Hakikati söyleyebilmenin bedeli olur mu?

Tarihin kadim dönemlerinden bu yana insanoğlu hep bir hakikat arayışı içinde olmuştur. Bu arayış yolculuğu elbette hiç kolay olmamıştır, zira hakikati söylemenin bir bedeli vardır ve doğal olarak bu aynı zamanda bir özgürlük mücadelesini de göze almayı gerektirir.

Kuşkusuz hakikati, özgürlükleri savunmak hiç kolay değil. Malum umutları İkinci Dünya Savaşı’nın enkazı altında kalan düşünürler, yazarlar, sanatçılar yani bütün entelektüel elitler “varoluş amaçlarını inşa edebilmenin yollarını aramak için amansız bir çaba içine girmişlerdi. Savaşın geldiğini görüp canı pahasına İspanya’ya koşanlar da savaşa ve yükselen faşizme karşı sesini ve sözünü yükseltenler de işleneceğini bildikleri bu cinayeti seyretmek zorunda kaldılar.” (Yunus Anıl Yılmaz, Sinizm ve Aydınlanma, s.20)

Esas anlatmak istediğim konunun bağlamı dışına çıktığımın farkındayım ama sadede gelebilmek için bir parantez açmak durumundayım. Akademisyen Yunus Anıl Yılmaz, “Sinizm ve Aydınlanma” adlı çalışmasında kinik filozofların, çalışmalarının merkezine ‘hakikat arayışı’nı koyduklarını söyler. Çileci bir anlayışa sahip olan kinik filozofları kendi çağlarında sinik bir hayat yaşıyorlardı. Herkes onlara yüzünü buruşturarak bakıyor ve onlara bir bakıma köpek muamelesi yapıyordu.

Modern çağın önemli düşünürlerinden birisi olan Foucault, Parrhesia kavramına müracaat ederek kinizm felsefesine farklı bir açı kazandırdı. Foucault’ya göre, Parrhesiastes sayılmak için kişi, hakikati hayatını riske atarak -örneğin krala karşı- dile getiriyor olmalıdır.

Doğal olarak eleştirinin yönü aşağıdan yukarıya, yani yönetim erkine doğru olmalıdır. Bu bağlamda Yılmaz’ın çalışmasındaki İskender-Diyojen diyaloğu ilginçtir: “İskender, Diyojen’i bir kemik yığınını karıştırırken bulup ona ne yaptığını sorduğunda Diyojen şöyle karşılık verir: ‘Babanın kemiklerini arıyorum ama kölelerin kemiklerinden ayırt edemiyorum.’ Diyojen bu cevabıyla hayatını tehlikeye atar, krallar ve köleler arasında doğal bir fark olmadığı eleştirisini yöneltir ve bunu yapmayı kendisi için bir ödev addeder.”

İşte Foucault’ya göre Parrhesia hakikati dile getirmekte özgür olduğunda, hakikati söylemeyi kendisi için bir zorunluluk ve ödev olarak görüyor demektir.

Maalesef tarihin bütün dönemlerinde olduğu gibi bugün de ‘hakikat’i söylemenin zor olduğu dönemleri yaşıyoruz. Çünkü kimsenin gerçekleri duymaya tahammülü yok.

Dolayısıyla ben de bugün gerçeklerin biraz etrafından dolaşarak, iki gün önce K. Irak’taki Pençe-kilit operasyonunda ülkemizi savunma mücadelesinde hayatlarını feda eden şehitlerimizin acısını paylaşıyor ve terörü lanetliyorum.

Dayanılır gibi değil, 20 günde tam 21 şehit…

Evet yoğun kış şartlarında mücadele elbette hiç kolay değil ama baraka ve çadır şeklindeki ‘geçici üs bölgesi’ üzerinden de bir sorgulama yapmamız gerekmiyor mu?

Yoksa yine küçük de olsa eleştiri kırıntısı taşıyan sesleri ‘vatan hainliği’ ile suçlayıp yolumuza devam mı edeceğiz?

Gerçi alıştık artık bunlara, tam 40 yıldır teröre kurban verdiğimiz şehitlerimizin acısını yaşıyoruz. Her seferinde annelerin yüreğine düşen acıyı anladığımızı söyleyip nutuklar atıyoruz, siyasette ‘hain-vatansever’ yarışmaları düzenleyip bir sonraki acıya kadar her şeyi unutuyoruz.

Şimdi de 85 milyonun yüreğine ateş düşüren şehitlerimizi uğurlarken, cumhurbaşkanından bakanlara ve siyasi parti liderlerine kadar herkes açıklamalar yapıyor, bildiriler yayınlıyor, çok güzel…

Peki annelerin yüreğindeki bu ateşi kim söndürecek?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığındaki güvenlik zirvesi sonrası yapılan açıklamada, “Türkiye, hangi bahaneyle ve sebeple olursa olsun güney sınırları boyunca bir ‘teröristan’ kurulmasına kesinlikle izin vermeyecektir” denildi.

Hiç tereddütsüz ifade edelim, evet kararlı bir duruş…

Ancak tam da bu noktada bir soru sormak gerekiyor, 20 günde 21 gencimizin hayatını solduran, şehit eden bu teröristler nereden çıktı? Malum bir önceki İçişleri Bakanı’mız bütün dünyaya ilan etmişti: “Bugün dağlardaki terörist sayısı 77’ye düşmüştür. Son 6 yıl önce bu sayı 3 binler seviyesindeydi.”

Birileri çıkıp bu 77 rakamı konusunda da bir açıklama yaparsa iyi olur…

YORUMLAR (70)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
70 Yorum