Hikâyemizi ararız
bizim işimiz değil kırmızı gülün sırrını anlamak
bizim işimiz belki de
yüzmektir kırmızı gülün büyüsünde
bizim işimiz belki de
nilüfer çiçeği ve çağımız arasında
hakikatin şarkısının peşinde koşmaktır
Sohrab Sepehri
Akıyoruz, hiçbir şeyi doldurmadan öylece akıp gidiyoruz. Yoldayız. Bir şeyin peşindeyiz. Bir ses, bir renk, bir merhabanın peşinde hikâyemizi arıyoruz. Hikâye dediysek zamanda akıp gitmeyecek, bizi durulanmaya, bizi kıymetli vakitleri tatmaya iten hoşluğumuzdan bahsediyoruz.
***
Vakit akar. Günler dibi delik kova. Kovamız boş, heybemiz boş, gönlümüz boş, halimiz boş.
Hikâyemizi ararız.
Kendimin kendisinin peşine koşup duruyorum. Bir oyun halindeyim, bir oyun alanındayım, bir kovalamaca bu. Tüm oyunlar, etraftaki sesler o kadar hoş ki.
Ben annemin sesine benzeyen, dünyaya gönderilişimi anımsatan, gönül yanığı olan bir şeyi arıyorum. Beni kapılardan geçirecek o hikmeti arıyorum. Kabımı doldurmasa da halimi olduran naifliği arıyorum; çer çöp değil hakikatin çizildiği o tabloyu.
Saadetten mütessir bir hayatı…
Saadetten müteessir olmuş bir hayattan ne anlarsanız onu.
Razılık deyince rızkın bolluğunu arıyorum.
Hüda’ya müteşekkir bir an arıyorum.
***
Ruhu derin ırmaklar...
Kalplere serin serin akan ırmaklar...
Bazen bir bardak su, bazen bataklık, bazen okyanus, bazen göl olursunuz.
Bir bardak su olup bir insana, bir bataklık olup kamışlara, bir okyanus olup balıklara, bir göl olup tarlalara fayda vermenin muhteşem hissiyatı...
Yanarız. Hikâyemizi ararız. Küller savrulur da hikmetin kırıntıları insana ulaşır. Hakikat de bulurmuş ince sızıyı, doğru yolcuyu. Bunu öğrendim bir paslı bıçak gibi. Ölünce sahibi nakışı eksik kalmış bir el işi gibi öğrendim bunu.
Kesilmeyen yaradan kan akmaz. Her yaradan kan gelmez. Her olan yara değildir. Her kesik kırgınlık doğurmaz. Her peşine düştüğümüz de hakikat...
Boşa verilen çaba fazla naz yapan âşık gibi usandırır. Yoldan da usanırsın dibi delik günleri yaşarken. Ne zaman hayretini yitirdin, korkasın hikâyene yetişememekten. Ne zaman usandın, utanasın inancından. Ne zaman yağmura kapılmadın, kaçasın aşktan. Hatırla, ne olmuştu?
Suda bereket ararız, zamanda bereket ararız.
Hikâyemizi ararız en nihayetinde. Suyun ayak sesini ararız. Beyhude geçmesin diye ömrümüz.
Hikâyen için entrikaya, ekrana, kıymetsiz ve tatsız şeylere gerek yok. Ne var ki heyben yırtık ve eski, şatafatsız ve mütevazı, dökülmez ondan insanlığın. Dökülmez ondan insanlığım.
Bilmenin, bulmanın, bir arada olmanın mütevazılığına yakışır insanlığımız. Yakışmalıdır, eşref-i mahlukattır aslımız.
Gönül sarhoşluğumuz evvel ve bâki arasındaki kaygımızdandır. O sarhoşluk, o kaygı, yolunda gidenin kaybolmayacağını işaret eder.
Yolcunun sadece yolu vardır, ne kadar yol aldığı vardır.
***
Dağlar vardır bir de. Erciyes güzelliğinde. Surette yolunda olmayıp sirette yerini bulmuş dağlar vardır. Biraz basiret, biraz sahicilik, biraz samimiyet, biraz da ölmeye güzel sebepler gerek yaşamdan. Elden ne gelir ki başka?
Hikâyenin sebebini müteessir kılacak güzel gönlün olsun dost! Ölüm de güzeldir, yolun sonu da, gurbet diyarından asıl diyara olan yolculuk da...