Müslüman zihni hep geçmişe takılı kalırsa...

İki gün önce KARAR gazetesinde ABD liderliğindeki Demokrasi Zirvesi’ne NATO müttefiki Türkiye ve Macaristan’ın ikinci kez davet edilmemesiyle ilgili bir haber vardı. Bu iki müttefikin davet edilmemesi ile ilgili soruyu cevaplandıran Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, zirveye demokratik kurumları, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü ve medya özgürlüğünü destekleme kararlılığı gösteren ülkelerin çağrıldığını söyledi. Kısacası, Türkiye ve Macaristan’ın demokratik kriterlerin dışında kaldıkları için çağrılmadıklarını söylemiş oldu.

Böyle bir haber karşısında insan ister istemez, Türkiye’nin 70-80 yıllık bir demokrasi macerasına rağmen neden hala otoriter zihniyetten kurtulamadığını sorgulama ihtiyacı hissediyor. Macaristan’ı bir ölçüde anlamak mümkün, muhtemelen Sovyet despotizminin bu toplumun genlerinde yaptığı tahribatın izleri hala devam ediyor.

Peki Türkiye’yi otoriter illete mahkum eden gerekçeler neler olabilir?

Kuşkusuz bugün içinde bulunduğumuz halin farklı açılardan izahı yapılabilir. Mesela Osmanlı’nın bitişiyle yaşanan derin travma ve bu bitiş hikayesinin sağlıklı bir analizinin yapılarak yeni dünyaya intibakın sağlanamamış olmasının önemli bir payının olduğu bu görüşlerden birisi…

Elbette bu çok önemli, ancak bugünkü durumu tam da izah ettiğini söylemek ne yazık ki pek mümkün değil. Zira Müslüman bir toplum olarak kökü çok daha gerilere giden bir İslam siyaset kültürünün mirasçısıyız aynı zamanda. Dolayısıyla devraldığımız bu mirası, öncelikle doğru analiz etmek zorundayız.

Biliyoruz ki yüzyıllara dayanan bir süreçte Müslüman aklı, daha çok cehaletten kaynaklanan önyargılarla kuşatılmıştır. Ve daha da vahim olanı bilgi sahibi olmadan iman sahibi olmanın yüceltildiği bu gelenek, siyaseti de, toplumsal hayatı da adeta esir almıştır.

Kabul edelim ki Kur’an açıkça ilmi öncelemeyi önermesine rağmen, yüzyıllar içinde akli ve ilmi alanı boşaltarak cehaleti kutsayan Müslüman zihninde bir değişim sağlanmadan, Türkiye dahil bütün Müslüman toplumların demokratik değerlerle buluşması asla mümkün olmayacaktır. Çünkü bu zihin yapısı geçmişe takılı kaldığı için henüz 21. Yüzyıla gelebilmiş değil.

“18. Yüzyılda başlayan yenilenme hareketinin başarıya ulaşamamasının nedeni, Müslümanların geri kalmalarının sebebini kendileri dışında aramaları ve oluşturdukları geleneği sorgulamamalarıdır. Aynı hatayı yapmamak için günümüzde İslam’ın yaşama aktarılma biçimi, geçmişin esaretinden kurtarılmalıdır. Zira dinsel alandaki sorunlarını çözmek zorunda olan Müslüman aklının ironisi, geçmiş oluşumu sorgulayacak yerde oluşan bu geleneği çözüm olarak görmesi, sorunların nedenlerini sorgulama ihtiyacı duymamasıdır.” (Ahmet Akbulut, Kur’an’a Yabancılaşma Süreci, s.10)

Maalesef yüzyıllar boyunca itaat kültürüyle şekillenen bir toplumsal yapının mensupları olduğumuz için ‘eleştiri’ ve ‘sogulama’ gibi kavramların yabancısıyız. Kabul edelim ki bu anlayış, Müslüman zihninin akıl, bilim ve Kur’an’dan çok Arap kültürünün tesiriyle bugün bile hala aşamadığımız garip bir Müslümanlık anlayışı ortaya çıkarmıştır.

Bu yüzden de hemen bütün Müslüman dünya, sahabe ve tabiin döneminde yaşanan siyasi mücadeleleri adeta kutsayarak bugün için bir örneklik oluşturmaya çalışmaktadırlar. Oysa o gün yaşananlar tamamen bir iktidar mücadelesidir ve asla dini bir referans oluşturmamalıdır.

Hemen belirtelim, Müslüman zihinler geçmişin esiri, bir başka deyişle geleneğin muhatabı olmaktan kurtulup Kur’an’ın muhatabı haline gelmedikçe hep reel dünyadan sürgün edilmeye ve başkasının kayyımı olmaya devam edeceklerdir.

Dolayısıyla artık “Biz Müslümanlar inançlıyız güçlüyüz ama bu Batılılar ve küfür ittifakı bizi yok etmeye çalışıyor” şeklindeki ucuz mazeretlerin arkasına saklanamayız. Bilelim ki Kur’an’ın net bir şekilde önerdiği, adaleti-hukuku tesis etmeden, bireyin özgürlüğünü sağlamadan, liyakate, şeffaflığa riayet etmeden ne dünyada itibarlı ülkeler arasında yer alabiliriz ne de dine yakışan erdemli toplumlar oluşturabiliriz.

Biliyorum ki haklı olarak birileri Amerika’daki demokrasi zirvesini abarttığımı düşünebilir. Elbette bu zirveye çağrılmamak dünyanın sonu filan değil. Esas bizi ilgilendiren Türkiye’nin demokrasi, hukukun üstünlüğü ve özgürlük endeksinde nerede olduğudur. Ama ne yazık ki henüz Rusya, Çin, İran ve Afganistan liginden bir üst lige çıkabilmiş değiliz…

YORUMLAR (117)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
117 Yorum