Bilgisayar oyunlarına nereden başlamalı?

Geçen yazıma gelen yorumlara bir baktım, Cem adlı bir okurum oyun tavsiyesi istemiş; elbette... Bir başka okur da oyun işine nereden girsek diye sormuş.

Düşündüm ki en iyisi bütçe yormayacak, oyun alışkanlığı istemeyen, kolay başlangıç imkanı veren başyapıt bir oyunla ikisine de cevap vermek… Çünkü Journey’nin hayatında hiç oyun oynamamış insanların da kolayca anlayabileceği bir tasarımı var.

***

Journey, tam da ismi gibi bir yolculuk. Oyun ruhunuzu gıdıklayan keman ve flüt ağırlıklı müziği, birden inci gibi parıldayan kumlar ve gökten yaklaşan parlak bir cisim ile açılıyor...

Cisim, merkezinden ışık yayılan, mabet gibi bir yapıya doğru seğirtiyor. Oryantal, sanki biraz da Kırmızı Başlıklı Kız’ı andıran bir figür çölde bağdaş kurmuş, meditasyon yapıyor. Kum fırtınasının aralıksız hırıltısı eşliğinde ayağa kalkıyor ve yürümeye başlıyorsunuz.

Ekrana oyunun adı geliyor ve kamera hafifçe o ışık saçan mabetimsi yapıya dönüyor.

***

Journey’nin çölleri…

Nerede ve ne olduğunuz belli değil; ama garip bir medeniyetin, o kuleye ulaşmayı hedefleyen spiritüel bir figürüyüz gibi... Bir tepeyi çıkıp, mezar taşlarına benzeyen bir grup dikite ulaşıyorsunuz. Siz onlara değdikçe aydınlanıyorlar ve merkezlerinde bir ışık hüzmesi beliriyor.

Görüntüsü sizin karakterinize benzeyen ama bembeyaz ve dev bir figür ortaya çıkıyor. Hiyeroglif benzeri bir alfabeyle bir şeyler anlatıyor. Ardından, yavaşça birbirine çarpan zil sesleri, uğultular, kabile ilahilerine benzeyen kadın sesleri...

***

Kırmızı atkılardan yapılmış bir ejderhanın sırtına atlayıp birden pembe ve yeşile boyanmış bir diyara düşüyorum. Yaratılan metrukluk ve arayış duygusu nefes kesici…

Geleneksel anlamda bir oyundan daha çok duygusal bir tecrübe olan Journey, sadece dokunaklı soundtracki ve göz alıcı manzaralarıyla puan kazanmıyor.

Zaman ya da bir felaketle kumlara gömülmüş bu anıtları araştırırken karakterinizin çıkardığı notayı kullanarak mekanizmalar tetikliyorsunuz. Bu ses, bazen arka planda çalan oyunun kendi müziğini, bazen karşılaştığınız diğer canlı seslerinin tınısını taklit ediyor.

Bir balinaya tutunarak yüzen bir dalgıç gibi, uçan varlıklarla omuz omuza süzülüyorsunuz mesela.

***

Oyunun bu sakin ve melankolik tılsımına bir de zekice entegre edilmiş bir multiplayer mekaniği eklenmiş. Internet bağlantınız olduğu sürece oyun ummadığınız bir anda sizi oyunu oynayan bir başkasıyla karşılaştırıyor.

Oyunun atmosferini bozacak geleneksel multiplay diyaloglarına, el işaretlerine gerek kalmadan selamlaşabiliyorsunuz. Kum veya kar fırtınalarına denk geldiğinizde birbirinize tutunmak, yalnızlık üzerine kurulu bu oyunda daha bir mana kazanıyor.

Oyuncu bir süredir oyun başında değilse, karakteriniz yere çöküp meditasyon yaparak kibarca meşgul olduğunuzu belli ediyor.

Journey’i ülkemizde en yaygın kullanılan iki oyun platformu olan Playstation veya PC’de rahatlıkla oynayabilirsiniz. Hatta Iphonecular için IOS versiyonu bile piyasaya sürüldü. Kısa bir oyun, o yüzden sürprizlerini bozmadan yapılmış en iyi oyunlardan biri olarak görüldüğünü söyleyip, artık susayım.

***

Gelecek hafta yoğun istek üzerine bilgisayar oyunları hobisine sıfırdan başlamayı amaçlayanlar için yol gösterici bir yazı ile karşınızda olmayı ümit ediyorum.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum