Operasyonu kim çekiyor?
“Bu operasyonu kimin adına çektiniz” diye sormuştu ya gazete, Ağbal yönetimindeki Merkez Bankası’nın faizleri 200 baz puan artırması sebebiyle… Ağbal bir operasyon mu çekmişti, kimin adına çekmişti, işin içinde ima edildiği gibi “Faiz lobisi”mi vardı, bilmem, ama en son Naci Ağbal ile birlikte operasyon çekilen MB Başkanları sayısının 20 ayda dörde çıktığı ülkemizde dövizi tırmandıran bir operasyon çekildiği çok açık. Amerika’ya, Rusya’ya, uluslararası finans kapitalizmine, ya da beynelmilel Siyonizme gerek yok, biz kendi kendimize yetiyoruz operasyon çekme işinde. Her işi kendimiz yapıyoruz.
Dış yatırımı çekmek için hukuk reformu yapılması gerektiğini, öngörülebilirlik diye bir sorun olduğunu ve yapacağımız reformlarla öngörülebilir ülke olmayı amaçladığımızı kendimiz belirtiyoruz, ama hemen peşinden hukuksuzluk nümunelerini de kendimiz sergiliyoruz. Hak hukuk duyarlılığı hak getire. Peşi peşine Merkez Bankası Başkanı yemenin dünyada nasıl okunacağını düşünüyoruz? Döviz fiyatlarındaki tırmanışı önlemek için faiz artırma hamlesi yapıldığı günde en tepeden tam zıddı açıklamalar yaptığınızda, Merkez bankasının attığı adımın boşa gideceğini görmek için ekonomist olmaya bile gerek olmadığını bilmeyen mi var? Ekonomiden biraz anlayan insanların sürpriz beyanlar karşısında saçını - başını yolduğu bir ülke Türkiye. Her konu Tepede bitiyor, Tepenin nasıl davranacağı öngörülemiyor. 20 ayda dört Merkez bankası Başkanı bir kere, en yeni Başkanın ömrünü ve kararlarını tartışılır hale getiriyorsa, varın gerisi hesap edin siz.
Cumhurbaşkanına birisi çıkıp Efendim lütfen konuşmayın şu sıralar diyebiliyor mu? Bence sorun bu. Sorun sistem sorunu.
ONE Minute mü?
Camiamız, yani Muhafazakar camia çok sevinçli. “Bu iş, yani İstanbul Sözleşmesinin iptal edilmesi yeni bir -One minute-tür” açıklaması bile yapıldı. “One minute” İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’in şahsında beynelmilel Siyonizm’e bir meydan okuma idi. Evet, şahane idi. Demek ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi’nin iptali ile bir kere daha dünyaya meydan okumuş oluyordu. Seviyoruz böyle meydan okumaları… Bir Lider çıksa da her meseleyi halletse… Lider kutsaması biraz genlerimizde var. Neyse…
Yalnız bir açıklama yaptı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun. Bir tür “Tamam İstanbul Sözleşmesini kaldırdık ama…” tadı veren, tür dosta – düşmana gerekçe açıklama zorunluluğu sergileyen bir açıklama… “Hala 6284 sayılı kanun ile CEDAW’a tarafız” deniyor açıklamada. Benim bildiğim, bazı mahfillerde -KADEM vs- İstanbul Sözleşmesi nispeten masum görülüyor, asıl uygulamayı düzenleyen 6284 sayılı kanundan ve CEDAW sözleşmesinden şikayet ediliyordu. N’olacak şimdi?
Herhalde yeni One minuteler gerekiyor 6284’ü ve CEDAWı iptal için…
Ama hepimiz biliyoruz ki, iş ne sözleşmelerde ne kanunlarda… Bizim insan kalitemizin aşınmasında. Cinayet işliyoruz evet, eşlerimizi öldürüyoruz, yani birilerimizin annelerini – ablalarını, kız çocuklarını, teyzelerini, halalarını, anneanne – babaannelerini öldürüyoruz, babaları evden kovuyoruz, aileler dağılıyor evet, cinsellik yerlerde sürünüyor, pedofili diye bir rezalet var, fuhuş yaşı her gün ergenlik yaşlarına doğru iniyor, çocuk suçluluğu artıyor, ensest – mensest…. İnsani dejenerasyonun her boyutu işliyor. Nasıl imar edilecek insan?
20 yıldır ülkeyi yönetiyoruz. Mecliste on yıl önce herkesin -büyük reform- diye gözü kapalı parmak kaldırdığı bir sözleşmeyi 10 yıl sonra -One minute- çığlıklarıyla kaldırıyoruz. “Niye on yıl uyguladık? Getirirken neden alkışladık?” sorusunu sormuyoruz. -Neden herkes parmak kaldırdı-yı sormuyoruz. Ve bütün boyutlarıyla insani aşınmanın nasıl önleneceğine dair söylediğimiz bir şey yok. 20 yıl daha iktidarda kalınsa insani anlamda nerede olacağız sorusunun bir cevabı var mı?
Kur’an’da “Vay o namaz kılanların haline… ki onlar namazlarından gafildirler…” buyuruluyor. Bazen diyorum “Kur’an’ı biraz da kendimiz için okusak. Üzerimize alsak ayetleri… Acaba bana mı sesleniyor Rabbim” desek…”Ya o “Vay” diye seslenilenler arasındaysam” desek… “Namazlar namaz esnasında kalıyor, hayata ulaşmıyor mu acaba” diye sorsak…
…..
“Savunan Adam”ı kim için yazayım?
Adamın, Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, dört rekatlık sabah namazını kılmasına bile müsaade etmemişler. Elbisesini, ayakkabısını bile giymesine razı olmamışlar. Abdest alırken alıp götürmüşler. Hem de Meclisten…
Helal olsun sizin muhafazakarlığınıza…
Bunları seyrederken düşündüm: Ben şimdi “Seni seviyoruz savunan adam” yazısını kim için yazayım diye. Ha, siz söyleyin dostlar kim için yazayım?