Ordu’nun dereleri
Ordu’nun dereleri
kara yosun bağlıyor
kalk gidelim sevdiğim
annem evde ağlıyor
Yıllar önceydi Gökhan Akçiçek’in “Ordu Yetiştirme Yurdu” şiirini okudum bir yerde. Çok güzeldi. Herkese okudum sonra onu. O gün bugündür çok severim Ordu’yu. Yürekli Ülkücüler tanıdım Ordulu. Atila Kutlutaş’la sevdim… Kıymetli dostum Erkut Ayvazoğlu’na da yıllardır “Bir Ordu yazısı yazacağım” der dururum. Nasip oldu. Kadim dost Atila Kutlutaş’a da sürpriz olsun.
***
Sözün başında söylemek isterim. Sevgisini imandan gördüğüm Türkiye’mizde “Karadeniz” veya “Doğu Karadeniz” denildiğinde aklımıza yalnızca Trabzon, Rize, kısmen de Artvin bölgesi geliyor. Oysa “yeşil vatan Karadeniz” o şehirlerle sınırlı değil. Biliyoruz ama öyle bir algı yer etmiş memleket sathında. “Karadeniz denince Trabzon ve Rize’yi anlayacaksınız” diye bir dayatma yok belki ama diğer Doğu Karadeniz illerine yönelik bir görmezden gelme tavrı olduğunu düşünüyorum.
Bir “Laz kültürü” veya “Laz muhabbeti” var bilirim. Ama onun da Trabzon-Rize-Artvin dışındaki diğer Karadeniz illerinde yaygınlığı yok, onu da bilirim. Kaldı ki o illerin varlığı sadece “Lazlık” parantezine alınacak kadar küçük değil.
Trabzon’u da Rize’yi de Artvin’i de çok severim ayrı mevzu. Haritada Trabzon’un olmağı bir Türkiye’yi kabullenemem. Aşklarını Mekke’ye, Medine’ye taşıyan Trabzonlular sevilmez mi? Ancak Karadeniz denildiğinde Trabzon, Rize gibi sadece birkaç ismin akla gelmesi ve otomatikman bir Lazlık bağlantısının kurulması, 2018 Türkiye’sinde biraz eksik ve üzücü duruyor.
Bu hissiyata nereden geldim? Söyleyeyim, bu hissiyata geçtiğimiz günlerde sosyal medyada ortaya çıkan ve sıcacık gülümsemesiyle, şen kahkahasıyla izleyenlere de moral saçan Ordulu işçi kardeşimizin videosu sebebiyle kapıldım. “Yoğun bir kar yağışı başladı” sözleriyle “canlı yayın” yapmaya çalışan arkadaşın görüntülerine siz de denk gelmişsinizdir. Gülerek izledim. Sonra başka bir şeyi hatırladım. On yıl olmuştur herhalde, “Artist ne arar la pazarda” çıkışıyla tüm Türkiye’de fenomen haline gelmişti Ordulu bir dayı. Karadeniz’deki çeşitliliğe epey bir kapı aralamıştı. “Aaa bu insanlar Trabzonlular gibi konuşmuyormuş yahu” şaşkınlığına yol açtığına şahit olmuştum.
Yani demem o ki dostlar, Karadeniz ve hatta Doğru Karadeniz çeşit çeşittir ve her biri farklı eğilimlerle öne çıkar. Trabzon’la Rize, Rize’yle Ordu arasında bile ciddi farklar vardır mesela, ama Türkiye’de bunu pek bilen yoktur.
Halbuki bugün “Sen Anlat Karadeniz” dendiğinde onlarca ve yüzlerce farklılığın akla gelmesi gerekmez miydi?
***
Ne söyleyeyim bilemedim, genellememe konusunda ümidimiz bâkidir, onu öğrendim. Mevzuyu da uzattım, Ordu muhabbetine giremedim. Boztepe’yi, fındık bahçelerini, bir zamanların üç büyükleri deviren Orduspor’unu anlatamadım. Nasip.
“Bu nasıl bir Ordu yazısı?” diyeceksiniz, bu da böyle bir Ordu yazısı işte.
Söylemek isterim ama, ben öyle güzel bir yeşil belde görmedim. Denizi de yeşili de gidin Ordu’da sevin. Cömertleri, delikanlıları orada görün.
Naci Altaş’ı hatırlarım bir de, deli yürek dostumu. Cennetlerde ağırlansın.