Belediye hesaplaşmasından öte…
“Bir zamanlar” diyecek kadar uzaklarda kalmış gibi gözüküyor, hani bir zamanlar Erdoğan’ın dilinde “Yumuşama” vardı, Özgür Özel’in dilinde “Normalleşme.” Oysa sadece birkaç ay geçmiş durumda o sözlerin telaffuz edildiği zamandan bu yana…
Böyle olacağı belliydi.
Evlât acısı – kuyruk acısı gibi bir gerilim alanı.
31 Mart yerel seçimleri olmuş, Meclis’te ana muhalefet olan parti, birinci parti haline gelmiş, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya başta olmak üzere büyük şehirleri deyim yerinde ise silmiş süpürmüş, Doğu – Güneydoğu DEM renklerine bürünmüş ve tabii diğer ifadeyle iktidar partisi ikinciliğe düşmüş…
Erdoğan hem Cumhurbaşkanı hem de uzuuun bir galibiyetler serisinin ardından yenilgiyi tatmış. Zor bir durum. Erdoğan artık bu ülkede bütün ruh dünyası ile bilinen bir isim. Bu yenilginin ona ağır geleceğini bilmek özel bir maharet gerektirmiyor. Kaldı ki tırmanış seyri belediyecilikten başlayan, CHP’nin kazandığı belediyeleri kaybetmemesinin anlamını en iyi bilen, belediyelerin kitlelerle temas açısından bulunmaz bir imkan olduğunu ve sürecin CHP için de tırmanma imkanı vereceğini en iyi gören Erdoğan için, siyaset yapacaksa, -ki başka ihtimal yok- bu badireyi aşmak ve onun için bütün gücünü kullanmak kaçınılmaz bir yoldur.
O sebeple Erdoğan daha ilk gece mücadele bayrağını açtı.
Mücadele bayrağını açmak, ama tabii bunu yaparken, merkezi iktidar olarak, ülke sorunları ile baş etmek gibi bir boğuşma alanı içinde yürümek de var. Yani sadece muhalefet olsa Erdoğan, belediyelerde CHP’yi vurmakta zorlanmayabilir. Erdoğan’ın muhalefet dili de çetindir. Ama bir yandan da iktidarsınız, ortada derin sorunlar var. Halk özellikle ekonomik sorunlar içinde boğuluyor. Halk bu konuda iktidarı, daha doğrusu Erdoğan’ı sorumlu tutuyor. Aslında halkın muhafazakâr – dindar kesimlerinin, hani “soğan mı vatan mı?” ikilemi içinde, ideolojik sebeplerle, bu boğulmayı sineye çektiği bile söylenebilir. Bunda “kadim CHP korkusu”nun etkisi olduğu da bir vakıa.
Yerel seçimlerde “ellerin CHP’ye gidebilir hale gelmesi”, Erdoğan’ı ayrıca tedirgin etmiş olmalıdır. Ya bu süreçte kitlelerde “CHP’yi normalleştirme” duygusu oluşursa…
Erdoğan’ın bu kaygısını Özgür Özel’in “Belediyelerden iktidara” hesabı da derinleştirmiştir. Belediye demek, halka daha yakından dokunmak demektir. Bu, kimi sosyal projelerle sıcak ilişkiye dönüştürülebilirse, “ideolojik rezerv” zamanla aşılabilir.
Belli büyük şehirlerde ikinci dönemi CHP’nin. Birinci dönem, ikincisi için referans olmuş gibi gözüküyor. Acaba bu ikinci yaygın dönem de iktidara gelmek için referans olur mu?
Bu hem CHP’nin sorusu hem de Erdoğan’ın… Belki Bahçeli’nin…
CHP’nin sorusu olması tabii. Belediyelerden alınan tola geçecek veya kalacak CHP iktidar yolculuğunda…
Erdoğan ister kişisel prestij kaygısıyla deyin, ister ideolojik sebeplerle deyin ve ister Bahçeli’nin ona yüklediği “Devlet eksenli misyon” mütalaası ile deyin, CHP iktidarı ihtimalini devre dışı bırakmak için elinden geleni yapar.
Son zamanlardaki iktidar merkezli “belediye operasyonları” bu mücadelenin yansımaları.
Belediyelerde yanlış olmaz mı, olur. “Parti çıkar” olmaz mı, olur. “Yandaşlık” olmaz mı, olur. “İsraf” olmaz mı, olur. Belediye imkanlarının siyasi tırmanış için kullanılması olmaz mı, olur. Bunu her parti yapar, Ak Parti de yaptı, yapıyor, MHP de, DEM de, tabii ki CHP de… Belediye Başkanları, partiden ayrı kendi hesabını da yapar… Ki herkes yapıyor.
Son zamanlarda özellikle İstanbul – Ankara hesaplaşmasında sanatçılara konserler için ödenen milyonlar, iktidar cenahının ana siyaset malzemesi oldu. Bunca derin yoksulluğun kol gezdiği ülkede, böyle bir gündemin karşılık bulması tabii. Bir kısım vatandaşı eğlendirmek, bir başka kısım vatandaş için işkence gibi okunabilir.
Aynı işi sizin belediyeleriniz de yapıyor olsa bile, medya gücü ile kim üste çıkarsa o kazanır gibi bakılabilir. Siyaset bu, pek de ahlakın aranmadığı bir dünya bizde.
Belediye boyutu böyle… Öbür tarafta bir yanı yine siyaset hesabı ile ilgili “İç cephe tahkimi” var. Ona eklemlenen DEM’i ortak cepheye çekme ama bunu yaparken, terör yaralılarını -milliyetçi hassasiyetleri kaybetmeme hesabı var.
Bakmışsınız mülakat tırpanı, size oy veren insanları da vurmaya başlamış. Bakmışsınız, birilerine verdiğiniz maden arama ruhsatları, basbayağı şalvarlı – yazmalı köy kadınlarını size karşı ayaklandırmış… Bakmışsınız, Albayrak, Nebatı, Şimşek savrulmaları, “Ben ekonomistim” iddiaları, vatandaşı ezilişin ve öfkenin girdabına sürüklemiş…
Darmadağınıklık…
Beştepe’nin etrafında fırtınalar… Tam bir kim kime dum duma olayı… Yeni yetme aktörlerin siyaset kurguları…
Erdoğan – Bahçeli ilişkisinde müphemlikler… Kimilerinde “yapayalnızlık” tıkanmaları…
İktidar adına tıkanmalar… Çelişiklikler… Hukukun acımasızca araçsallaştırılması…
Muhalefet adına hâlâ “alternatif olamama” kısırlığı…
Ve asgari ücretle, her gün biraz daha aşınan emekli maaşı ile yüreği daralan milyonlar Türkiyesi…
Ne deseniz eksik kalıyor. Yazı bitmiyor bir türlü… 2 yaşındaki çocuk istismara uğradı ve bir süre sonra can verdi ya bu ülkede… Yazı nasıl bitsin?