OHAL Komisyon Borsası mı?
Görev ve yetkilerini aşıyorlar, insanları suçlu ilan ediyorlar, ceza yargılamasının ulaştığı karara saygı göstermiyorlar, masumiyet karinesini yok sayıyorlar, beraat kararını kabul etmiyorlar.
OHAL komisyonu, beraat edene de takipsizlik kararı olana da “ret” kararı veriyor, görevine iade etmiyor.
Gerekçe olarak da “iltisaklı sayılma” denilen o uydurulmuş tuhaf “suçlamayı” gösteriyor.
Ret kararını alanlar, OHAL Komisyonunun tam da kendine göre kurduğu, altı adet idare mahkemesinde hak aramak üzere nafile davalar açıyorlar.
Ama aynı “iltisak” parantezi, ne gariptir ki onları bu çok “hassas inceleme” yapan İdare Mahkemelerinde de buluyor.
İdare Mahkemesi hâkimleri de OHAL Komisyonu üyeleri gibi beraat kararını tanımıyorlar, Anayasa ile kendilerine bağlı saymıyorlar, AYM ve AİHM kararlarını dinlemiyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden ayrı bağımsız derebeylikler sanki bunlar.
Kapalı devre iltisak kapanı…
Ama anladığım asıl ret nedeni; Süleyman Özışık ile “iltisaklı olmama”…
Gideceksin Süleyman’a, o halledecek.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun vurguladığı gibi galiba karşımızdaki “FETÖ borsasının OHAL komisyon ayağı”…
Süleyman Özışık’ın bir faydası oldu aslında; “bize ne derler”cilerin şamatasından ürküp yeterince sahip çıkılamayan KHK’lıların çektikleri zulme gözler daha fazla çevrilebildi neyse ki…
CHP, bir süredir hak ihlalleri ile ilgili değerli bir çalışma başlattı, bir “KHK Komisyonu” kurdu.
Genel Başkan Yardımcıları Gülizar Biçer Karaca ve kendisi de bir KHK’lı olan Prof Dr. Yüksel Taşkın, il il toplantılar düzenleyip KHK mağdurlarını dinliyorlar.
Komisyon “[email protected]” adresi üzerinden de tüm KHK’lılara ulaşmak istiyor.
Dün konuştuğum Gülizar Biçer Karaca, çok çarpıcı örnekler verdi.
OHAL Komisyon Başkanı’ndan geçen Haziran ayında randevu istemiş, kendisine ancak Ekim ayı için randevu verilebilmiş.
Komisyon başkanı görüşme sırasında kendilerinin, “beraat kararı, AYM, AİHM kararları ile bağlı olmadığını” söylemiş.
Bir anlama hukuk devletiyle bağlarını kopardıklarını ikrar etmiş…
Hiçbir delil bulunmaz ise KHK’lının çalıştığı “kuruma” soruyorlarmış…
Gülizar Hanım, “mahkeme kararlarını yok sayarak ‘kuruma’ sorulmasından çok rahatsız olmuştum” diyor.
Ben de “kurum’un kim olduğu anlaşıldı” dedim... “Kurum” dedikleri işte Süleyman Özışık’mış, ona soruyorlarmış.
Birbirimize, bir zulüm makinasına dönen OHAL Komisyonu’nda yaşananlardan örnekler verdik.
Benim takip ettiğim davalardan birinde, OHAL Komisyonu “ret gerekçesi” olarak “kurum soruşturma raporunu” gösterdi.
Dosyada görmediğimiz, bilmediğimiz bu raporun istenmesini Ankara 21. İdare Mahkemesi’nden talep ettim. Ortaya bir skandal çıktı.
Müvekkilimin çalıştığı İstanbul Üniversitesi “Soruşturma raporu yoktur” dedi.
Beraat kararı var!
Anayasa Mahkemesi’nin iki hak ihlali kararı var!
AİHM kararı var!
İdari soruşturma da raporu da yok!
Ama ne gam; OHAL Komisyonu da komisyonun hâkimleri de üniversiteden ihracı onayladılar!
OHAL Komisyonu işte bu…
Gülizar Hanım da bana Adana’daki KHK’lılar toplantısından aynı düzeyde dehşet verici bir başka örnek aktardı:
Neden ihraç edildiğini anlamayan bir KHK’lı, araya taraya sonunda neden ihraç edildiğini öğrenmiş:
Oğlu bir yürüyüşe katıldığı için “iltisaklı” sayılmış.
Şimdi sıkı durum;
O KHK’lı insanımızın oğlu yokmuş…
Bunlar Nazi Dönemini anımsatan örnekler…
Dinlerken bana ulaşan, beraat ettiği ya da takipsizlik kararı verildiği halde işine dönemeyen, hayatlarına çökülen insanların öyküleri aklıma geldi.
Adalet haktır, adaletsizlik ise bataklıktır.
Sarsılıp, öfkeleniyorum.
İktidar, itibar, zenginlik, baş döndürür, akıldan kopartır ve kaybetme korkusu derin bir huni gibi iktidar sahiplerini içine çeker de çeker…
Hiçbir kutsal kalmaz… Ahlak ve erdemin yerine utanmazlık, pişkinlik geçer.
Ama seçim sandığı bütün bu yapılanların cevabını verecek.
Hukuka değil güce teslim olanlara ne olacağını hep birlikte göreceğiz…
Yasal düzen, hukukun haksızlığın maşası olmasına izin vermez.
Ya da sürekli izin verdiği hiç görülmemiştir...
Gün gelir, hukuk hesabını sorar…