Popülizm salgını
Günümüzde ülke yönetiminde sorunların karmaşıklığı karşısında, seçimle gelen yöneticilerin seçim gücüne dayalı istekleri yönetim başarısı sağlayabiliyor mu?
Bağımsız kurumların oluşumu, karmaşık sorunların profesyonel çözüm gereği ile ortaya çıkmıştı. Acaba bağımsız Merkez Bankası mı daha yararlıdır, yoksa siyasetin emrindeki Merkez Bankası mı?
Kamu bankaları mı daha faydalıdır, yoksa özel bankalar mı?
Sermaye piyasalarını seçilmiş siyasetçiler ne kadar yönetebilir? Ya da kamusal mal olan adaleti...
Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda muhalefetin ve AB’nin sert eleştirilerine rağmen, yargıçları cezalandıracak yasayı onayladı. Haber akışına göre iktidar partisi Polonya’da 2016 yılından bu yana adım adım bir yargı değişimine gidiyor.
Hatta Polonya’da fiili durum yasal durumun önüne geçti. 2017 yılından bir haberi olduğu gibi aktarıyorum: “Anayasada hükmü kesinleşmiş birinin affedilebileceğine ilişkin bir madde bulunmuyor. ...
Cumhurbaşkanının iktidar partisinin genel başkanına hizmet etmesi gerektiği de yazılı değil anayasada. Ancak Duda [PiS’li siyasetçi Mariusz Kaminski’yi] affetti, [hukuka aykırı olarak seçilmiş hakimlerin] yeminini kabul etti ve tüm bunlarla parti genel başkanına [Kaczynski] hizmet etmiş oldu.”
Tekrar edelim: Fiili durum yasal durumun önünde.
Gelelim Macaristan’a.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Macar asıllı ABD’li iş adamı George Soros’u Avrupa’da etkili olan teşkilatı üzerinden politikaları etkilemekle suçladı (2020). Orban, Strazburg’da düzenlenen Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurulunda, “Polonya ve Macaristan’da hukukun üstünlüğünde kötüye gidiş olduğuna dair karar tasarısı”nın, 178 “hayır” oyuna karşı 446 “evet” oyuyla onaylanmasına tepki gösterdi. Orban ayrıca iktidar üyesi olan Fidesz üyelerinin tasarıyı desteklemelerini de “Bize ihanet ettiler” şeklinde eleştirdi.
Brezilya’da ise 2018 yılında yeni devlet Başkanı Jair Bolsonaro seçildi.
Aşırı sağcı Brezilya Başkanı Jair Bolsonaro yolsuzluklarla ve suçla sert mücadele vaatleri ile iktidara geldi. Bolsonaro’nun en dikkat çeken iki yönünden bahsedelim:
1- Ülkesi Brezilya’nın 1964-1985 arası diktatörlük döneminden övgüyle bahsetmesi...
2- ABD Başkanı Donald Trump hakkında övgü dolu sözler söylemesi.
Bolsonara kovid 19 hakkında “basit bir gripten farkı yok” demiş ve önlem almamıştı. Zaten kendisinde de test sonuçlarının pozitif çıktı söylenmişti. Önceki gün ise Brezilya ordusu geniş çaplı izolasyona başvurulması gerektiği yönünde bir rapor yayınlayarak Başkan Bolsonaro’nun tersi bir adım attı.
Yolsuzlukla sert mücadele vereceği söylemi ile iktidara gelen Bolsonarao ne mi yaptı? Oğlunu ABD Büyükelçi’si olarak atadı.
Korona konusunda Bolsonaro ile benzer fikirler taşıyan bir başka lider ise İngiltere Başbakanı Boris Johnson’du. Johnson salgın hastalık başladığında “Sürü Bağışıklığı” sistemini savunarak sokak önlemlerini geciktirmişti.
Şimdi kendisi de yoğun bakımda.
Sürekli test yapılan bir başka lider ise ABD Başkanı Donald Trump. Ama Johnson ile Trump arasındaki asıl benzerlik iktidara geliş aşamasındaki gerçek olmayan korkutmalarıydı.
Johnson, İngiltere’nin AB’ye her hafta 350 milyon sterlin ödediği yalanı işle Brexit’in başrolü olmuştu. Hatta bu konuda yargılaması bile üst mahkemede bozularak Başbakan olabilmişti.
Trump’ı ise Meksika duvarı ile hatırlayalım. Ona göre ABD Meksikalı göçmen akınındaydı. Oysa rakamlar bunun doğru olmadığını gösteriyordu ama gerçeğin de hükmü yoktu.
***
Şimdi dönüp soralım: Gerçeğin hükmünü yitirdiği, fiiliyatın yasaların önüne geçtiği bu popülist akım ve liderler nasıl seçiliyor?
Toplumsal seçim veya toplumsal ruh hali nasıl oluyor da bu ve benzeri seçimler başarılı oluyor?
Kuralsız bir dünya, sorumsuz bir yönetim anlayışı nasıl hakim olabiliyor?
Netflix’de “Kirli Para” belgeselinde Malezya eski Başbakanı Necip Rezak’ın icraatları anlatılıyor. Seçimleri “Tek Malezya” parolası ile kazanan Rezak hemen bir “Varlık Fonu” kuruyor. Ve ardından kirli para ilişkileri başlıyor.
S. Arabistan üzerinden -Varlık Fonu- aracılığı ile gelen 600 milyon doların üzerindeki parayı da “şahsıma yollandı” diye savunuyor. Ve davası sürüyor.
Ama işin ilginç yanı şu: Seçmenleri hala Rezak’ı savunuyor.
“Tek Malezya” sloganı yolsuzluk, rüşvet vs hepsinin üzerinde geliyor. Veya hepsini örtüyor.
***
Bugün küresel bir popülizm akımı var. Bunun böyle olacağını aslında ekonomistler olarak yıllardır söylüyorduk.
Gelir dağılımı bozulan toplumların ruh sağlığı da bozuluyor. İletişimin aşırı yaygınlaştığı bu dönemde dahi gerçekler algıdan daha değersiz hale gelebiliyor. Bakalım yeni dönem de nasıl bir dünya bizi bekliyor?