“Kürtler’in neleri yok ki...” söylemi
"Neleri yok ki…" ifadesi, Türkiye’nin en sancılı meselesinde sık sık tedavüle giren bir cümle…
- Cumhurbaşkanı yardımcısı hatta Cumhurbaşkanı bile olabiliyorlar…
- Kaç tane bakan var.
- Öyle dillerini konuşamadıkları, şarkı söyleyemedikleri dönemler geride kalmadı mı?
- Devlet, 24 saat yayın yapan TV kanalı bile açtı. Kürtçe yayın yapan…
"Neleri yok ki…"nin ardından "Daha ne istiyorlar?" sorusu geliyor. Bu ifadeler varıp "Kürt sorunu yoktur" da, az sonra da "Terör sorunu var" da noktalanıyor.
Eğer "Kürt sorunu yok, terör sorunu var" ise onun da çaresi, öyle "çözüm - mözüm" gibi işlerle uğraşmamak, terör sorununu yok etmek için terörün anladığı dilden konuşmak, yani güç kullanıp onu sona erdirmek oluyor.
Geçmişte "Kurt sorununun var olduğu" görüşünden yola çıkarak devlet adına "Çözüm süreci" gibi kimi adımlar atıldığında da, bir kesim bunun "ihanet" olduğundan yola çıkarak ağır suçlamalarda bulunmuşlardı.
O gün suçlananlar, sorunu çözme adına, eskiden dokunulamayan bazı alanlara dokundular, iyileştirmeler yaptılar ve işte şimdi "Neleri yok ki…" noktasına gelindiğini, o zaman suçlananlar dillendiriyor. Üstelik eskiden suçlayanlarla birlikte iktidar ortağı bulunuyorlar.
"Kürt sorunu" alanında adım atılmadığını söylemek gerçeğin inkârı olur. Ayrıca Türk’e, Kürt’e, bu ülkede yaşayan herkese kaybettiren bir "Terör sorunu" da var. Üstelik Kürt sorununun ülkeye karşı bir fay hattı gibi işlevselleştirilmesi politikası izleyen uluslararası odaklar da var.
Bu alanda iyileştirici adımlar atılması görüşünde olanlar, bu uluslararası odakların Türkler’e, Kürtler’e, bütün coğrafyaya kötülük etme amacında olduklarını, bu coğrafyanın tüm halklarına barış getirmenin, herkesin yararına olacağını ve emperyalist hesapların da ancak böyle püskürtülebileceğini ifade etmişlerdir.
Bu ifadenin "Kürt sorunu vardır" la başlayan cümlelerin de "Kürt sorunu yoktur"la başlayanların da ortak, ama birbirine karşı kullanılıyor olması da gariptir, hem gariptir hem de ortaya çıkan "uzlaşmazlık" ın oluştuğu zemindir.
"Neleri yok ki…" tartışmasında kimin ne düşündüğünün gerçekten ortaya çıkması gibi bir sorun var.
"Kürt sorunu" üzerinden siyaset yapanların çözüm için beklentileri olmalı, bir de ülkenin diğer kesimlerinin "mesele" yi anlamaları ve tavır geliştirmeleri açısından konu açıklığa kavuşmalı.
Öyle ya, mevcut statükonun hangi boyutlarında problem görülüyor ve nasıl bir statü isteniyor? Bunlar ortaya çıkarsa, "Kürtler" diye bir grup adına yürütülen politikanın nereye evrileceği görülür, ona göre "Kürtler"in dışındaki toplum kesimleri de daha sağlıklı duruş belirlerler.
Aslında evet ülkede "Kürtlerin dışında" büyük çoğunluğu "Türkler" den oluşan geçen Karar’da Mehmet Ali Verçin'in yazısında zikredildiği gibi "Türklüğü üst kimlik olarak benimseyen" 18 ayrı etnisite var.
Türkiye coğrafyası birlikte paylaşılıyor. Bir etnisiteye farklı statü belirlemek bütün diğerlerini etkileyecek. Kürt siyaseti "Türk etnisite" sine ayrı statü verildiğini, bunun da herkesi etkilediğini söylüyor, itiraz ediyor, buna karşılık da "Türklüğün sade bir etnisite olmadığı, tüm etnisitelerden oluşan bir harman olduğu" görüşü seslendiriliyor.
Belli ki burası bir kırılma noktası…
Belki Kürtler diyor ki, biz de nüfus yoğunluğu bakımından ve ülkenin kuruluş süreci içinde başka etnisitelerden farklı olarak Türkler kadar belirleyiciyiz, bize de özel statü belirlenmeli…
Bu da ülkede yaşayan herkesin kararını gerektiren bir değerlendirme…
Belli ki "Kürt sorunu" diye nitelenen üzerine "içerden – dışardan siyaset kurgulanan" hadisenin boyutları ortaya konduğunda tüm ülke halkının onaması gereken başka maddeler de çıkacak.
Bu eksende "Terör" güç kullanarak kimi istekleri dayatma yöntemi olarak devrede.
Oysa bir de "Kürt siyaseti" var ve onun yöntemi halkı ikna etmek olmalı. Halk bütçesinden finansman yapılıyor bu siyaset için…
"Halkı ikna etme" boyutuna birkaç defadır kıdemli Kürt siyasetçi Ahmet Türk'ün konuşmalarında rastlıyorum. Bahçeli'nin çıkışlarının öyle bir misyon ifa edebileceği gibi bir beklentisi de var. Ama aynı Bahçeli bir yandan Ahmet Türk'ü onore ederken diğer yandan "Kürt sorunu yoktur" da diyor. Kim bilir belki Vatikan’ın papa seçiminde uyguladığı gibi Bahçeli ile Ahmet Türk’ü bir odaya kapatıp anlaşma işareti olarak bacadan duman çıkarıncaya kadar orada tutmak bir yol olarak denenebilir.
Belki de şöyle bir şey: TBMM’de konu masaya yatırılır, herkes eteğindeki taşı, ya da kafasının içindeki kurguyu ortaya koyar, mutabakat sağlanır. Terörü dışlama noktasında da asgari müşterekte buluşulur. Gölge boksu yapmak ya da karnından konuşmak kimseye bir şey kazandırmıyor.
Şunu söyleyeyim: Kürtlerin başka toplum kesimlerinden kaçırarak özel bir statü kapması da, herhangi bir toplum kesimine kabul etmeyecekleri bir şeyin dayatılması da makul değil. Sancı sebebi. Makul olan, makulü aramaktır… Hani var ya, "Türkiye’nin rasyonaliteye dönmekten başka çıkar yolu kalmamıştır." İşte o. Ama oraya gelmenin de hiç kolay olmadığını korkunç boyutta bir enflasyon sürecini yaşayarak tecrübe ettik.