Ortaöğretim Türk Dili ve Edebiyatı Taslak Programı’ndaki ‘tematik yaklaşım’ dağınıklığı

Geçen hafta “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ne dair bir giriş yazısı yazmıştım. Bu yazıda “Ortaöğretim Türk Dili ve Edebiyatı Dersi Öğretim Programı”nı ele alacağım.

Evvelâ şunu belirteyim: Önceki Türk Dili ve Edebiyatı programlarında genelde iki esasa dayanılıyordu. Birinci usulde ölçüt tarihsellikti ve kronolojiye uygun olarak Türk dili ve edebiyatının gelişimi ve değişimi aktarılıyordu. İkinci usulde ise edebî türler esas alınarak her edebi türün özellikleri, değişimi ve gelişimi anlatılıyordu. Bu iki usûl de eksiklerine rağmen kendi içinde tutarlı ve yekpareydi.

Yeni müfredat taslağı ise ne tarihi seyir ne de edebi türe dayanıyor, tematik bir yaklaşım üzerine bina edilmiş. Tematik yaklaşımın kusurlarını belirtmeden önce bu taslağı hazırlayanlara ilkin şunu sormak isterdim: Tarihsel seyri ya da edebi türü ölçüt almanın ne gibi kusur ve zaafları vardı da tematik yaklaşım benimsendi? Hazırlayanlar herhalde o usûllerde bir eksiklik gördüler ki tematik denilen bu yeni yaklaşımı benimsediler. İkinci sorum ise şu: Tematik yaklaşımın tarihselliğe veya edebi türe dayalı usullere göre avantajı, üstün vasıfları ne? Kısaca neden tematik yaklaşım?.. Açıklanmalı ve tartışılmalıydı. Ama kapalı kapılar ardında hazırlanınca böyle oluyor işte.

Taslakla ilgili görüşümü başta açıkça söyleyeyim. Tematik yaklaşım bu hâliyle oldukça problemli. Eski programlara göre dağınık! Sadece yenilik olsun diye hazırlanmış izlenimi veriyor. Uygulamaya ağırlık vermesi itibarıyla -edebiyat atölyeleri- bir artısı var gibi görünüyor ama bu sadece tematik yaklaşıma özgü değil ki, her hâlükârda yapılabilir… Ayrıca sonuçta öğrencilere atölyede vermeye çalıştığınız yazılı ve sözlü anlatım becerilerini üniversiteye giriş sınavı, KPSS, ALES vb. ölçmeyecek ve sormayacaksanız, öğrenci bunlara neden zaman ayırsın?.. Edebiyat atölyelerinde test çözerler yine!

Yukarıdaki sorulara kendimce cevap vereyim: Eski müfredatın muhtemelen zihni dilsel ve düşünsel beceri bakımından daha edilgen kıldığı, uygulamada eksik olduğu, günlük hayatla irtibat kuramadığı ve gelişen teknolojiyi yeterince kullanamadığı kanaati vardı. Çünkü öğrencilerde bir edebi metni kavrama, muhakeme ve mukayese etme, çıkarsamalar yapabilme becerileri ile duygu ve düşüncelerini yazılı veya sözlü ifade etmede önemli sorunlar olduğu görülmekteydi. Bu taslağı hazırlayanlar, büyük ihtimalle bu eksikliklerin eskiden kaynaklandığı kanaatindeydiler. Oysa hayır, sorun eski müfredatlarda değildi. Aksine yeni müfredat taslağının da uyduğu, hatta teslim olduğu ABD kaynaklı teste, hıza, minimalize edilmiş bilgi ve beceriye dayalı bir sistem, ilk öğretimden yükseköğretime değin tüm eğitim kurumlarına egemen olmuştu. Bunlar, yeni sistemin ürünleriydi. Bu sistemde asıl amaç, yazılı ve sözlü ifade değildi, edebi ifade hiç değildi; belagat, hitabet, telaffuz, güzel yazı, imla, uzun uzadıya yorumlar, muhakeme ve mukayeseler yapmak gereksiz ve vakit kaybıydı. Her şey, hatta edebi metinler bile kısaca formüle edilmeli, uzun soluklu okumalar, tahliller ve yazmalar yerine sadece sonuca, üstelik hızla ulaşılmalıydı. Bilgeliğe, entelektüel zihne, sorgulamaya elveda!.. Oldukça pratik ve pragmatik. Dershaneler niye vardı? Bunu öğretmek için! O küçük, kısaltılmış, formüle edilmiş tablet bilgilere dayanan dershane eğitimi tüm eğitim kurumlarını esir almıştı. Hatırlıyorum, DTCF’de asistanken Ankara’da Bakanlıkların karşısındaki sokakta seyyar kitapçılarda ne güzel edebi fikri kitaplar vardı, daha sonra o eserlerin yerini test kitapları aldı, nitelikli kitap ve okur o sokaktan çekildi. Sadece o sokaktan mı? Tüm eğitim-öğretim kurumlarından çekildi. Kültür ve eğitimdeki değişimin en çarpıcı göstergelerinden biriydi.

Behçet Necatigil, “Edebiyat Matinesi” adlı şiirindeki;

“Kaykılmış koltuğunda bir kız

Çiğner çiklet.

Bir oğlan dalgada,

Geldiğine pişman uyuklar

Bir başkası arkada.”

dizelerinde söz konusu eğitim sisteminin acı meyvelerini gözler önüne serer. Şiirde tasvir edilen durum, bu taslağın satır aralarında da bir kurtçuk gibi ‘maarif’i kemiriyor.

Hasılı bu eğitim sisteminden düşünürler, sanatkârlar, mucitler çıkmaz. Beyinleri salt formüllere ayarlı robotik zekâlar çıkar. Bu robotik beyinlerin derin, ince ve soyut düşünce-duygulara dalmaya, bunları okumaya, anlamaya, anlatmaya ne tahammülleri ne de zamanları var. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında kamuoyuna kısa süreli ‘görücü’ye çıkarılan “Ortaöğretim Türk Dili ve Edebiyatı Programı” da dayandığı tematik yaklaşım ile anlattığım zihniyetin ürünü. En önemli sorunu, bir müfredatta olması gereken açıklıktan, tarihi-edebi-fikri-hissi tekamüle dayalı akıştan, tasniften, bütünsellikten, konular arası örüntüden; kısaca bir düzenden yoksun olması.

Devam edeceğim…

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum