Melih Bulu Boğaziçi’ne niye rektör yapıldı?
Yıl 2008. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan İstanbul Teknik Üniversitesi’nde düzenlenen “2008-2009 Akademik Yılı” açılış töreninde yaptığı konuşmada şunları söylüyordu:
“Hükümet olarak şuna bütün kalbimizle, samimiyetimizle inanıyorum ki üniversiteler, eleştirel aklın, özgür düşüncelerin evi, yuvası olmalıdır. Üniversiteler, her türlü siyasi müdahaleden, devletin, hükümetin müdahalesinden kesinlikle uzak tutulmalıdır. İdeolojik yaklaşımlar bizi bir yere vardırmıyor. Tam aksine ülkemize kaybettiriyor.”
Hükümet olarak eleştirilere, aykırı fikirlere açık olduklarının altını çizen Erdoğan, ülkelerin gelişmesinde üniversitelerin önemine değinmiş. AK Parti hükümeti olarak her şehre üniversite açacaklarını söylüyor ve her şehirde üniversite olmasının önemini şöyle anlatıyordu:
“Her ilde bir üniversite açacağız. Ve bütün üniversitelerimizin dünya ile rekabet edebilir bir noktaya ulaşması için de gayret göstereceğiz. Bundan da kimsenin şüphesi olmasın. Geleceğin Türkiye’sinin bugünkünden daha iyi olmasını istiyorsak, daha kalkınmış ve ilerlemiş bir Türkiye’yi istiyorsak yapmamız gereken şey eğitime, bilime yatırım yapmaktır.” (12.9.2008)
Aynı konuşmasında Erdoğan her zaman yaptığı gibi rakamlarla kaç derslik açtıklarını, kaç okul binası yaptıkları, kaç adalet sarayı yaptıklarını, kaç imam hatip lisesi, kaç ilahiyat fakültesi açtıklarını sıraladı.
***
Biliyorsunuz zaman zaman Erdoğan’ın geçmişte yaptığı konuşmaları hatırlatıyorum. Bu konuşmasını da neden hatırlattığımı anlamışsınızdır…
Bu satırları okuyunca sizler de şunu düşünmüş olmalısınız…
2008 yılında “üniversitelerin siyasi ve devlet müdahalesinden uzak tutulması gerektiğini” söyleyen, “ideolojik yaklaşımların ülkemize kaybettirdiğini, bizleri bir yere vardırmadığını” ifade eden ve bu düşüncelerinde de samimi olduğunu açıklayan Erdoğan, 2021 yılında tam aksi bir yaklaşım içinde nasıl olabiliyor? Bir siyasetçi 2008 yılında sarf ettiği sözler orada kayıtlı dururken o sözlerin aksi bir tavır içerisinde nasıl olabilir?
Bir siyasetçi toplum nezdindeki tek sermayesi olan “güvenilir siyasetçi” özelliğine zarar verir mi, kendi ayağına sıkar mı?
Bir parantez açalım:
Şu da bir gerçek, Sayın Erdoğan’a bu konuşmalarını hatırlatacak, dün bunları savunuyordunuz, bugün tam aksi bir yaklaşım içinde değil misiniz? diye ona soracak gazeteciler yok, medya kurumu yok. Dolayısıyla toplum da balık hafızalı olduğu için bir de işin içinde “biz” ve “onlar” kutuplaşması olduğundan Erdoğan için geçmişte ne dediğinin, ne yaptığının bir maliyeti de olmuyor. AİHM basın özgürlüğü kapsamında verdiği kararlarında boşuna medya için “siyasi hayatın bekçisi”, “kamu bekçisi” tanımını yapmıyor.
Parantezi kapatalım…
***
Soru şu:
Evet, AK Parti 18 yıllık iktidarı döneminde neredeyse her ile bir üniversite açtı. Peki, her ile üniversite açmakla övünen, şehirlerde açtığı üniversitelerin isimlerini sayan, kaç tane üniversite açtığının rakamlarıyla övünen Cumhurbaşkanı Erdoğan açtığı üniversitelerin kalitesiyle de övünebiliyor mu?
AK Parti iktidarı döneminde kurulan üniversitelerden hangisi bir Boğaziçi, bir ODTÜ oldu. AK Parti iktidarının destekleriyle kurulan vakıf üniversiteleri bir Koç, bir Sabancı olabildiler mi?
Koç, Sabancı üniversitesiyle kalitede, nitelikte yarışan, Sayın Erdoğan’ın ifadesiyle “dünya ile rekabet edebilecek” noktada olan bir Şehir Üniversitesi vardı onu da Sayın Erdoğan siyasi meydanında kurban etti. Sayın Erdoğan gururla gösterebileceği bir üniversiteyi, siyasi iktidar hırsı için gözünün yaşına bakmadan kapısına kilidi vurdu geçti.
AK Parti iktidarları döneminde adalet sarayları yapıldı, üniversitelerin sayıları arttı. Derslikler arttı. Ama sayısı artan hiçbir şeyde kalite artmadı.
Kalite tutturamayan AK Parti iktidarı gözünü kaliteli kurumlara dikiyor ve oraları ele geçirmeye, o kurumlarda tahakküm oluşturmaya, o kurumlarının başına en partizan adamlarını getirerek “kurumları kendileştirmeye” çalışıyor.
***
AK Partili Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör yapılmasının başka bir nedeni yok. Açtırdığı üniversitelerde Boğaziçi kalitesini yakalamayan AK Parti iktidarı kendi adamını rektör yaparak meseleyi çözüyor! Mesele bundan ibarettir.
Kamuoyunun bütün tepkilerine rağmen, öğrencilerin bütün feryatlarına rağmen geri adım atmaması bu yüzden.
Medyada böyle, devlet kurumları böyle, yargıda böyle…
AK Parti medyada sağlıklı bir zihniyet dönüşümüne öncülük etmek yerine, geçmiş dönemde kendisini eleştiren medya kurumlarını ele geçirmeyi tercih etti. Liyakat ve ehliyet sahibi akademisyenlerini rektör yapmak yerine yetersiz akademisyenlerini rektör yapabilmek için kanunlarla oynadı. Normal şartlarda doçent, profesör unvanı alamayacak partileri için standartları düşürdü. Hiçbir akademik makalesi olmayan isimler rektör yapıldı.
***
Dün Ahmet Taşgetiren ve Yıldıray Oğur ile birlikte Karar TV’de ağırladığımız eski YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan “Televizyonlarda AK Parti sözcüsü gibi konuşan rektörler görüyorum ve çok şaşırıyorum” dedi.
İsmi aklıma gelmediği için Sayın Özcan’a “Bu da bir şey mi Sayın Özcan, 2015 yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nin rektörü de AK Partili siyasetçilerle birlikte AK Parti’nin seçim bürosunun kurdelesini kesmişti” diyemedim.
Aslında şaşırmamak gerekir. Neden şaşırılıyor ki… Doçent, profesör olabilsinler diye standartlar düşürülmüş. Yeterlilikleri olmadığı halde rektör olabilsinler diye kanunlar değiştirilmiş.
Bu vesile ile ülkemizin saygın hukukçularından Prof. Dr. Kemal Gözler hocamızın 2019 yılında kaleme aldığı “Akademinin Değersizleşmesi Üzerine” başlıklı makalesini mutlaka okumanızı tavsiye ederim..