Dutlar dökülüyor
Dut denildiği zaman aklıma ilkin silkelemek kelimesi gelir. Dutu silkeleyeceksin. Hele de dutların olduğu, patır patır yollara düşmeye başladığı şu günlerde. Dut ağacını silkeleyeceksin daha doğrusu. Duta neden dut diyoruz peki? Dut için ne demişler sözlükçülerimiz?
Kubbealtı Lugati kelimeye Farsça diyor. Tût, tûd şeklinde imiş kelime. Evliya Çelebi Beyazıt Camii’nden bahsederken Beyazıt Camii’nin etrafı ve Beyazıt Meydanı ulu ağaçlarla müzeyyendir, ağaçların ekserisi de çeşit çeşit dut ağaçlarıdır” diyormuş. Ayverdi bunu Reşat Ekrem Koçu’dan aktarıyor. Ağaç aşığı, Orman Fakültesi mezunu güzel bir büyüğümüz olan Özgün yayınları sahibi Cemal Balıbey’e “Beyazıt camii etrafında hangi ağaçlar var, hatırlıyor musunuz” diye sordum, anında “Çınar, dut, servi” dedi. Cağaloğlu Fatih arasında kitap toplamak için çokça mekik dokuduğu için yol üzerindeki Beyazıt Camii ağaçlarını bilebileceğini düşünmüştüm. “Dutlar tek tük mü fazlaca mı” diye sordum, “tek” dedi. Beyazıt Camii’nin önünden geçerken artık o meşhur “buralar eskiden dutluktu” geyik cümlesini kullanabilirsiniz.
***
Kubbealtı’nın Farsça dediği kelimeye Nişanyan Arapçadır diyor. Muarreb ise Arapçaya Süryaniceden geçtiğini söylemiş. Akadçaya Aramiceden geçmiş. Farsça ve Ermenice Arapça veya Süryaniceden geçmiş olmalıdır diyor. Tuncer Gülensoy “dut” kelimesini hiç almamış Köken Bilgisi Sözlüğüne. Türkçe olmadığına kanaat getirmiş olmalı ki almamış. Zira Gülensoy’un bu işlevsel sözlüğünde Türkçe kelimeler bulunuyor. Başka sözlükçülerin Türkçe saymadığı kimi kelimeleri de sözlüğüne alıp, Türkçedir, filanca sözlükçünün verdiği bilgi yanlıştır diyor. Bu yanlışlamayı en çok da Nişanyan için yapıyor.
Etimoloji Sözlüklerini karıştırmaya devam edeyim. Hasan Eren’in Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü’nde Türkmen, Kazan Tatarcası, Karakalpaklarda tut; Kırgızlarda “tıt” şeklinde geçiyormuş. Türkçeden Balkan dillerine geçmiş. Laufer Çin İran kökenli diyor. Teleüt, Altay, Şor, Sagay, Kaça gibi birçok diyalektte “tıt” şeklinde geçiyormuş. Bu “tıt” şeklinde telaffuza elbette bir bakacağız ama önce merakla Teleüt Ağzı Sözlüğüne bakayım diyorum. Zira bazen sözlükçüler bir bilgi verirken o bilgi doğru mudur, kontrol etmek gerekebiliyor. Teleüt Ağzı Sözlüğünde tıt melez ağacı olarak geçiyor. Melez Ağacı için Yaşar Çağbayır’ın sözlüğünde çamgillerden bir ağaç denilmiş.
***
Kelimenin nereden geldiği konusundaki tezler bir hayli farklılaştı. Karışıklığı arttıracağını tahmin ettiğim son bir sözlüğe daha bakalım: Clauson’un An Etymological Dictionary Of 13. Century Turkish’de tut için söğüt ağacı denmiş. Bu söğüt kelimesi de çok ilginç bir kelime. İrdelemesi birçok bilgiyi kavratacak bir kelimeye benziyor. Onu da incelemek nasip olur inşallah.
Dutun Sümercesi lalaangi imiş. Farsça için Ferheng-i Ziya’ya baktım, dûd kelimesini bulabildim sadece, o da duman, tütün demekmiş. Sonra “tut”a bakmak aklıma geldi. Kelimenin yazılışı (te-vav-te) Teler iki noktalı te. Ferheng-i Ziya d ile tûd da denir yazmış. Çileğe de tûti fi rengi deniyormuş. Mütercim Asım Efendi’nin Burhan-ı Katı’sında da dut’u bulamadım, sonra “tut” maddesine baktım, buldum. Şöyle yazmış adaşım Asım Efendi: “Bu isimle maruf meyvedir.Amme dut derler. Beyaz nevi hassada incire muadildir. Siyah nevi ki Şam dutu derler, ekşi olur. Kurusu somaka bedel olur. (somak ne, bir bakalım birazdan, somak dediği sumak olmasın) tut-i se gul: Böğürtlen yemişidir ki Arabide semeretül alik derler. Çilek tabir olunan meyveye Şiraz’da tut-i se gul ve tut-i vahşi dahi derler.”
Divanü Lugatit Türk’te tît için dağlarda yetişir, çam denilmiş. Kelimeler arasında dolaşırken gözüme çarptı. Pirince tuturgan diyormuşuz bu arada. Divanu Lugatit Türk’te dutu bulamayacak mıyım Allahım, biraz daha aradım, taradım derken “üjmelendi” kelimesini buldum. Ağacın dut vermesi imiş.
Dut kelimesini silkelemeye haftaya da devam edelim. Bakalım karşımıza daha neler çıkacak.