskoçya ve Kuzey İrlanda dışında, Cebelitarık’taki toprakları ve Kıbrıs’taki egemen üsleri AB üyesi İspanya ve Kıbrıs tarafından sorgulanmayacak mı?
Vaktiniz varsa Toby Hayes tarafından yönetilen 2019 tarihli “Brexit: The Uncivil War” filmini seyredin derim. Hem Brexit referandumunun nasıl kazanıldığını anlamak, hem de Türkiye’nin o zamanlar artık olmayan AB üyelik perspektifinin kampanyada ne şekilde kullanıldığını görmek ve ayrıca bundan sonraki seçim-referandum kampanyalarının nasıl yapılacağını bilmek, FaceBook, Cambridge Analytica benzeri şirketleri tanımak için...