Söz

İnsan, kelimeyi aramaya devam edecek kuşkusuz. Toprağını, sözün en güzelini, en mahremini, en aşikar olanını aramaya…

Kelime, hayatımızla doğrudan ilişkili. Hayatlar ne kadar şahsiyetliyse kelime de aynı ölçüde şahsiyetlidir. Kelimelerimiz kalbe işliyor mu; başı dik, alnı açık mı? Sözümüz kalbe işlemiyor, alnı açık, başı dik değilse biz öyle olmadığımız içindir. İnsanın hayatı bir tezekkiye, arılaşmaya ve berraklığa yönelmişse kelime de en güzeliyle nasibini alır ondan. Söz hayat bulur, gönle ulaşır. İnsanla hemhal olan söz kalbe nüfuz eder, hikmete dönüşür. Kalp kelimeye yürür ve onu fetheder. Aşk ve hikmetten nasibini almayan söz yüktür kalbe.

***

Abdulkadir Geylani Hz.leri için anlatılan bir menkıbe vardır. Geylani hazretleri her Cuma bir camide vaaz verir, namazdan önce cemaate konuşur. Yine bir alim olan oğlu da vaaz halkasındadır. Oğul, babasının yaptığı her sohbette cemaatin bambaşka bir halet-i ruhiyeye girdiğine, haşyetten kavrularak ağladığına şahit olur. Geylani Baba bir gün hastalanır ve oğlundan Cuma vaazını vermesini ister. O da babası gibi tesirli konuşma gücüne sahiptir. Pek çok hassas meseleye değinir ama sohbetin cemaat üzerinde hiçbir etkisi olmaz. Durumu babasına anlatan oğul, “Haftaya gel, vaaza dikkat et ama” cevabını alır. Geylani vaaza başlar. Besmeleden sonra: “Ey cemaat! Komşumun bir tavuğu vardı, hastalandı ve dün öldü” der. O sözleri duyan cemaat başlar ağlamaya. Olup biteni anlayamayan oğul, babasından işin sırrını öğretmesini ister. Geylani’nin cevabı, kalbe dokunan yağmur tanesi cinsindendir: “Benim gibi çöllerde yirmi beş yıl ot yiyerek gezip tezkiye-i nefs eylersen, kullandığın kelime de o temizlikten payını alarak gelir.”

Söz, en çıplak haliyle çarpar kalbe. Tesirin sırrı orada. Kelimenin de tezkiye-i nefsi, çilesi var. Kelimeler özel hücreler yapılıp bir çileye tâbi tutulmazsa, bir riyazetten geçmezlerse, aç susuz kalmazlarsa kendi kaderlerini yaşarlar ama bir tesirleri olamaz.

***

Söze bir keyfiyet, bir mana, bir ahlak elbisesi giydirir insan. Kelimeye sevgi, şefkat ve ahlak kazandırmayı başaran, sonu gelmez bir sevinci yaşar. Hüzün kelimesi bile sevince dönüşür. Hüznü bile güldürebilir insan. ‘Acı’nın dahi tebessümle karşısında durduğunu görür. Çünkü ‘acı’nın bedelini, kefaretini ödemiştir insan; ‘kazaya bırakmamıştır’ kelimeyi. Oradan da bir neşe ve muhabbet hasıl olmuştur. Acı’dan sevinç yaratandır Allah. “En derin acılardan çıkar, en büyük sevinçler.”

Kelime de söz de ertelenmez. Hakkı elinden alınmış, hakkı teslim edilmeyen, haksızlığa uğrayan her şey gibi ertelenen kelime de söz de yorar. Bizi yormakla kalmaz, kendi de yorulur, eskir ve köhne bir hal alır. Ertelenen sözün kazası olmadığı gibi ‘farz-ı kifayesi’ de yoktur. Yazdıklarımız için de bunu söylemek mümkün. Yazmanız gereken bir meseleyi erteliyorsanız eğer o size zarar verir. Oysa söylenmesi gereken şey söylenir. Öylesine bir tebessüm de küçük bir eylem de sevgiliye söylenecek bir güzel söz de ertelenmemeli. Merhamet ertelenmez.

Kelimeler de insanlar gibidir. Kelimenin de bir ahlakı var. Her söz kendi tabiatına ve fıtratına uygun bir şekilde kendini açığa vurur. Kelimeyi doğru inşa etmek gerekir. Birbirinin alanına girmeye çalışan kelimeler varsa şayet orada karmaşık bir durumla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Yaşadıklarımızın önemli sebeplerinden biri, kelimelerimizin birbirinin alanına müdahale etmesidir. Her kelimenin bir çerçevesi, bir muradı vardır. Şayet biz ‘doğru’ kelimesini ‘yanlış’ı murat ederek kullanıyorsak ‘doğru’ ahlaki olandan uzaklaşır, yanlışın alanına girer, onu da ifsat eder.

Kelime tüm anlamlarıyla, ahlakı, estetiği ile bilinir; onlarla bütünleşir. İnsan, sözü damıttıkça onu kendisine dönüştürür. Kolu kanadı kırık kelimelerden bir aşk doğar mı, bilmem. Kelimenin içindeki insana ulaşmanız gerekecek çünkü. Buna ulaşılabilirse dilden dökülen de yazıya işlenen de aynı şekilde değerli olacaktır.

Hayat ahenk ile kaimdir, onu dil ile kavrar insan. Söze hakim olunmaması, sözde aslın görülmemesi, dil kadar hayatın da ahengini bozar.

Telaffuz edilen her kelimenin içinde bir insan var. İnsanın özünde bizi biz kılan nefes, ruh vardır. O nefese, o kelimeye erdiğimizde insan olmaya vasıl oluruz.

***

Kelime güller gibi kendi köklerinden doğar. Geleceğe köprü kuran, zamanın ruhunu, rengini insana fısıldayan, sözü güçlü kılan, insanı yontan, zamanı inşa eden o estetik ruhtur. Söz bir incelikle kıymet kazanır, kelimenin letafetle işlenmesiyle… Demir topraktandır ancak kılıç işlenerek ondan elde edilir. Demiri döven, suyunu veren, onu işleyen demirci suyunu az verirse demiri eğer, çok verirse kırar.

Sözün damıtıldığı ocak dil, ustası kalptir.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum