Ak Parti'nin darbe paradoksu
Kara Harb Okulu mezûniyet töreninde kılıçlarını çekerek, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye slogan atan bir grup yeni mezun teğmenin, emir komuta düzeninde hareket ettiklerini düşünenlerdenim. Yüzde yüz disiplin suçu sayılacak bir eylemi, kendi başlarına planlayamazlar, cesâret edemezler.
12 Eylül öncesinde Kara Harb Okulu öğrencilerinin karıştığı bir hâdiseyi örnek vereyim. Rahmetli âbim o sırada Kara Harb Okulu’nda öğrenciydi. Hem kendisinden dinlemiştim hem de daha sonra gazetelere yansımıştı.
Faşist-komünist kavgasının had safhada olduğu günlerde birkaç harbiyeli, hafta sonu Gençlik Parkı’na gitmişler. Halkevi’ne girmek isteyince solcu gençler, “Faşistler giremez!” diye kapıya dikilmişler. Harbiyeliler, herhangi bir sokak kavgasına karışmaları disiplin suçu olduğundan karşılık vermeden okula dönmüşler. Olanları anlatınca dalga dalga yayılmış. Harbiyeliler toplanıp (Hepsi mi hatırlamıyorum) Gençlik Parkı’na gitmişler. Halkevi’ni basarak önlerine gelene meydan dayağı atmışlar.
Harbiyeliler, bu kavgadan sonra herhangi bir cezâ almamışlardı. Çünkü resmî olmayan emir komuta zinciriyle hareket etmişlerdi. “Faşistler giremez!” hakâretine canı sıkılan komutanlar, “Siz nasıl Harbiyelisiniz? Bunu nasıl sineye çekersiniz?” diyerek öğrencileri, Gençlik Parkı’na göndermişler.
İbrâhim Kiras’in konu hakkındaki yazısında şu cümleler dikkatimi çekti:
“Harbiye’deki slogan olayının emir komuta düzeni içinde gerçekleştiğini düşünmek zor. Eğer öyleyse görünenden de daha vahim bir trajedinin seyircileriyiz demektir.”
Ben de diyorum ki eğer böyleyse çok ama çok trajik bir paradoksun seyircileriyiz. Çiçeği burnunda teğmenler, kılıçlarını çekip siyâsî irâdeye gözdağı verircesine bir disiplin suçu işliyorlar. Az evvel diplomalarını veren Cumhurbaşkanı sessiz, okulun rektörü sessiz. AK Parti sözcüsü Ömer Çelik ise teğmenlere kalkan oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, nihâyet bir hafta sonra sessizliğini bozdu, “Ordudan temizlenecekler!” dedi.
Burada bir parantez açarak Spielberg’in Azınlık Raporu (Minority Report) filmini hatırlatmak istiyorum. Kâhinler ve bâzı teknolojik aygıtlar sâyesinde cinâyetleri işlenmeden tespit edip suçluları yakalayan, cezâ olarak da uyutan sistemin kusursuz olmadığı ortaya çıkar. Suçsuz insanlar, yanlış öngörüyle yakalanıp uyutulmuş ve gelecekleri yok edilmiştir. Üstelik sistemin bu kusuru, adâlet bakanı tarafından örtbas edilmektedir.
15 Temmuz sonrasında darbeye karışmayan insanlar, güvenlik veya bekâ endişesiyle potansiyel suçlu kabul edilerek cezâlandırıldı. Sistemin kusursuz olmadığı bilindiği hâlde ısrar edildi. “Sıra bana gelmesin” diye korkarak bunu destekleyenler veya sessizce seyredenler oldu. “Yanlış yapıyorsunuz” diyenler vatan hâini ilân edildi. Sâhipsiz insanlar kolayca suçlanırken onlarla aynı geçmişe sâhip olanlar, hattâ geçmişte suçlu olanlar, sırf yeni efendileri tarafından sâhiplenildikleri için aklandılar. Karşılığında adâletsiz gidişi desteklediler.
Sivilleri korkutarak hizâya getiren, kendi askerini yetiştirmek için 15 Temmuz sonrasında çok kararlı adımlar atan AK Parti iktidarı, daha on yıl dolmadan iktidara meydan okuyan askerlerle karşı karşıya geldi. Fakat nedense iktidarı için tehdit kabul ettiği sivillere gösterdiği sertlikten imtinâ ediyor. Acaba 15 Temmuz gecesi, ordunun tamâmını temsil etmeyen darbecilerin karşısına, darbeye karşı olan askerler, polisler ve vatandaşlar dikilmeseydi yine sessiz mi kalacaktı? Kimse Gâzi Meclis hatırlatması yapmasın! Evet, Meclis binâsı gâzi oldu ama gâzi veyâ şehîd olan vekil, bakan vs. hatırlamıyorum. Darbeye direnmek için Meclis’te toplanan vekiller, işin şakası olmadığını anlayınca sığınağa indiler. Onlar sığınırken askerler, polisler ve siviller, meydanlarda darbeye direniyor; canlarını, kanlarını veriyorlardı.
Şimdi karşımızda niyetini açık eden genç askerler var. Darbe yapmadılar ama kılıçlarıyla meydan okudular. Elbette çoğunluğu temsil etmiyorlar. Ya etselerdi? Ya tâmâmı böyle yapsaydı ne olurdu? İktidar, ne kadar sessiz kalırdı?
Not: Yetmişlerde harbiyelilere “faşist” diyenlerin, daha sonra doksanlı yıllarda seçilmiş iktidarları darbeyle tehdit eden askerlerin yanında yer alması da vahim bir paradoks.