1 milyar bisiklet
Wikipedia’nın yazdığına göre dünyada bir miyardan fazla bisiklet kullanımdaymış. Dünya nüfusunun 7.9 milyar olduğu, çoğu coğrafyanın ve trafik anlayışının bisiklet kullanmaya müsaade etmediği düşünülürse fena bir rakam sayılmaz. Bir de çocukları, yaşlıları ve engellileri çıkartırsanız ciddiye alınabilecek bir oran. Pek çok yerde insanların temel ulaşım aracı. Çin’de ve Güneydoğu Asya’da özellikle popüler. Avrupa’da da öyle. Kopenhag, Amsterdam, Berlin, galiba en çok da Lahey şehirle bisikletin birlikte anıldığı yerleşimlerin başında.
Fakat ne yazık ki İstanbul değil. Spor amaçlı yollar inşa edilmiş, bir çok semte bisiklet kiralama istasyonları kurulmuş olsa da İstanbul’da hala çok az insan işten eve, evden işe bisikletiyle gidiyor. Sanırım Konya, Çanakkale gibi bir kaç istisna kent var ancak oranlar oralarda da düşük. Bunda yeterli güvenlik önleminin alınmamış olmasının, bisiklet yolları inşa edilmemesinin payı büyük. Ayrıca inişli-çıkışlı, bayırlı-tepeli şehirler de bisiklet kullanmayı zorlu kılıyor, kullananları caydırıyor.
***
Bir başka neden de bisikletin toplumsal algısıyla ilgili olmalı. Bisiklet genellikle çocukla, çocuklukla özdeş, üstelik de içinde prestij barındırmıyor. İyi, yani pahalı bir araba kullanmak insanlara güven ve hatta gurur verirken bisiklet henüz bu duyguları tattırmıyor. Direksiyon başına geçtiğimizde elde ettiğimiz gücü, gidon başına geçtiğimizde hissetmiyoruz. Zaten çevreye verdiğimiz zarar konusunda da çok hassas olduğumuz söylenemez. Öyle olmuş olsaydık bırakın Marmara’yı bir kenara sokaklarımızı bu denli acımasızca kirletmezdik.
Belki son bir neden de bisikletin güçlü bir lobisi olmaması. Ne de olsa otomobil endüstrisiyle karşılaştırıldığında üreticinin de, tüketicinin de örgütlenme yeteneğinin sınırlı olduğu mütevazı bir pazardan söz ediyoruz. Bisiklet yolu, trafik düzenlemesi için talep var ama az. Yılda bir kez düzenlenen ve pek kimsenin duymadığı 3 Haziran Dünya Bisiklet Günü benzeri etkinliklerle ne gerçek bir farkındalık, ne de bir talep patlaması yaratmak mümkün. Yarışların da insanları bisikleti sevdirmekten çok bisikletten uzaklaştırdığını söylemek yanlış olmaz.
Çünkü yarış büyük performans, ciddi hazırlık ve pahalı ekipman anlamına geliyor. Seyredenleri bisiklet kullanmaktan ziyade bisikletçiye hayran bırakmaya, kendisiyle müstakbel bisikleti arasına mesafe koymaya sevk ediyor. Yarışa baktığınızda “ben bu işi yapamam, bisiklete binemem” diyorsunuz farkında olmaksızın içinizden. Bisiklet spora tekabül edince de çok insan yürümeyi ya da başka bir şey yapmayı tercih ediyor. Bisiklet bir ulaşım aracı olma olasılığını üstünden düşünmenize gerek kalmadan kaybediyor.
Talep olmayınca yol ve etkili trafik düzenlemesi olmuyor, onlar olmayınca da bisiklet sahil şeritlerine, belediye parklarına hapsedilen bir hoşluk aracına dönüşüyor. Tam bir kısır döngü yaşıyoruz ve bunu bir türlü aşamıyoruz. Oysa bisiklet birincil olmasa da ulaşım aracımız haline dönüşse, diyelim ki bakkala-manava giderken yola bisikletle çıksak, en yakınımızdaki yerlere bile arabayla gitme huyumuzdan vazgeçsek, hem kendimize hem de çevremize iyilik etmiş olacağız. Havayı daha az kirleteceğiz, trafiği daha az sıkıştıracağız.
Kullandıkça da bisiklet için talep yaratacağız, düzenleme ve yatırım yapılmasını isteme hakkımız olacak. Bisiklet yolları lüks zevklerin karşılandığı yerler olmaktan çıkacak. Üstünden siyaset yapılacak bir unsur haline dönüşecek. Ben elimden geldiği kadar yakın çevremde bisiklet kullanmaya çalışıyorum. Dik oturabildiğim, yaşıma mütenasip, göbekten vitesli bisikletimle çoğu bakkal, pazar alışverişini yapabiliyorum. Arkasına taktığım çanta dört tane beş litrelik suyu alabiliyor, diğer alışverişlerim de sığabiliyor. Ama mahalle sınırlarını aşamıyorum.
Yol olsa, yollar inşa edilirken bisikletliler de düşünülse, belki biraz da elektrik desteğiyle okuluma, gazeteme gidebilmeyi isterdim. Almanya, Danimarka, Hollanda’daki arkadaşlarım, meslektaşlarım gibi bisikletimi birincil ulaşım aracı olarak kullanabilirdim. Fakat şu aşamada niyetim imkansızı istemek değil. Günlerden pazar bile olsa ayaklarım yere basıyor ve yaşadığımız mahallerde bisiklet kullansak, kullanabilsek yeterli diyorum. Beklentim kullanımla talebin artması, yerel ve merkezi yönetimlerin konuyu ciddiye alması.
***
Umuyorum diğer pek çok sorunumuz gibi bu da çözülür, havanın daha az kirletildiği, insanların daha sağlıklı olduğu bir Türkiye’de yaşarız. Daha az petrol kullanır, daha az zehirli gaz üretir, daha çok pedal çeviririz. Bisiklet icat edileli 200 yıldan fazla, etkin şekilde kullanılmaya başlayalı da 100 yıldan fazla olmuş. Dileğim bir yüzyıl daha beklemeden bisikletin bizim hayatımıza da girmesi, çocuklarımız için aldığımız oyuncak olmaktan, varlıklı sayılabilecek kesimin hafta sonlarında özel kıyafetlerini giyerek kullandığı istisnai bir eğlence vasıtası gibi görülmekten çıkması.
Aslında yapılacaklar belli. Bu konuda hazırlanmış raporlar, çalışmalar mevcut. Sanal ağ üstünden tararken 2014 yılında İstanbul Kalkınma Ajansı desteğiyle Embarq-Türkiye tarafından hazırlanmış kapsamlı bir çalışmaya rastladım. Onlar yollardan trafikte alınabilecek tedbirlere kadar hemen her şeyi ortaya koymuş, İstanbulluların bisikleti en çok ne için kullandığı dahi araştırmış. Yeter ki bunlar çözülmesi gereken sorunlar olarak görülsün, siyasete tercüme edilebilecek bir toplumsal talep oluşsun. İyi, mutlu, huzurlu ve mümkünse bisikletli bir tatil günü temennisiyle...