Umut ve umutsuzluk arasında çaresizlikle geçen altı yıldan sonra…
TSK’nın Gara Dağı’ndaki mağaraya yaptığı “kurtarma operasyonu” sırasında, 13 canımızın terör örgütü PKK tarafından kalleşçe kurşuna dizilerek şehit edilmesi yüreklerimizi yaktı, içimizi acıttı.
Ne kadar üzülürsek üzülelim, içimizin ne kadar acıdığını söylersek söyleyelim, şu bir gerçek ki ateş sadece düştüğü yeri yakıyor. Hem de ocaklara düşen o ateş hiç sönmüyor…
13 vatandaşımız terör örgütüne kurban verdiğimiz ilk şehitlerimiz değil.
Ama bu şekilde verdiğimiz ilk şehitlerimiz. Bu 13 insanımız çatışma esnasında şehit düşmediler.
Bir mağaranın içerisinde bir gün evlerine dönmenin umuduyla geçen altı yılın ardından sonra şehit edildiler. İnsanı en çok bu kahrediyor.
Dile kolay altı yıl…
***
PKK tarafından ilk kaçırılan kişi polis memuru Vedat Kaya; 24 Temmuz 2015’te Muş’tan kardeşinin düğün konvoyuyla memleketi Mardin’e dönerken Diyarbakır -Bingöl yolu karayolunda kaçırılmış. Kaçırıldığında 27 yaşındaymış.
Yine polis memuru Sedat Yabalak 28 Temmuz 2015 tarihinde, izinli gittiği Erzurum’dan ailesi ile birlikte görev yeri Şanlıurfa’ya dönerken Diyarbakır yolunda otobüsten indirilerek kaçırılmış.
Hava Savunma Uzman Çavuş Hüseyin Sarı 13 Ağustos 2015 tarihinde, düğünü için memleketi Kahramanmaraş’a giderken yolculuk yaptığı otobüsten indirilerek kaçırılmış. Şehit Sarı kaçırıldığında 26 yaşındaymış.
Jandarma Er Süleyman Sorgun 15 Ağustos 2015 tarihinde, aile ziyaretinden dönerken kaçırıldı. Şehit er Sorgun kaçırıldığında 26 yaşındaydı.
PKK, Başçavuş Semih Özbey’i 18 Eylül 2015’te görev yaptığı Rize’den dönerken, Tunceli-Erzincan karayolundan kaçırdı.
Uzman Erbaş Mevlüt Kahveci’yi PKK 21 Eylül 2016 tarihinde Hakkari Çukurca yolunda kaçırdı.
13 şehit insan 13 yürek burkan hikaye 13 yarım kalmış hayat…
Altı yılda bu ülkede neler değişti, neler yaşandı…
***
13 canımız bir mağaranın içerisinde, çaresizlik içerisinde kurtarılmayı beklerlerken AK Parti iktidarında iki kez başbakan değişti.
Kaç kez kabine değişti.
İktidar 2017 yılında Türkiye’nin “beka sorunu ile karşı karşıya” olduğunu söyleyerek Türkiye’yi parlamenter sistemden “tek kişilik” hükümet sistemine geçirmesi için referanduma götürdü.
2018 yılında Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi seçimleri yapıldı. AK Parti ve MHP 2018 seçimlerinde seçmenlerden terör örgütü PKK’ya gününü göstermek, terör örgütü PKK’nın Kandil’de üzerine beton dökmek için oy istedi. Türkiye Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçti.
2019 tarihinde yerel seçimler yapıldı…
Daha neler yaşandı ülkemizde, TBMM’nin gündemine neler girdi neler de… Bir tek TBMM’nin gündemine 13 canımız girmedi.
Hakkını yemeyelim muhalefet partileri bir iki kez akıbetlerini sormuş. Ama o kadar…
Yeterli miydi sorusunu sormak hakkımız…
***
Sözcü Gazetesi’nden İsmail Saymaz dün şehitlerimizden Başçavuş Semih Özbey’in babası Gürsel Özbey ile görüşmesini köşesine taşıdı.
Öğreniyoruz ki şehit Özbey’in babası Malatya Ticaret Borsası eski Başkanı Gürsel Özbey, oğlu ile 12 asker ve polisi PKK’nın elinden kurtarabilmek için altı yıldır çalmadık kapı bırakmamış.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eski Başbakanlar Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırım olmak üzere bütün devlet yetkilerinin kapılarını çalmış, oğlunun akıbetini sormuş.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (işe gelince milli iradenin temsilcisi hepsi) HDP’liler dahil bütün siyasi partileri ziyaret etmiş.
Şehit Özbey’in annesi Şadiye Özbey Diyarbakır’da HDP il başkanlığının önünde yapılan anneler nöbetine katılmış.
Şehit babası Özbey’in İsmail Saymaz’ın “Nasıl geçti bu altı yıl?” diye sorusuna verdiği cevap insanı kahrediyor:
“Nasıl geçirilir, söyleyeyim. Her gün ölen bir insan… Her gün çocuğunun ne olduğunu, ne yiyip ne içtiğini… Eğer anlatılanlar doğruysa bu çocuklar her gün işkence görmüşler ya! Var mı böyle bir adalet, var mı böyle bir dünya ya! (Ağlıyor) Var mı? Bu sözün bittiği yer. Bu insanlık dışı bir şey. Eğer doğruysa çocukların cesetleri üzerinde işkence gördükleri, ayaklarının kırıldığı… Nedir bu ya! Var mı böyle bir şey! İnsan hakkı kutsal değil mi?” (Sözcü, 16 Şubat 2021)
Baba Özbey, Saymaz’a diyor ki:
“Siyaset bunu çözecekti. Bu işin çözümü siyasilerdi, ben değildim. Ben devlet değilim. Devleti yöneten siyasiler. Buna bütün partiler dahil.”
***
Haksız mı? Siyaset; muhalefetiyle, iktidarıyla 13 canı kurtaramaz mıydı?
Muhalefet partisindeki siyasetçiler 6 yıl boyunca neden TBMM’yi inletmediler, iktidara her gün 13 canımızın akıbetine sormadılar.
Soramazlar mıydı?
Tamam, devlet terör örgütüyle pazarlığa girmez de devlet terör örgütünün rehin tuttuğu 13 vatandaşının hayatını kurtarması için bir akıl ortaya koyamaz mıydı?
2019 belediye seçimlerini Cumhur İttifakı kazansın, Kürt oyları Millet İttifakı’na gitmesin diye Munzur Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Ali Kemal Özcan’ı terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’a gönderen siyaset kurumu PKK’nın rehin tuttuğu 13 canımızın hayatı için de gönderemez miydi?
Ya da başka bir çözüm yolu bulunamaz mıydı?
Altı ay değil dile kolay çaresizlikle geçen altı yıllık bir bekleyiş…
***
Partisinin Rize, Aksaray, Eskişehir ve Konya kongrelerinde konuşan Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, kalleşçe şehit edilen 13 sivil vatandaşımızla ilgili yaptığı açıklamada şöyle dedi:
“Bu kardeşlerimiz teröristlerin ellerinde esirdi. O günden bugüne bu kardeşlerimizi nasıl kurtaracağız, hep bunun hesabını yaptık. Çok uğraştık. En son bu operasyonların yapıldığı gece, artık bu operasyonları yapmak suretiyle bu kardeşlerimizi kurtaralım istedik gel gör ki başaramadık.” (15 Şubat)
Neden başarılamadı? Neden operasyon başarıyla sonuçlanmadı? Sonuçlanamadı?
Sayın Erdoğan “İşin gerçeği nedir bunları anlatacağız, işin içinde olan Milli Savunma Bakanım, Genelkurmay Başkanım, İçişleri Bakanım anlatacak” dedi.
Elbette anlatsınlar, anlatmalılar da…
***
Hayatta kalma mücadelesi veren, seslerini duyurmaya çalışan 13 canımızın sesi neden duyulmadı? 2019 tarihinde ailesine yazdığı mektupta “Sesimizi artık birileri duysun diye yazıyorum. Burada bize mektup yazma imkanı yıllar sonra çok geç olsa da verildi. ‘Mektup yazabilirsiniz biz ileteceğiz’ denildi. Ben de bu imkanı değerlendiriyorum” diyen şehit Semih Özbey’in ve 12 şehidimizin sesi canları sağken neden duyulmadı?
Bu mektuptan sonra devlet hangi adımları attı, mesela?
Ama işin aslı ne olursa olsun bir terör örgütünün elinde 13 vatandaşımızın 6 yıl boyunca rehin tutulması başlı başına bir ayıptır. Sonuçta 13 vatandaşımız kaçırıldığında bu ülkede başka bir siyasi parti iktidarda değildi?