Merkez üssü Ankara…
Madem ki AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik enkaz altından yükselen feryatların ortasında hamaset yapıyor, siyasi popülizm yapmaktan imtina etmiyor, göğsünü gere gere “Cumhur İttifakı olarak sahadayız” diye açıklamalar yapıyor… Madem ki 20 yıldır ülkeyi aralıksız yöneten bir iktidarın yetkilileri olarak hiçbir mahcubiyet duymadan enkazlardan yükselen çığlıkların, feryatların arasında siyaset yapıyorlar…
O zaman hadi açık açık konuşalım:
Bu satırları yazarken can kaybımız 3 bin 700'ü geçmişti. Çöken binaların altında anneler var, bebekler var, babalar var, evlatlar var, yaşlılarımız var. İnsanlarımız var, insanlarımız… Bu ülkenin insanları enkazın altında, yardım çığlıkları arşı alayı titretiyor…
Geçen zamandan, eksilerdeki kış soğuğundan an ben an ölümler artıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Can kaybının nereye yükseleceğini bilmiyoruz” dedi… Bunca can kaybımızın sebebi Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki deprem mi?..
Felaket hangisi? Neye felaket diyoruz? 7.7 büyüklüğündeki depreme mi felaket diyoruz, yoksa 7.7’lik depremin yıkıcı sonuçlarına mı?
Felaketin adını koymaktan başlayalım.
***
Deprem doğa olayı, depremi felaket yapan can kayıplarıdır.
Can kaybımızın bu kadar yüksek olmasının sebebi 7.7 büyüklüğündeki deprem değil, deprem öldürmedi insanlarımızı. Zira bu büyüklükteki depremler iyi hazırlıklı ülkelerde bu kadar can almıyor, bu çapta tahribat yapmıyor?
Bu kadar insanımızı Ankara’nın tedbirsizliği, kötü yönetimi öldürdü.
Bunu ben söylemiyorum, ben de söylüyorum elbette ama hop oturup hop kalmayın, arkanıza bir yaslanın ve Erdoğan’ın şu sözlerini okuyun.
AK Parti iktidara geldikten tam 7 hafta sonra Bingöl’de deprem olmuştu. 6.4 şiddetindeki depremde 200’e yakın kişi hayatını kaybetmiş, 624 bina çökmüştü. Çiçeği burnunda başbakan olarak hiç beklemeden Bingöl’e giden Erdoğan “Yeraltında fay kırıklarından önce bağışlayın söylemek zorundayım, kırılan ar damarlarıdır. Malzemeden çalmanın arkasında ahlak hırsızlığı, demokrasiden çalmak, hukuk kapkaççılığı, siyaset yankesiciliği ve kamu yönetimi kalpazanlığı yatmaktadır. Bu olay, kamu otoritesinin devlet imkanlarını nasıl kullandığını bütün çıplaklığı ile ortaya koymuştur. Olay kader diye geçiştirilemez.
17 Ağustos depreminden sonra TBMM’de deprem araştırma komisyonu kuruldu. Komisyon 38 öneride bulundu. Hükümetin neler yapıp neleri yapmadığı işte ortada. Sorun, sadece inşaat malzemesi çalmaya indirgenemez. Depremlerden sonra ortaya çıkan felaketler aslında geçmişten bugüne miras kalmış bir yönetim sorununun sonucudur. İnşaatlarda zemin etüdü, malzeme ve kontrol eksikliği varsa netice bu olur” demişti. (6 Mayıs 2003)
2 Ekim 2019 tarihli açıklaması şöyle:
“Deprem değil, bina öldürür gerçeği, her depremde bir kez daha yüzümüze adeta şamar gibi inmiştir. Türkiye’de uzun yıllar boyunca inşaat faaliyetleri tabii afet faktörü gözetilmeden özensiz bir şekilde yürütülmüştür.”
7 Mayıs 2014 günü şöyle demiş: “Afetleri engellemek mümkün değil. Ama bu tür olayların en az can ve mal kaybıyla sonuçlanması için hükümet olarak alabileceğimiz tedbirler var. Takdir-i ilahi karşısındaki acziyetimizi biliyoruz ancak Peygamberin buyurduğu gibi devemizi baştan sağlam bağlayacağız. Evvela bilimin, tekniğin, teknolojinin sunduğu imkanları sonuna kadar kullanacağız. Japonya’da 8-9 şiddetindeki bir depremde hiç can kaybı olmazken, hiçbir bina yıkılmazken, ülkemizde 6 şiddetindeki bir deprem ciddi mal ve can kaybına yol açabiliyor. Aradaki fark nedir? Fark Japonya’da binaların deprem gerçeğini göz önünde bulundurarak inşa edilmesi, biz de ise durumun dikkate alınmamasıdır.”
***
Gördünüz mü? Okudunuz mu? Elbette ki depremin öldürmediğini, binaların öldürdüğünü ilk tespit eden Cumhurbaşkanı Erdoğan değil, bu bilimsel bir gerçek. Ama bunu söylemesi önemli.
7 aylık iktidarda olmanın konforu ve suçsuzluğu, sorumsuzluğu içerisinde hem de enkazları arkaya alarak “kırılan fay hatları değil” demek kolay.
Peki ya şimdi?
Geliyorum diye diye gelen Maraş depremin sorumlusu kim? Kimse iktidardan depremi önlemesini beklemiyor, zaten böyle bir görevi de yok, depremi, seli, afeti engelleyecek insan üstü bir güce de sahip değil.
Ama doğruya doğru Sayın Erdoğan haklı. Maraş, Hatay, Adana, Antep, Adıyaman, 7.7 büyüklüğündeki deprem “kamu otoritesinin devlet imkanlarını nasıl kullandığını bütün çıplaklığı ile ortaya” koyuyor.
Dolayısıyla evet 7.7 büyüklüğündeki depremin merkez üssü Maraş ama bunca can kaybının sebebi, 7.7 büyüklüğündeki depremin felakete dönüşmesinin merkez üssü Ankara’dır.
Kötü yönetim sebep Maraş, Hatay, Adıyaman, Antep neticedir.
13.09.1924 tarihinde meydana gelen büyük depreminin akabinde Erzurum’a gelen Atatürk şu sözlerinde ne kadar haklı: “Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır, geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur.”