Trump kazandı demokrasinin başı sağ olsun

Amerikan seçimleri sonuçlandı ve Donald Trump, demokratlara karşı ezici bir zafer kazanarak ikinci kez ABD Başkanı oldu. Şimdi hep birlikte, insanlığın yüzyıllara dayanan acılı tecrübeleri sonunda inşa ettiği en ehven yönetim biçimi olan demokrasinin neden böyle bir noktaya geldiğini tartışacağız.

Öncelikle belirtmek gerekiyor ki bu sonucu sadece Trump’la izah etmek yanıltıcı olabilir. Evet Amerikan halkı Trump’a bir zafer armağan etti. Ama esas itibariyle dünyadan, kendi halkından kopuk olan ve de demokrasiyi ‘elit züppeliğe’ hapseden demokratlar kaybetti.

Özgürlükleri, insan haklarını önemsemekle övünen demokratlar Gazze’deki katliamlara sessiz kaldı, daha da vahim olanı Biden “Ben bir Yahudi’yim” diyerek insanlığın vicdanına inat “Netanyahu çetesi”ne açıktan katliam desteği vermekten çekinmedi.

Açıkçası Amerikalı demokratlar sadece Gazze konusunda değil, LGBT ve kürtaj benzeri konulardaki abartılı politikaları ile aile değerlerini ön planda tutan özellikle “beyaz Amerikalılar”la arasındaki bağları zayıflattı. Siyahi Amerikalıların, Müslümanların ve de Arapların da önemli ölçüde Trump’a oy verdiği dikkate alındığında, demokratların bu kesimlere karşı da duyarsızlaştığı gerçeği ortaya çıkıyor. Demokratların bu liberal fanatizmine inat Trump, Müslüman kesimlere doğrudan ve açık bir şekilde hitap etti, sözler verdi. Hatta öyle ki bütün absürt söylemlerine rağmen savaşları bitireceğini ve yeni savaşlara izin vermeyeceğini söyleyerek, bir bakıma aklı selimi temsil eden bir fotoğraf ortaya koydu.

Elitist tavırlarıyla topluma duyarsızlaşan ve bağlarını zayıflatan demokratların, sadece seçim kaybetmekle kalmayıp aynı zamanda demokratik değerleri de zaafa uğrattığını artık biliyoruz.

Demokratların züppeliğini eleştirebiliriz, eleştirmeliyiz de ama bütün bunlar Trump gibi açıktan demokrasinin altını oyan bir popülizm tüccarının “yalancı baharı”ına inanmamızı da gerektirmiyor elbette. İlk başkanlık dönemi örneğinden de biliyoruz ki Trump, yeni başkanlık döneminde özellikle demokratik kurumların altını oymak konusunda daha gözü kara politikalar uygulayacaktır.

Şimdiden erken karar vermemek gerekiyor belki ama seçim kampanyalarında dillendirdiği görüşlere bakarak söylemek gerekirse, Amerikan demokrasisini zor günler bekliyor.

Buradan bakınca “Amerika’da yaşamıyoruz, bize ne Amerikalılar düşünsün” diyebiliriz, ama dünyanın geri kalanının Amerika’ya göre hizalandığı bir dünyada bu sözün çok fazla bir geçerliliği olmasa gerek.

Özü itibariyle Trump’ın kazanması Amerikalıları ilgilendiriyor elbette. Ama bir gerçek var ki Amerika’da başlayan demokrasi karşıtı popülist rüzgar, bütün otokratların yüzünü güldüren ve de hepimizi ‘despotik iklim’e biraz daha yaklaştıran bir dünya yaratıyor. Trump’ı ilk olarak coşkuyla kutlayanlar arasında Macaristan Başbakanı Orban, Netanyahu, Hindistan Başbakanı Modi, Mısır Devlet Başkanı Sisi gibi Trump’ın ‘dostum’ dediği isimlerin yer alması, bu açıdan son derece manidardır.

Kuşkusuz Trump’ın şok edici bir zaferle kazanması, dünyanın demokrasi tecrübesi açısından büyük bir talihsizliktir.

Maalesef Trump’ın kazanması, zaten dünyanın her yerinde yükselişte olan otoriter popülizme büyük bir güç aktarmış bulunuyor. Düşünün ki dünyanın hoşgörü abidesi Hollanda’da aşırı sağcı Özgürlük Partisi birinci parti durumunda, Marine Le Pen Fransa’da başa güreşiyor, en gelişmiş sosyal demokrasilere örnek gösterilen İsveç, Danimarka ve Almanya gibi ülkelerde yabancı düşmanı faşist partiler her geçen gün mevzi kazanıyor. Gidişat gösteriyor ki zaten krizde olan demokrasi Trump’la birlikte biraz daha zemin kaybedecek.

Bu arada Trump’ın ikinci kez başkan olmasının, Türkiye açısından da farklı anlamlar taşıdığının altını çizmek gerekiyor. Öyle anlaşılıyor ki “Dostum Trump” diye hitap ederek tebrik mesajı yayınlayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da ikili ilişkiler açısından iyimser beklentiler taşıyor. Ancak beklentiler ve gerçekler ne ölçüde uyuşacak onu zaman gösterecek.

Unutmayalım F-35 projesinden Trump döneminde çıkarıldık. 2019’da Barış Pınarı Harekâtı’nın başlamasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Sert adamı oynama. Aptallık etme!” şeklinde hakaret dolu bir mektup yazan da yine Trump’tı. Bu mektup sonrasında harekat sadece sekiz gün sürmüştü. 2018’de Rahip Brunson krizinde Türkiye’ye yaptırımları hayata geçiren de aynı Trump’tı.

Dolayısıyla Türkiye’yi özellikle dış ekonomik ilişkiler bakımından çok kolay günler beklemediğinin altını çizmekte yarar var. Ayrıca Trump’ın fanatik bir Netanyahu dostu olduğu düşünüldüğünde, bundan sonra Türkiye’nin İsrail’e ilişkin söylemlerinin volümünün biraz azalabileceğini söylemek herhalde kehanet olmayacaktır.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum