Yağmur düşünceleri
Dayanamayıp içimdeki sesleri bastırmak için, biraz kendimden, biraz şikâyetlerimden, biraz kayıtlanmış bir şekilde devam eden alışkanlıklarımdan kaçmak için kendimi yola bıraktım. Bıraktım çünkü yürümedikçe, soğuk bir havada içini titretmedikçe, nefes almayı özlemedikçe az az kayboluyor insan. Yağmur yağmaya başlayınca avuçlarımdan kaydıkça silikliğim geçiyor, varlığım adeta ortaya çıkıyor. İçim yıkanıyor, dışım sırılsıklam, yağmurun güzelliğine bırakıyorum kendimi.
***
Despot bir dünyanın çocukları olduk. Şefkatsiz bir dünyanın çocuklarıyız artık.
Asalete, yağmura, şefkate ihtiyacımız var.
“Yağmur yağıyor, ıslanıyor etraf / ağlasak kimse anlamaz değil mi?” Öyle mi diyordu şair?
Bu sözler arasında kendimi şarkıya kaptırmışlığım. Katlanılası ağrılarım, hû sesleri, illa hû sesleri...
Yağmur yağıyor ve yetişmem gerek nasibime.
Ben seni kaç istasyonda kaybettim. Ben seni kaç dervişe danıştım. Kaç dergâha girdim unutmak için varlığını. Sonunda varlığımı unuttum. Unutunca hatırladım seni, unutunca anladım seni. Eriştim sesi kısık bir hududa. Durdum. Durmam gerekirdi. Yol insanı terbiye ederdi. İlkin senin yokluğun sandım, sonra yandım. Yalvardım, küle döndüm. Çöle düştüm, savruldum. Sonra kaybettim aklımı, idrâkimi, sevmiştim. Gerçekten seven, neyi kaybetsin ki!
***
Yolcu olmak böyledir, asaletin peşine düşersin. Leyla olur hakikat gönlünü çalar, garip olur vicdanını yoklar, söz olur kurulur aklının tahtına. Yitirir bulursun, ateşe atlatır çıkman için yanman gerekir. Suya düşürür hakikat, çıkman için durulman gerekir. Aşık eder bulmak için unutman gerekir. Yola düşürür, ayaklarına acı getirir, yürümen için sürünmen gerekir.
Yağmur yağıyor. Ben hiç hakikat için süründüğümü hatırlamıyorum. Ben senin peşinden bile böylesine anlamlı koştuğumu hatırlamıyorum. Şayet koşsaydım ve yetişseydim, tutabilseydim yani beni bırakmana izin vermeseydim... Yani mesela bütün bu yaraların sahibi bir tek ben olabilseydim, söylemezdim bu nasıl bir sırdır. Sır olurdum sırrımla.
İçine düşmediğin derdin hamalı olmak dile kolaydır. Biz hep kolaylıklar diledik birbirimize. Oysa hiç senin için mücadele vermemişim. Kendimi hiç hakikatte bir gönüle girmek için yormamışım, yaralanmamışım hiç bu denli derin. Sadece yüreğimi serinletmişmişim, kandırıp durmuşum bunca zaman kendimi, hiç nefes alıp vermemişim yürekten!
***
Beni affet sevdiğim, beni affet hakikatim, beni affet yolum, sonum, dünüm, ölümüm... Bu hayatta çok şeyin, belki de her şeyin, peşinden koşmuşum. Çok kez düşmüşüm. Bir kez görmemişim burnumda sızlayan aşkın hasretini, bir kez idrâkin lezzetini ve bir kez seni! Seni görememek değil mi kör olmak? Seni bilmemek değil mi hakikati saklamak? Seni bırakmak değil mi hakikati aralamak? Kalakalmak yazgının ortasında, yalınayak, bir başına ve kimsesiz... Şimdi tüm yaralar müstehaktır bana; yalnızlık, yorgunluk, susuzluk... Ama sen yine de yağmurlu havalarda yokla beni. Ben unutsam bile seni.
rahmet bekleyen insanların
rahmet yüklü bulut ol semasına.
yalnız sen boşalt nasibini
aç ve tok toprağa.
yağmur ol, bulut ol, şarkı ol
yalnız esirgeme kendini bizden.
içinde yüzdüğün denizden
daha derindir gecemiz.
boşal ey yağmur boşal artık,
yeter susuzluğumuz.
çatlayan dudak
çatlayan toprak
ve namütenahi uykusuzluğumuz.
Rüştü Onur