Eğitim ailede başlar
Onları dinliyorum. Ses tonlarından, cümlelerinden onları tanımaya çalışıyorum Toplanış amacımızın aslına dönmelerini bekliyorum. Söz nihayet eğitime geliyor.
Dördünün de farklı okullarda çocukları var. Çocukların kimi özel okula kimi devlet okuluna gidiyor. Devlete giden veli de özele giden veli de çocukların eğitiminden memnun değil. Kafalarında kurguladıkları Türk eğitim sistemini eleştiriyorlar. Eleştirdikleri sorunların bir kısmı okul bir kısmı da öğretmen kaynaklı. Konuşmalarının satır aralarından da şunu görüyorum; sorunun büyük kısmı, iş ve özel hayatlarından çocuklarına vakit ayırmamaları. Aynı evde yaşadıkları çocuklarını tanıyamamaları. Çocuk ile aralarındaki iletişim köprüsünün yıkıldığının farkında olmamaları.
Veliler ile birebir görüşmelere geçiyoruz.
Bir veli ”çocuğumun yarış atı olmasını istemediğim için şu özel okula vermedim.” diyor. Haklısınız diyorum. Çocuklarımız; bilgi, davranış, görgü kuralları bakımından kendileriyle yarışmalı. Çocuklarımızın akademik başarıları başka öğrencilerle yarıştırılmamalı.
Sonrasında; çocuğunuz herhangi bir spor dalı ile uğraşıyor mu? Yok, diyor.
Bir müzik aleti çalıyor mu? Yok, diyor.
Tiyatro veya bir sanat kursuna gidiyor mu? Yok, diyor. Kitap okuyor mu? Pek değil, diyor. Okuldan gelince ne yapıyor ? Odasına kapanıp bilgisayar ile oynuyor, diyor.
Çocuklarımızın yarış atı olmamaları evet doğru. Ancak bunların yerine zamanı verimli geçirmeleri için bir şey koymayınca çocuklarımızı sanal oyunların, akıllı telefonların, İpadlerin gönüllü kölesi olmaya bırakıyoruz. Yarış atı gibi ders çalışan bir çocuk mu yoksa sanal oyunlara köle olan bir çocuk mu ? Elbette yanlış sorunun doğru cevabı olmaz.
Bir diğer veliyi dinliyorum “çocuğum yoksulluğu da yokluğu da bilsin diye devlet okuluna verdim.” diyor. Veliyi tanıdıkça çocuğunu devlet okulunun sıralarına terk etmiş olduğunu anlıyorum. Veli’nin bindiği araba, oturduğu ev milyarlık. Giydiği elbise, ayakkabı hakeza en yüksek meblağlı markalardan. Cep telefonu son model.
Atalarımız “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” sözü ile bu durumları ne güzel tarif etmişler. Gözlerini kapatan sadece kendisine karanlık etmiş oluyor. Çocuklarımıza mesajı söz ile eylem ile dikte etmek yerine önce kendimiz yaşamalıyız. Çocuklarımıza verdiğimiz mesajların bizim hayatımızda karşılığı olmalı. Aksi taktirde şimdiki çocuklar harika. İnandırıcı olmayan yanımızı hemen fark ediyor.
Bir diğer veli, Türk eğitim sistemini eleştiriyor. Okullar çocuk yetiştirmiyor. Çocuklara nasıl davranacağını bilmiyor öğretmenler. Türkiye’de eğitim zaten yok gibi sert ifadeler ile verip veriştiriyor.
Çocuğu, gittiği okuldaki akademik eğitime ayak uyduramadığı için okul, almasını istemiş. Ayrıca çocuğu, okuldaki diğer çocuklar ile uyumlu bir arkadaşlık kuramamış. Fildişi kulesinden inip arkadaşlarıyla ortak değerler etrafında oyuna dahil olmamış.
Ebeveyn, çocuğa ailede alınması gereken toplumsal yaşam davranışlarını kazandıramamış. Okul da çocuğu kazanmak için özveride bulunmamış.
Veli, hal böyle olunca yurt dışında eğitime karar vermiş.Yurt dışındaki eğitim seviyesi yüksek, köklü okullar öğrencileri bir eğitim ve davranış yoklamasına tabi tutuyor. Sıradan her öğrenciyi almıyor.
Böyle öğrencilerin gideceği okullar; yüzbinlerce Euro karşılığı çocuğun davranış bozukluğunu ve akademik yetersizliğini okul kuralları ile idare etmek, zamanı gelince de diplomasını verip memleketine geri göndermek oluyor .
(Türkiye’de başarılı bir okulda tutunamayan ve yurt dışına okumaya giden öğrencilerin çoğu eğitimlerini yarıda bırakarak Türkiye’ye döndüğünü de ekleyelim)
Bir diğer velinin çocukları da devlet okulunda. Biri, dördüncü sınıfta olmasına rağmen okuma yazmayı yeni yeni söküyor. Diğeri ortaokulu bitirmiş. Hangi okula göndereceği konusunda okul açılmasına rağmen karar verememiş. Hangi okula vermesi gerektiği konusunda fikrimi soruyor. Benim önereceğim devlet ve özel okulların akademik başarı istediklerini ve bu okulların çocuğunu alamayacağını söylüyorum. Veli, hocam para versek. Kaliteli eğitimin her zaman para ile alınamayacağı manasında cümleler kurarak yanıt veriyorum.
Ülkemizde en kolay şey iğneyi elimizden bırakıp çuvaldızı başkasına batırmak. Evet eğitim sistemimizde, okullarımızda, öğretmenlerimizde; aksaklıklar, eksiklikler yok değil. Eğitim sistemimizi tıkayan, işleyemez hale getiren nedenlerin en önemlilerinden biri ebeveynlerin çocuklarına karşı sorumluluklarını yerine getirmemeleri. Her şeyi okuldan, öğretmenden, devletten beklemeleri. Eğitilmeye hazır, doğru davranış kazanmış çocuklar yetiştirmemeleri. Ebeveyn, eğitimde iğneyi kendine batıracak yanını görmeli. Özetle eğitim ailede başlar.