Temsiliyet
Bugün İstanbul’un fethinin 568. Yıldönümündeyiz. Eski Türkiye’de Fetih Ruhu diye yüz binlerce gazete basar, aşk ile şevk ile kutlardık. Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Nihal Atsız, Sezai Karakoç bu ruhla alakalı ‘söylem’ (discourse)geliştirir ve bütün gençlik içselleştirirdi.
İstanbul’un fethini kutlamaya yüzümüz yok!
O çağlar açıp çağlar kapatan büyük Fatih’e karşı pek mahcubuz.
Yüzümüz yok İstanbul’un fethini kutlamaya.
Mafyayı sadece Çiftlikbank’ın tosuncuğunun oyuncağı sanıyorduk, öyle değilmiş.
A’dan Z’ye hem siyaseti, hem finans piyasasını, hem medyayı dizayn etmeye devam ediyormuş meğerse. Üstelik eskisi gibi değil, bu sefer kurumsal olarak.
Resmen kendini hükümet ortağı sanarak…
Hani koalisyon hükümeti yok ya eskisi gibi, ama MHP, karşılıksız desteklediği için resmi olmayan ortaklığın böylece başkaca ortakların da hak talep etmesine yol açtığını bilmem takdir eder mi?
Keşke MHP, resmi olarak koalisyon ortağı olsaydı da içerde ve dışarıda bazı yanlış anlamalara sebebiyet vermese idi…
Mesela The Guardion gazetesi yine suç örgütleri ile mevcut iktidarın bağlantısında ister istemez eski alışkanlığı ile MHP’ye kara çalmış:
“Baş döndürücü iddialar on yıllara dayanıyor.” Gazetenin bu iddiasına Türkiye’de katılmayan var mı? Suç örgütü liderinin de açıkça itiraf ettiği gibi Uğur mumcu suikastında faillerin şehit gazetecinin eşine gelip bir de “tuğla doktrini”* anlatması hatta ikna etmesi, cinayet mahallinde azmettiricilerin dolaşması hiç de MHP’ye mal edilemez. Fakat görünen tabloda MHP’nin üzerine yıkma girişiminin uluslar arası boyutlara taşınacağı ortada.
Oysa kendini derin devlet sananların sadece söylem tutkusu ve değerlerin istismarı ile milliyetçi tabana şirin gözükmek derdinde olduğunu, bunun da legal bir parti ile ilgisinin bulunmadığını yine MHP’nin yakın tarihte de siyasi önderliğinin kamuoyuna dertlerini anlatma telaşında görebiliyoruz. Gerçekte karanlık ve devlet kavramını arkasına alarak şahsi menfaatlerinin peşinde olan bir takım derin devlet maskeli ucuz kahramanların MHP’nin imajına ne kadar zarar verdiklerini bizzat MHP siyasetçileri yakından şahit olmuşlardır.
Şüphesiz bir takım kabadayıların mafya sanıldığı bir erk paylaşımına sahne olan yakın tarihteki Türkiye’nin, bütün bu güç gösterilerini âdeta gölgede bırakan ve handiyse hepsinin temenna gösterdiği bir cemaat yapılanmasına, devlette paralel örgüte, yani FETÖ’ye teslim olduğunu görmeyen yok. Peker’e de saat hediye eden ve böylece her güç sahibini içeri alan yahut özgürlük bahşeden, benzeri bütün mühim(!) şahsiyetlerle ittifak yapan, hegemonyası altına alan, yönlendiren, karşı koyarsa da Muhsin Yazıcıoğlu ve Necip Hablemitoğlu olayında olduğu gibi katleden bu yapının 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ekonomik sefaletten, yanlış kurgulardan ve sürdürülebilir olmayan sistem arayışlarından, kendine arka çıkan her süflî yeni güce sığınmalardan ve böylece dibe vurmaya azmeden bir Türkiye profilinden nasiplenerek tekrar hayat bulması ihtimalinden korkarım.
“Peker’in kendisini bir itirafçı olarak resmettiği bir saat süren monologlarının zamanlaması, Türkiye’nin ekonomik sefaleti ve salgının ele alınmasına yönelik eleştiriler nedeniyle zaten anketlerde düşüş yaşayan Erdoğan için yıkıcı.” hükmüne varan The Guardion, ‘12 adet olacağı bilinen videoların’ Türkiye medyasına yansımasının zaman aldığını ama çevrimiçi platformlarla birlikte otuz milyondan fazla izleyici bulduğu yorumunu da yapmış.
“Gangster yavaş yavaş organize suç ağları ve üst düzey yetkililer arasındaki kapsamlı işbirliğinin bir resmini çiziyor. Peker’in iddiaları tam da Türklerin düzen ile organize suç arasındaki ilişkinin devam etmekle kalmayıp arttığına dair kuşkuları güçlendirdiği bir süreçte geldiği için böylesi bir etki yarattı.”
“Türkiye’nin siyasi ittifakları 2016 darbe girişiminin ardından değişime uğradı. Erdoğan’ın koalisyon içinde olduğu aşırı sağcı MHP, suçlularla iyi belgelenmiş bağlantılara sahip.”
Benim ikazım tam da bu noktada. Maalesef MHP’nin hakikî ve adanmış kadroları geçmişte üzerlerine atılan iftiralardan çok çekti.
Şimdi eskisine oranla bu suçlamaların hafiflemesi gerekirken daha da artması dikkat çekici.
O nedenle MHP lideri Bahçeli’nin bu süreçte medyada pek nazarı dikkate alınmayan açıklamasını önemli buluyorum:
“Hakikaten bir suç varsa, bu suç teşvik edilmişse, suçluların objektif delil ve belgelerle tespiti yapılmışsa adres bağımsız Türk mahkemeleridir. Adalet ne diyorsa o… Bundan ürkmeye, çekinmeye gerek de yoktur.”
Savcıları görev çağıran kamu vicdanı umduğunu bulamadı. Hatta bazı arkadaşlar “savcı dediğiniz bir masa ve kâtipten ibarettir” diye adaletin durduğu yerde hükmedemeyeceğinin altını çizmek istediler. Tamam, bürokraside liyakatı getirmek için liyakat kurumu gibi saçma bir işe tevessül edilemeyeceği, bunun topyekün bir ahlâk meselesi olduğu açık… Hukukun işlemesi, savcı ve hâkimlerin güvenle görev yapabilmeleri için bağımsız ve tarafsız olmaları yanında yargı güvencesi içinde görev yapabilmeleri şarttır. Fakat ellerinde tuttukları terazi korkaklığı, sinmeyi, talimat alarak iş yapmayı da kaldırmaz. Şüphesiz adalet ve hürriyet, biraz da layık olanların şerefle taşıyacağı taç kavramlardır.
İşte şimdi iktidarı asıl ayakta tutan legal bir gücün başı, açıkça hukuku göreve çağırıyor. Bundan daha büyük destek olur mu? Bu destek herhangi bir cemaat lideri desteği değil, herhangi bir gizli örgüt değil, bu destek üstelik çekilince iktidarın altında kalacağı güçlü bir irade…
Jacques Lacan’ın ayna kuramına göre de, Hz İsa’nın hani o meşhur “ilk taşı günahı olmayan atsın” sözüyle birlikte yüzlerine tutulan ayna kuramına göre de ‘külliyen’ asıl yargıdan kaçamayız.
Aksi takdirde öteki derin taraflarla aynı söylemin paylaşılması, sürekli aynı diskurun(discourse) geçilmesi, efendi ile kölenin bütüncüllüğünü gösterir.
Lacan’ın ‘söylem’de gerekli gördüğü ‘dört unsur’unun oluştuğunu gözlemliyoruz.
Bölünmüş öznenin bilinçdışı öznesinin bulunmasında temsilin temsiliyeti çok önemli(Représentant de la représentation).
*Tuğla Doktrini: Derin Devlet temsilcisi imiş gibi olay mahallinde acılı eşe: “bir tuğla çekiyoruz, devlet yıkılacak gibi oluyor!” mealinde ikna edici sözler söyleme sanatı…