Irak Kürdistanı'nın bağımsızlık süreci ve Türkiye
Beklenen, geldi çattı. Irak Kürdistan'ında insanlar, 25 Eylül'de bağımsızlık referandumunda oy kullanacaklar. Bu sonucu önceden belli bir referandum. Büyük olasılıkla sandıktan ezici çoğunlukla bağımsızlık lehine bir sonuç çıkacak. Yani referandumun sonucu bir nev-i malumün ilanı manasına geliyor.
Irak Kürtler'inin nihai siyasal hedefinin bağımsızlık olduğunu bilmeyen yok. Zaten bu onların da her platformda açık bir şekilde dile getirdikleri bir duruş. Türkiye ile ilişkilerin çok gerilimli olduğu dönemlerde de (örneğin 2003-2007 dönemi gibi) çok iyi seyrettiği tarihlerde de (kabaca 2008'den sonraki dönem) bu böyleydi. Yani burada siyasal bir takiye yok.
Yine, bağımsızlık konusunda Irak Kürdistan'ındaki ana aktörler arasında bir ihtilaf yok. İslamcısından milliyetçisine, sosyalistinden liberaline bütün grupların paylaştığı bir hedef bağımsızlık. Benzer şekilde, sosyolojik olarak da bağımsızlığın güçlü bir zemini var. Genç neslin ezici çoğunluğu Arapça dahi konuş(a)muyor. Irak'ın gündeminden sadece duygusal olarak değil fiili olarak da kopmuş durumdalar. Arapça yayınlanan ne yayınları okuyabiliyorlar ne de tartışmaları seyredebiliyorlar. Taşınılan pasaport dışında, Irak'ın Arap kısmından ciddi manada bir kopuş söz konusu...
Tabii bağımsızlığın hem siyaseten hem de sosyolojik olarak bu şekilde ortak bir hedefe dönüşmesi, bağımsızlığın zamanlaması, siyasal bağlamı ve bunun kimin eliyle yapılması gerektiği konusunda ihtilaflar yaşanmadığı manasına gelmiyor. En son tartışmaların da gösterdiği gibi, siyasal partiler arasında bu konularda önemli farklılıklar mevcut. IKBY'deki muhalefetten gelen en güçlü talep veya dalga bu bağımsızlık referandumunun bir siyasal reform paketinin içerisine yerleştirilmesi oluşturuyor. Buradaki iki sihirli maddeyi ise Barzani'nin başkanlığı ve Kürt parlamentosunun açılması başlıkları oluşturuyor. Her iki konuda da KDP ile muhalefet arasında derin anlaşmazlıklar mevcut.
Bağımsızlık tartışmalarının önündeki yegane engeli Irak Kürdistan'ındaki iç siyasal ayrışmalar oluşturmuyor. Bölgesel ölçekte İran bu referandumun en katı karşıtlığını yapıyor. Hatta İran, neredeyse Irak merkezi hükümetinden dahi daha sert bir tutum takınmış durumda. Bu süreci akamete uğratmak için elindeki bütün kartları seferber edecek gibi gözüküyor. Hem Irak merkezi hükümeti, hem Şii milisler üzerindeki nüfuzuna ilaveten, İran, IKBY'de Kürdistan Yurtseverler Birliği, Goran ve Ali Bapir'in liderliğindeki Kürdistan İslami Cemaat Partisi ile de yakın ilişkilere sahip. Bu partileri ciddi manada etkileme kabiliyetine sahip. Nitekim uzun süredir ölüm döşeğinde olan Talabani'nin birden 'diriltilip' tam bu tartışmaların ortasında Tahran'a uçması, yine KYB listesinden Irak Cumhurbaşkanı olan ve İran'la yakın ilişkilere sahip olan Fuat Masum'un bağımsızlık için zaman ve zeminin uygun olmadığını açıklamasını İran'dan bağımsız bir şekilde okuyamayız. Muhtemelen önümüzdeki dönemde Irak Kürdistan'ındaki siyasal elit arasında kendilerine daha Kürdistani bir siyasal projeksiyon ortaya koyanlarla daha Irak merkezi hükümeti eksenli siyasal kariyer hesaplamaları yapanlar arasındaki ayrışmanın daha da billurlaşacağı bir döneme gireceğiz. İran'ın Irak merkezi hükümeti üzerindeki etkisini dikkate aldığımızda, Irak merkezi hükümetinde kendilerine siyasal gelecek tasavvur edenler hem bağımsızlık konusunda daha temkinli hem de İran'ın telkinlerine daha açık olacaklardır.
Tabii ki bu engeller listesine PKK'nın de eklenmesi lazım. Zaten PKK'nın bağımsızlığı desteklemediğini Cemil Bayık başta olmak üzere daha önce birçok liderinin ağzından bizzatihi duyduk. İran'ın bu süreçte PKK'yı bağımsızlık tartışmalarını veya daha doğru bir ifadeyle sürecini akamete uğratmak için fonksiyonel bir şekilde kullanmaya çalışacağını kestirmek güç değil. Burada bağımsızlık tartışmasından ziyade süreci kavramını bilinçli bir şekilde kullanıyorum. Çünkü bugün yaşanan bir tartışmanın epey ötesine geçmiş durumda. Örneğin 2005 yılında da Irak Kürtleri bir bağımsızlık oylaması yaptı. Fakat o gün bu girişime Kürdistan Bölgesel Hükümeti değil, sivil toplum öncülük etmişti. Ve bu girişimin temel hedefini Irak'taki siyasal müzakerelerde IKBY'nin elini güçlendirmek oluşturuyordu. Bugün ise mevzubahis bağımsızlık referandumuna bizzatihi Kürdistan Bölgesel Hükümeti öncülük ediyor.
Tabii ki bağımsızlık meselesinin bir tartışmadan bir sürece evrilmesi bunun hemen gerçekleşeceği manasına gelmiyor. Irak Kürt siyasetindeki fragmentasyon, bölge ülkelerinin muhalefeti, uluslarası güçlerin hala bağımsızlığı destekleyen bir pozisyon takınmamaları bağımsızlığın ete kemiğe bürünmesini ileri bir tarihe ertelese de bağımsızlık meselesi bundan sonra Irak Kürt siyasetinin merkezinde daha güçlü bir şekilde yer alacaktır. Partiler muhtemelen bu konuda daha net pozisyonlar almaya zorlanacaklardır.
Yine, bu bağımsızlık referandumuyla, Mesut Barzani siyasal hayatının en önemli ve belki de en riskli kararlarından birini aldı. Buradan geriye dönüş hem kendisine hem de KDP'ye ciddi maliyet üretir. Özellikle de PKK ile bölgesel Kürt jeopolitiğinde giriştiği rekabette...Bu da hem kendisinin hem de KDP'nin bu meselede daha da ısrarcı olmalarına, alacakları risk marjını daha da yükseltmelerine yol açacak gibi görünüyor.
Peki, bu denklemde Türkiye, nasıl bir siyaset izleyecek? Türkiye burada çok hassas bir denge gözetmek durumundadır. Referandum'dan geri dönüş veya referandum nedeniyle Türkiye - IKBY veya daha doğrudan Türkiye-KDP arasında yaşanacak bir gerilimin PKK'ya yarayacağı ortadadır.
Buna ilaveten, bu süreç Türkiye'nin bölgesel bir Kürt siyasetinin olmadığını bir kez daha ortaya koydu. Bu kulaklara pek alışıldık gelmeyebilir. Kürt meselesiyle bunca sene uğraşan, PKK ile yaklaşık 35 yıldır çatışan bir devletin bölgesel bir Kürt politikasının olmadığını iddia etmek biraz sürreal gelebilir. Fakat hakikat bu! Türkiye'nin farklı örgütlere yönelik farklı politikaları veya çok kaba haliyle bir siyaseti var. Fakat ne zamanki mesele parçalardan bütüne gitme noktasına gelince, işin rengi değişiyor. Yani, Türkiye'nin bir PKK politikası, PYD politikası, KDP, KYB, Goran ve vesaire yapılara yönelik bir siyaseti var. Ancak bölgesel bir Kürt siyaseti yok. Halbuki bölgede son yıllarda yaşanan gelişmeler, sınırların eski anlamlarını ve formlarını yitirmesi, ve bunun getirdiği fragmentasyon ile iç içe geçmişlik hali meselelere daha bütüncül bir bakışla bakılmasını gerekli kılmaktadır.
Türkiye'nin bu bağımsızlık meselesine yönelik geliştireceği siyaseti de sadece kendisi ile KDP veya kendisi ile IKBY parantezine hapsetmeden düşünmesi gerekir. Türkiye, bu referanduma yönelik ortaya koyacağı siyaseti daha bütüncül bir bakışla bölgesel Kürt siyaseti, hatta kendisinin bölge siyaseti içerisine yerleştirerek formüle etmelidir.
Tabii ki böylesi bir siyaseti geliştirirken de AK Parti'nin eli artık eskisi kadar rahat değil. Özellikle Bahçeli ve MHP'yle kurulan fiili ittifak AK Parti'nin bu konuda daha soğuk kanlı ve iyi düşünülmüş bir strateji geliştirmesini güçleştirecek gibi gözüküyor.