Birleşmiş Milletler mevsimi açılırken…

BM Genel Kurulu’nun 79’uncu oturumunun açılışı için hükümet ve devlet başkanları, bazı ülkelerin de dışişleri bakanları 23-27 Eylül tarihleri arasında New York’a gidip “Kimseyi geride bırakmak: Mevcut ve gelecek nesiller için barışın, sürdürülebilir kalkınmanın ve insan onurunun ilerlemesi amacıyla birikte hareket etmek” teması çerçevesinde konuşacaklar. Daha doğrusu hemen her zaman olduğu gibi birbirlerini suçlayıp, kendi yaptıklarını kutsayacaklar.

Bazıları da deniz sularının yükselmesinin, yeni salgınlara karşı tedbirlerin ve nükleer silahların yasaklanması idealinin tartışıldığı toplantılara katılacak. Çoğu boş salonlara konuşacak, diplomatlarının önceden üstünde uzlaştığı metinleri onaylayacak. Ama çok olasıdır ki asıl gündem maddesi Ukrayna-Rusya savaşı ve İsrail’in insancıl hukuku ayaklar altına alan Gazze müdahelesi olacak.

Bir de ikili ve tabii ki çok taraflı toplantılar yapılacak. Bu çok taraflı toplantılardan biri de eğer Rum tarafı Türk tarafının taleplerini karşılayacak ya da bir ortak zemin bulunacak olursa, Kıbrıs sorunu hakkında Genel Sekreter Guterres başkanlığında gerçekleşecek. KKTC Cumhurbaşkanı Tatar ve Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hristodulidis, (KKTC Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu’na göreyse Türkiye ve Yunanistan’la birlikte) Guterres’le buluşup geleceği, nasıl bir çözüm istediklerini konuşacak.

Ancak bu şimdilik pek mümkün görünmüyor. İki taraf da tutumlarından taviz vereceğe hiç benzemiyor. Rum tarafı koşulsuz müzakere derken, Türk tarafı egemen eşitliğin tanınmasını, daha doğrusu ticaret ve hava taşımacılığına konan kısıtlamaların kaldırılmasını istiyor. Bir başka talep de uzlaşı bulunamaması halinde sonucunun ne olacağının baştan kararlaştırılması. Rumlar buna doğal olarak karşı. Çünkü zamanın kendilerinden yana olduğuna belli ki hala inanıyorlar.

Zaten Ocak ayında atanıp adada taraflarla görüşen, sonra da tutumlardan umutsuzluğa kapılarak Temmuz ayında halklara çağrı içeren bir mektup yayınlayan Özel Temsilci Holguin’in Genel Sekreter’e sunduğu raporda da uzlaşmazlığın vurgulandığı söyleniyor. Rum basınındaki haberlerden de Genel Sekreter’in Hristodulidis ve Tatar’la ayrı ayrı görüşeceği anlaşılıyor. Yine de diplomaside iki hafta uzun bir süre, şimdiden kesin bir şey söylemek için erken.

Ayrıca sorunun bu şekilde sürüncemede bırakılamayacağı da gerçek. 2017’de Crans-Montana’da Rum tarafının masadan kaçmasıyla kesilen görüşmelerin yeniden başlaması, 1977-1979 Doruk Anlaşmaları temeli üstüne inşaa edilen BM muktesebatı çerçevesinde ve belli bir zaman dilimi içinde uzlaşmaya varılamıyorsa yeni bir çözüm biçimi üstünde mutabakata varılması şart. Aksi takdirde taraflardan birinin sorunu istemeden de olsa tırmandırması kaçınılmaz.

Bunun için de konuşulması, (bu kez New York’ta değilse dahi) Türk tarafının doğrudan ticaret ve doğrudan uçuşların müzakere öncesinde açılması koşulunu kaldırması karşılığında Rum tarafının zamanı sınırlı müzakereleri kabullenmesi, dünyanın da bunca sorunu arasında bir arada yaşama niyeti ve iradesi olmayan iki toplumu zorla bir araya getirmeye çalışmanın, 1968’den bu yana süren toplumlar arası müzakereleri sorunu yönetmek adına sürdürmenin anlamının olmadığını idrak etmesi gerek.

Unutmamalılar ki çözümsüzlük sadece iki topluma zarar vermekle kalmıyor, Kıbrıs Cumhuriyeti adına hareket eden GKRY’nin ilişkilerini de zorluyor, her konu ve alanda önüne Türkiye tarafından engel çıkartmasına sebep oluyor. Doğu Akdeniz’deki gerginlik Türkiye’yi de zaman zaman güç duruma soksa da asıl zarar gören GKRY oluyor, zaman aslında onların aleyhine işliyor. Türkiye’nin yeni açılımları, özellikle de Mısır’la tesis ettiği ilişkiler de GKRY’nin elindeki diplomatik araçları kullanılmaz hale getiriyor.

Oysa soruna makul bir çözüm bulunabilse, -benim öncelikli tercihim var olan koşullar altında iki ayrı devlet olmasına karşın- diyelim ki iki eşit egemen devlet mesela bir konfederal çatı altında birleşse, bundan en çok Rum tarafı karlı çıkacak. Mülkiyet sorunu çok daha kolay çözülecek, dolaşım ve yerleşim özgürlüğü de çok daha kolay tesis edilecek. İki toplum kendi sorunları yönetmede çok daha özgür davranacak, güvenlik kaygıları da verilecek garantilere rağmen çözüm içinde eriyecek.

Keşke Rum tarafı buna hazır olsa, maksimalist talepler ve zamanının ruhuna uygun olmayan beklentiler yerine karşı tarafın pazarlığa açık olduğunu ama pazarlığı sonsuza kadar sürdürmek istemediğini görse.

Ellerinde artık AB kozu olmadığını, Kıbrıs Türklerinin ambargolar altında inlemediğini, Ukrayna savaşının dahi onlara bir şekilde yaradığını, Gazze savaşının ve Türkiye’nin Arap dünyasıyla barışmasının bölge dengelerini değiştirdiği anlasa. Keşke…

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum