‘Bacı’ Günü
İzmir’de şehit düşen Polis Memuru Fethi Sekin’in cenazesi Elazığ’ın Baskil ilçesinde toprağa verilirken kız kardeşi, tabuta sarılarak ağabeyine seslenmişti. O sesleniş yürekleri nasıl da dağladı?
Başka bir Şehit Polisin ablası, önünden kardeşinin tabutu geçerken heyecanlandı ve “belki nefes alıyordur, bir açın, bir açın bakalım!” diyerek feryatlara gark oldu.
Her şehidin ya bir eşi, ya bir annesi, ya da bir kız kardeşi vardır.
Onların yüreklerindeki yara herkesin yarasından daha büyüktür.
Bugün Kız Kardeş Günü… Şehitler kalkarak kabirlerinden ablalarına şöyle derler:
Abladır yiğide takviye moral
Hazar’a kardeştir Ural ve Aral
Tanrım Rabia’ya komşu eylesin
Ablam iki cihanda da aziz kal
Bugün aynı zamanda Türk Polis Teşkilatının kuruluşunun yıldönümü…
Asker veya polis olsun kardeşinin vurulduğu ânı hisseder kız kardeş… Ve bin kez o ânı, o düğün gecesini yaşamak isteyen ruh da yukarılardan seyreder:
Ömrümün en güzel çağı hasretinle karardı
Karardı da gül bahçeler, garip bülbül ağladı
Yere yattı her bir başak, yeşil bostan sarardı
Zalimlere gün doğdu bak şeytan mermi yağladı
Tezkereye üç gün kala zehir kurşun yollandı
Nişanlımdan mektup geldi gözyaşlarım çağladı
İmansızlar dört bir yandan üzerime çullandı
Resmim düştü, küçük bacım feryat, figan ağladı
Anneciğim yola düştü karaları bağladı
Kahpe felek yolum kesti, ciğerlerim dağladı
Avuçlarım açılmadı, söz ağzımda bulandı
Dualarım duyulmadı; içim, göğsüm daraldı
Arkadaşlar ismim andı, sanki asuman yandı
Helallik de edemedim her işim yarım kaldı
Metin babam metaneti içerinde patlattı
Ne var ne yok içe attı, gözünden yaş akmadı
Kalbi delik deşik oldu, ruhunu rahatlattı
Öyle gitti koca çınar, kimse dönüp bakmadı
Anneciğim yola düştü, karaları bağladı
Kahpe felek yolum kesti, ciğerlerim dağladı
Öldüm, öldüm; öldüm, öldüm; öldüm ölmeden önce…
Yüzlerce askerimiz, polisimiz adı konmamış bir savaşta şehit oldular.
Adı konmamış dediğime bakmayın.
Bizim tarafımızdan adı konmamış…
Koyan adını koymuş: Büyük Ortadoğu Projesi diye…
Adım adım çeyrek asra varan süre içinde tatbik edilen bu senaryoya göre; önce Türkiye’nin etrafı ‘dizayn’ ediliyor, Irak, Suriye, Libya, Mısır, İran ve…
Elbette pivot ülke konumundan hedef ülke konumuna getirilmesi kaçınılmaz olan Türkiye ile ciddî bir hesaplaşmaya gidileceği beklenmeli.
İslam âlemi, köklü bir medeniyet birikimine sahip olmakla övünürken karşı karşıya bulunduğu tehdidin tahlilini yapabilme kudretinde midir?
Şüphesiz bu senaryolar ve tehdit algıları onu hayata geçirmeye karar verenlerin mıntakasındaki algı ve davranış kodlarıyla uyum içerisinde bulunmalıdır.
Bin yıllık tarihi boyunca İslâm âlemi bugünkü kadar çaresiz, müflis, imajı kırık olmamıştı.
Peki bu küresel kötülük merkezinin senaryosu nasıl boşa çıkarılabilir?
Onun senaryosunda rol almayarak bunu başarabiliriz.
Kendi tekstimizi yazarak.
Nasıl?
Normalleşerek.
Önce kökdendinci yaftası yapıştı üstümüze.
Ardından sert İslam – Terör İslâm’ı ve yumuşak İslâm ayrımı…
Alevilik, Sünnilik, selefilik, ehli sünnet, İran İslâm’ı, Suud İslâm’ı ve daha neler neler…
Bölünme potansiyelini sürekli kaşırsanız senaristler de oynar.
Montrö’de de öyle oldu.
Montröcüler ve karşıtları diye ikiye ayrıldık yine…
Bir taraf bütün bağımsızlığımızın tehlikede olduğunu vurgularken karşı taraf, darbeci imajıyla köşeye sıkıştırıyor muhataplarını…
Elçiler bile daha önce bildiri kaleme almışken şimdi darbeci mi, emekli mi oldukları meşkuk amirallerle bir arada gözükmek istemiyorlar.
Zevzek suçlaması yapan ile rütbeleri söküp lojmandan atmaya kalkanlar dönüp millete “Montrö kırmızıçizgimizdir!” diyebiliyorlar.
Nasıl ki her darbenin arkasındaki ukala ve had bilmez Coni, Hacivat Karagöz oyunumuzdan esinlenerek bize ait olanla bizi vurmayı planlıyorsa aynısı oluyor her beş yılda bir neredeyse…
ABD Deniz Kuvvetlerinin dünya yüzünde yüzlerce şirketi var ve müthiş bir kapitalist temerküze sahip.
MHP’nin hükümet ortağı dönem. İçişleri Bakanlığı da yapmış eski İstanbul valisi o sıralarda güneydoğu illerinden birinde vali yardımcısı… Şanlıurfa ve Diyarbakır valileri pek hevesliler, yatırımın kendi illerine yapılması peşindeler.
Üzeyir Garih ile Amiral Işık Biren Hüsnü Yusuf Gökalp’ın bakanı olduğu Tarım Bakanlığı binasında üst düzey bürokratlara sunum yapıyorlar. Agro Endüstri bölgesi kurulacak GAP’a…
Projenin iki sayfalık broşüründe “Arap and Israel Waters” yazıyor. Yani bizim Fırat ve Dicle suları öyle tanımlanıyor. Bu fakir, durur mu; hemen itiraz etti tabii… Yok efendim kem küm bu sefer…
Bu konunun başka veçheleri de var ama şimdilik ABD Deniz Kuvvetleri ile irtibatının olduğunu belirtip geçeyim. Yani ABD Deniz Kuvvetleri bizim amirallerden bazılarını ‘Ceo’ olarak çalıştırıyor olabilir. Montrö’nün delinmesinde en fazla istek sahibi kim? Elbette ki ABD Deniz Kuvvetleri…
Peki Rusya, Çin, Katar, ABD ve AB stratejilerine karşı Türkiye’nin kozları yok mu?
Mümkündür ki, bu arızalı durum, ‘soft power’ ile bertaraf edilecektir.Bunun için de normalleşmek gerek..